Kalamış Dayanışması kararlı: İhaleyi Koç’un alması sonuçları değiştirmez, mücadele sürecek

Kalamış Yat Limanı ihalesinin Koç grubu tarafından alınmasıyla ilgili kamuoyunu uyarmak için yoğun çalışmalar yapan Fenerbahçe Kalamış Dayanışması konunun peşini bırakmayacağını vurguluyor.

Gamze Erbil

Koç grubunun ihalesini aldığı Kalamış Yat Limanı ve İskele projesine itiraz eden ve Fenerbahçe Kalamış Dayanışması çatısı altında örgütlenen Kadıköylüler, bu işin peşini bırakmayacaklarını ifade ediyor. Fenerbahçe Kalamış Dayanışması’ndan Alev Ataç, Hakan Hopanoğlu ve Murat Taşkın itirazlarının kalkış noktalarını, ihale sürecinde yaşadıklarını ve bugünkü hedeflerini soL Haber’e anlattı.

Yürüttükleri çalışmalar sırasında karşılaştıkları desteğin haklılıklarına olan inançlarını güçlendirdiğini söyleyen Dayanışma üyeleri, bu halk desteğinin küçümsenemeyecek bir şey olduğunu ve özellikle Kadıköy Belediyesi’nin bunu dikkate alması gerektiğini vurguluyor. Dayanışma üyeleri Koç grubunun ihaleyi almış olmasının halkın aleyhine uygulamaları azaltmayacağını söylerken bu konuyla ilgili bir dizi soru işaretini gündeme getiriyor. Onlara göre Koç grubunun olmasının tek avantajı, bu sermaye çevresinin boykot gibi yaygın eylemler için daha kırılgan bir yapısının olması.

Hikayenin en başından başlayalım. Kalamış Dayanışması ne zaman oluştu ve ne amaçla faaliyet gösteriyor? 

Alev Ataç: Fenerbahçe-Kalamış Dayanışması’nın ilk işaretleri bu yılın başlarında ortaya çıktı. Neden kuruldu? Yat limanıyla ilgili olarak daha önce de bir ihale açılmıştı, o iptal edildi, tekrar açıldı, plan iptal edilmiş olduğu halde, tekrar aynı planı “revize plan” diye öne sürdüler. 

O aşamada biz bir grup Kadıköy sakini olarak Danıştay’a dava açmıştık. Danıştay 2020’nin sonlarına doğru kararını verdi. Özetle şu çerçevede: Yaptığınız itirazın dayanağı yok, evet ÇED raporu yok ama o plan uygulamaya başlandığında ÇED raporu olur, olmalı. Şu an ihaleye çıkması için ÇED raporunun eksikliği bir eksiklik değildir. Onun için devam ediniz…

Bizim adımıza davayı yürüten Avukat Doğuşcan Aygün, bunun üzerine “Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz” deyince bu doğrultuda hareket edenler, birlikte davranmaya devam ettik.

Bu 2021’in başı oluyor. Bu gelişmenin akabinde çok kısa bir süre sonra, Mayıs ayında Hakan Bey beni aradı. “Bu konuyu hareketlendirmek uygun olacak” dedi ve “Ne yapabiliriz” diyerek, oturduk, konuştuk. Bu konuda endişesi, kafasında bir takım düşüncesi olan insanlar biraraya geldik. O noktadan sonra da 12 Mayıs’ta Dayanışma kuruldu. 

Bu konuda endişesi, kafasında fikirleri olanlar dediniz. Bir parantez açalım: Endişeniz nedir?

Alev Ataç: Endişemiz Kadıköy’ün tarihi, kültürel, sosyolojik yapısının daha da fazla bozulması. Zaten bozuldu, hepimiz farkındayız. Geriye döndürülemez bir şekilde daha da bozulmasından kaygılanıyoruz.

Yeşil alan konusunda bir araştırma yayımlanmıştı. İstanbul, dünyada öne çıkan şehirler arasında kişi başına yeşil alanın en az düştüğü şehirlerden bir tanesi. Kadıköy onun da içinde en alt sıradakilerden biri. Halbuki biz Kadıköy’de yeşil alan var zannediyoruz. Ama Şişli bizden önde biliyor musunuz? Ben çok şaşırdım bu bilgiyi öğrenince, orayı tamamen bir beton yığını olarak düşünürüm hep. Halbuki Şişli’deki kişi başına düşen yeşil alan metrekare olarak Kadıköy’den fazla. Biz burada bir rüya görüyoruz dolayısıyla. Bir endişemiz bu.

Bir de ranta gidiyor, biz artık yeter diyoruz. Herşey rant alanı olamaz. Sonuçta halka ait, halkın kullanımında olması gereken bir alan burası. Biz destek bulmak için insanlarla temas ettiğimizde bu konuda doğru bir iş yaptığımızı anladık. 

Hakan Hopanoğlu: Şöyle, aslında bu hikayenin başlangıcı 2014’te belediyenin açmış olduğu davayla başlıyor, o dava sonuçlanıyor, kazanılıyor. Fakat sonra Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tekrar ihale açıyor, süreç buralara kadar geliyor. Alev Hanım’ın da içinde bulunduğu dava süreci hâlâ devam ediyor, sonuçlanmadı. 

Kalamış’ta gerçekten bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğümüz için, tüm tanıdığımız arkadaşlarla birlikte sokakta, kendi parkımızda konuşmaya başladık. Herşeyin politik olduğunu savunduk, yani bu hikayede zaten 80 darbesine kadar uzanan bir süreç var. 

82’de bütün İstanbul sahilleri dolduruluyor, 84’te de Kalamış Yat Limanı’nı yapan Kadıköy Belediyesi. 84-89 yıllarında ANAP iktidarı var Kadıköy Belediyesi’nde. Buradaki tüm kullanım hakkı da belediyeye veriliyor Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından. Fakat 89’da ANAP kaybettikten sonra, 92’de kaldırılıyor o belediyeye verilen tahsis. Aslında 80’lerden itibaren ortaya konan politikanın izdüşümü şu an bizim karşılaştığımız durum. 

Bizim baktığımız nokta da şu: Sahiller, kıyılar, anayasal olarak halkındır. Sahiller halka kapatılamaz. Kadıköy halkının, ya da genel olarak halkın Kalamış yat limanının olduğu bölgede denize ulaşımı yoktur. 

Yani bugün Amerika’ya da gitseniz kıyıların kapatılıp insanlara yasaklandığını göremezsiniz ki büyük bir kapitalist devletten bahsediyoruz. Burada maalesef sadece Kalamış’ta değil, İstanbul’un dört bir yanında tonlarca yat limanı yapıldı. Hâlâ da yapılıyor, mesela Büyükçekmece’de de yapılıyor. 

Mutlaka her şey politiktir ve mutlaka mücadele etmek gerekiyor. Buradaki mücadeleyi herhangi bir partinin mücadelesi olarak görmenin de bir mantığı yok. Kadıköy hepimizin, İstanbul hepimizin… Burada ortak bir konsensus sağlayıp beraber mücadele etmemiz gerektiğini düşündüğümüzden böyle bir çaba içerisine girdik. Evet sıkıntılar oluyor, karar alma süreçleri yavaş olabiliyor, doğru. 

Ama burada asıl eksikliğini duyduğumuz civarda oturan herkesin bu mücadelenin içine girmesini, daha fazla sahip çıkmasını sağlamak. Bu mücadelede daha fazla önde olmalılar, çünkü en büyük zararı onlar görecek.

Murat Taşkın: Bir de şunu söylemeden geçmek olmaz. Kadıköy belediye meclisi üyesi bir AKP’linin (Ahmet Koyunoğlu) “Kadıköy’e Cruise gemileri yanaşsa kötü mü olur” gibi bir konuşması olmuş. 

Bu bir temenni mi, yoksa bir hedef mi o soru işareti olarak kaldı. Bunu mikrofona resmen söylüyor ama.

Hukuki konularda bir bekleme noktasında olduğunuz anlaşılıyor. Başka ihtimaller nedir?

Alev Ataç: Danıştay’ın verdiği kararı düşünün, öyle bir karar olabilir mi? Diyor ki, evet plan uygulanmaya başladığında ÇED raporu muhakkak gerekir, ama ihaleyi durdurmaz. 

Bu davamız Anayasa Mahkemesi’nde devam ediyor. Ama yeni baştan açmak gerekirse, ÇED raporu eksik diyerek bunu da değerlendirmek gerekir.

Hakan Hopanoğlu: Aslında bizim elimizde hukuki olarak sadece ihaleyle ilgili dava değil, mesela iskele meselesi var. Kalamış İskelesi. 

Evet, iskele ada/parsel olarak tanımlı.

Hakan Hopanoğlu: Evet ve bu yeni projede büyükçe bölümü kesilip atılacak İskele’nin. Kültür varlıkları koruma kuruluna başvuru yapılabilir. Bir müracaat dilekçeyle, belki bireysel, belki toplu. Koruma kurulundan “Tarihi eserdir” kararı çıkarmak lazım. Ona bağlı olarak dava açıp bunun üzerinden de bu ihalenin iptali için bir süreç başlatılabilir.

İhaleyi Koç Grubunun almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazı çevrelerde daha önce dile getirilen “Yat limanına çökecekler” umacısı yok oldu sanki böylece…

Alev Ataç: Öyle olunca aslında “parka dokunulmayacak” gibi oldu. Şu anki yat limanı alanı içinde 15 bin metrekarelik bir tesis, altına 21 bin metrekarelik otopark toplamda 30 küsur bin metrekarelik bir imar alanı yaratılıyor. Ama esas bu tarafta mendirekler büyütülerek yapılıyor. Mendirek nereye kadar büyütülecek, Kurbağalıdere’ye kadar mı, Kalamış sahilinin önü olduğu gibi yat bağlama yeri mi olacak? İnsanlar parkta oturuyor ve sadece yatları mı görecekler? 

Ya o yatların orada durmalarının sonuçları… Atıkları boşaltıyorlar, yakıt alıyorlar vs. oradaki deniz ne olacak? 

Şu da paylaşıldı, daha ihale olmadan, -ya da olmak üzereyken- zaten mevcut işletmeci bağlama ücretlerine euro bazında yüzde 18 zam yapmıştı. Beklentiler az buçuk ortaya çıkıyor aslında. Büyük yatları bağlamak, onların ücretlerini artırmak; daha çok para kazanmak yani. 

Hakan Hopanoğlu: Benim ekleyeceğim bir şey var. Koç Holding Tek-ART firması 2014 yılında bu bahsi geçen aynı yer için 700 milyon dolarlık bir teklif var, 30 yıllık işletme hakkı için. Bunun üzerinden gidersek 40 yıllık işletme hakkı 1 milyara yakın oluyor. Oysa bugün şu anki cari rakamlarla almış oldukları 40 yıl işletme hakkı, 220 milyon dolar civarında. Arada inanılmaz bir fark var. Burada şöyle bir soru işareti çıkıyor. Devlet Koç’a neden böyle bir ihale versin, ortada buharlaşan bir para var. Aslında bir şekilde nerelere peşkeş çekilmiş olduğunu, her insan gibi bizler de çok rahatlıkla algılayabiliyoruz.

Ne düşünüyorsunuz? Daha açık olarak…

Hakan Hopanoğlu: Mevcut iktidarın Beşli Çete meselesi var. İhalelerin nasıl verildiği, nasıl paylaşıldığı, peşkeş çekildiği var.  Zaten önceleri Cengiz inşaatın alabilme ihtimali konuşuluyordu. Biraz da insanlar arasında “Koç aldı, daha iyi oldu” gibi bir şey ondan dolayı oluştu. Ama sermayenin hangisi olduğu fark etmez ki…

Alev Ataç: Hepsinin tek amacı var sonuçta kâr etmek, koyduğu paranın karşılığını fazlasıyla almak.

Hakan Hopanoğlu: 40 yıl için işletme hakkını alan bir firma, evet belki başlangıçta bu bir kaç yıl, bir şey yapmayabilir o alanda ama bu 40 yıl boyunca bir şey yapmayacağı anlamına gelmez. Tepkinin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde belki yapmayabilirler. Ama birkaç yıl içinde mevcut yat limanında olduğu gibi parkın da tamamen halka kapatılacağı bir sonuçla karşılaşılabiliriz. 

Ortada gerçekten sorgulanması gereken ciddi bir rakam var, devlet böyle bir indirimi değil Koç’a kimseye yapmaz.  

Bizim baktığımız nokta şu: Hiçbir şekilde buralar özelleştirilemez, satılamaz. Bu açıdan baktığınızda “size ne” diyebilirsiniz ama gerçekten ciddi bir kayıp var, kamunun da kaybı, halkın da kaybı aynı zamanda. Ne oldu diye sormak lazım.

Murat Taşkın: Yalnız bizim merkeze koyduğumuz şeyle Kadıköy Belediyesi’nin merkeze koyduğu şey de farklı. Kadıköy Belediyesi “Niye bu kadar ucuza gitti, kamu malı peşkeş çekildi” konusunu ortaya koyuyor. 

Biz bunu dillendiriyoruz ama bizim ortaya koyduğumuz şey çok daha farklı, kıyıların özelleştirilmesi, halka kapatılması, yasaklanması, orada betonlaşma… Biz odağa bunu oturtuyoruz. Tabi ucuza gitmesi de bir faktör ama merkezde değil şu anda bizim için.

Hakan Hopanoğlu: Şunu belirtmekte fayda var. Aslında belediye tavrını net bir şekilde ortaya koymalı ve STK’lardan yana bir tavır sergilemeli. Belediye bu halkın, Kadıköy halkının belediyesi. Ve biz Kadıköy halkından yana tavır koymasını bekliyoruz. Bunu daha açık  ve net bir şekilde göstermesini…

Ben bir soru sormak istiyorum: Bu olay halk tarafından öğrenilip tepkiler konmaya başladıktan sonra Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’nın ortaya koymuş olduğu bir tavır vardı: “Biz Kadıköy halkıyla beraber buranın ihalesini engelleyeceğiz” diyordu. Birincisi ihale olduğundan beri neredeler, hiçbir şekilde ortada yoklar. Bir ikincisi, daha önemlisi Sayın Belediye Başkanımız ihalenin yapıldığı tarihten birkaç gün önce Ali Koç’la neden görüştü? Öğrenmek istiyoruz. Ne görüştü, neden görüştü? (Kendi sosyal medya paylaşımında olan bir buluşma: https://twitter.com/serdildara/status/1445319120661229575)

Murat Taşkın: Ben bir ek yapacağım, bizim için Koç Holding’in almasının bir avantajı var, diğer sermaye gruplarına göre. Koç Holding insanların gündelik yaşantısına giren ürünler üretiyor. Yani Beko gibi, Arçelik gibi, Tofaş gibi şirketleri ile gündelik ürünler üretiyor. Dolayısıyla kamuoyu baskısına diğer teklif verenlerden daha açık.

Boykot gibi olasılıklardan bahsediyorsunuz değil mi?

Murat Taşkın: Baskı yapmaya daha açık.

Hakan Hopanoğlu: Bir de şöyle bir durum var. Sanki Koç daha seküler düşünen insanların sermayesi gibi bakılıyor ama sermayenin ideolojisi olmaz. Atatürk Kültür Merkezi yeni yapıldı biliyorsunuz, üst katında bir işletme ihaleye verildi, orayı da Koç aldı, Divan açılacak.

Dayanışma oluşturulduktan sonra konuyu yaygın bir şekilde duyurma yolunu izlediniz, imza topladınız, kamuoyu oluşturma çabanız oldu… Bunları anlatabilir misiniz? Ne tür tepkiler aldınız, insanların desteği nasıldı?

Murat Taşkın: Biz Haziran ayından başlayarak her gün Kalamış Parkı’nda masa açtık. İnsanlarla temas ettik, insanlara konuyu anlattık ve imzalarını aldık. O dönemde yazın etkisiyle kalabalıktı park. Akşam 21’e kadar kalıyorduk. 

Birçok kişinin bu konudan haberi yoktu. “Ne oldu” diye soranlara anlatınca, çok olumlu tepkiler aldık. Destekleyici, olumlu tepkiler. Hatta bize katılanlar oldu. 

Hiç politik olmayan insanlar… Mesela 16-17 yaşında genç kaykaycıya anlatıyorduk, “Olur mu ya, parkımızı vermeyiz” diyor. İnsanlar farklı bir reaksiyon gösteriyor, haklarına sahip çıkıyor. Bisikletçiler geldi, bazı eylemlere destek verdiler. 

Orada insanlarla birebir irtibat kurmak, onlara bilgi vermek, onlarla etkileşim içinde olmak iyiydi, doğruydu. İmzaları topladık, onlar daha sonra Ankara’ya götürüldü. İhale gününe kadar devam etti bu.

Hakan Hopanoğlu: Şimdi Bahariye’de cumartesi günleri saat iki ile beş arası çalışma yapıyoruz. Kimi zaman başka eylemler olduğunda bu saatler değişiyor. Sosyal medya adreslerimizden duyurular takip edilebilir: Twitter adresi @fbkalamisday, Facebook ve Instagram için de @fenerbahcekalamisdayanismasi’ndan bakabilirsiniz.

Alev Ataç: Ben çok etkilendiğim bir grubu paylaşayım. Parkta 5-6 tane genç erkek oturuyordu, pek o muhitin insanı gibi görünmüyorlardı. Biz yanlarına gittik, anlattık “Kalamış parkı, bu yat limanı özelleştirilecek. Bizim buralara ulaşımımız, erişmemiz, buralarda böyle vakit geçirme imkanımız ortadan kalkabilir, böyle bir ihtimal doğdu. Biz de bu yüzden mücadele ediyoruz, imza topluyoruz…” “Tabii, veririz” dediler. Bunlar esasen Bağcılar-Esenler gibi muhitlerde yaşayan ve o esnada Kalamış’ta yapılan bir inşaatta çalışan gençlermiş. Bira içiyorlardı o sırada. “Biz” dediler “burada o kadar rahatız ki kimse bizimle ilgilenmiyor, biz de kimseyle ilgilenmiyoruz, burada çok rahatız, çok iyiyiz”… Hepsi anında verdiler imzaları. Bu beni çok etkiledi. Yani özgürlük arayışı herkes için geçerli ve o anda yani bu yaz herhalde salgının da etkisiyle aslında herkes eşitlenmişti. 

Aynı şekilde mesela Esenler’den bir aile gelmişti. Belli mütedeyyin bir aile. Çocuklarını Fenerbahçe altyapısına sokmak için gelmişler. Ama bütün hepsi gelmiş, oturmuşlar, hem piknik yapıyorlar hem sohbet ediyorlar. O ortamda kimseden rahatsız değiller, kimse onlara rahatsızlık vermiyor. Bu tür yerlerin aksine çoğalması lazım. Bunlar herkesi biraraya getiren -hani diyoruz ya toplumsal dayanışma- birbirimizi tanıma yeri, birbirimizi anlama yeri… Bu mekanların çoğalması gerekirken biz var olanları da bitirme gayreti içerisindeyiz.

Murat Taşkın: İmza toplarken hem masa açıyorduk, hem de ikişerli üçerli dolaşıyorduk parkta. Ümraniye’den, Çekmeköy’den gelen insanlar olduğunu da fark ettik. Başörtülü bir grup vardı, “Verir mi bunlar vermez mi” derken sorduk, “A, ne demek, veririm. Çocuklarımız için tabi ki vereceğiz” dediler. 

Doğru bir şekilde yaklaştığınızda, böyle bir meselede aşağı yukarı herkes aynı olumlu tepkiyi veriyor.

Alev Ataç: Çok yaşadık, parka gelen çok insan vardı. Çok değişik profillerden; gelir seviyesi, eğitim seviyesi, hayata bakış açısı çok değişik profillerden çok benzer tepkiler aldık. Bu da bizi teyit etti: Doğru yoldayız. Ve motive etti. Çalışırken daha motive çalıştık.