GÖRÜŞ | Mültecilerle ilgili gevelenip duran yanlışlar

Avukat Duygu İnegöllü, mülteciler konusunda en sık dile getirilen bazı 'karşı' argümanları soL için değerlendirdi.

Duygu İnegöllü

Son dönemde Millet İttifakında yer alan siyasi partiler ile Gelecek ve DEVA gibi siyasi partilerin politikaları ve söylemleri, artan yalan yanlış haberler, Taliban'ın yükselişiyle yakında büyüyeceği tahmin edilen göç dalgası nedeniyle, sosyal medyada ve sokaklarda sürekli göç olgusu konuşuluyor.

Konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan, tek bir okuma dahi yapmamış insanların, nedense, arkasına sığınacak mutlaka temelsiz bir argümanı var. Bu yazı çerçevesinde bu iddialardan ve bu iddiaların temelsiz ve izaha muhtaç olduklarından bahsetmek istiyorum:

1) "Suriyeliler mülteci değil“

Özellikle İYİP üyesi, yetkilisi vs. olduğunu söyleyen sosyal medya kullanıcılarının en sevdiği savunma mekanizması bu. “Suriyeliler mülteci değil, geçici sığınmacı” diyenler, “Cenevre sözleşmesine göre onlar misafir ki zaten” diyenler...

Mülteci; ırkı, dini, etnik kökeni, siyasi görüşü ya da belirli bir gruba mensubiyeti (5 neden) sebebiyle ülkesine geri dönemeyen kişilere verilen bir hukuki statünün adı. Ülkemizin de taraf olduğu BM’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde böyle geçiyor. Başlangıçta Avrupa’dan gelebilecek kişiler için tanımlanmış ama daha sonra imzalanan bir protokol ile bu ayrım ortadan kaldırılmıştır. Türkiye şartı kaldırmayan tek Avrupa Konseyi ülkesidir. Türkiye’nin değişikliği tanımamama sebebi ise coğrafi konumu nedeniyle çeşitli çekinceler taşıması olarak yorumlanabilir. Bu nedenle iç hukukta kanun oluştururken Avrupa dışındaki coğrafyalardan gelen kişilere farklı bir isim bulmak gerekmiş ve ortaya "şartlı mültecilik" diye bir hukuki statü çıkmıştır. Örneğin son dönem sürekli bahsedilen Afganistan vatandaşı mülteciler ‘’şartlı mülteci’’ olarak adlandırılmaktadır.

Aslında ikisi de uluslararası hukuk anlamında mültecilik olarak kabul edilebilir. Aynı nedenlerle ülkelerinden kaçmış, aynı zorlukları çekmiş, aynı tehlike ve riskin altındaki göçmen toplulukları. Şartlı mülteci olan kişiler, haklar anlamında bazı zorluklar yaşıyor olsa da her iki grup çok yakın haklara sahipler.

Bir kişi ülkesinde korunamadığı için ülkemizde uluslararası koruma talebinde bulunduğunda, bir süre sonra kendisiyle uzun bir mülakat yapılmakta ve bu statülerden birine dahil olup olmayacağına karar verilmektedir.

Kişi başvurusunu yaptıktan sonra mülakat yapılıncaya kadar geçen sürede "uluslararası koruma başvuru sahibi"  hukuki statüsünde oluyor ve bunun yerine kısaca "sığınmacı" teknik terimi kullanılabiliyor. Yani başvuru yapmış ancak henüz hakkında hangi koruma statüsü kapsamında olacağına dair bir karar verilmemiş kişilere sığınmacı deniyor.

Peki yukarı bahsettiğimiz 5 neden yoksa ama hala kişinin ülkesindeki yoğun şiddet ortamının varlığı ya da insanlık dışı muamele görme ihtimali nedeniyle geri gönderilmesi mümkün değilse? Bu durumda da "ikincil koruma" isminde bir uluslararası koruma statüsü tanınmıştır.

Geçici koruma ise kişilerin çok kalabalık şekilde geldiği, tek tek mülakat yapılmasının mümkün olmayacağı ve zaten kişilerin geri gönderilmesi durumunda risk altında olacaklarının açıkça ortada olduğu hallerde verilebilecek bir statü. Bu statünün belirlenmesinde bir diğer fark ise yukarıda bahsettiğimiz statülerde geçen 5 nedene sahip olmanın aranmıyor oluşu. Tıpkı ikincil koruma statüsünde olduğu gibi.

Geçici Koruma ülkemizde şu an yalnızca Suriye uyruklu mülteciler için uygulanıyor. Ama sonuç yine aynı, bu kişiler ülkelerin de devam eden emperyalist paylaşım savaşı nedeni ile geri gönderilemeyecek durumdalar.

Yani statülerin tanınması süresince izlenecek birkaç prosedür farklı, bazı haklar ve yükümlülükler değişiklik gösteriyor ama aslında tüm bu statüler için çok açıkça geri gönderme yasağı geçerli. Hepsinden bahsederken kısaca “mülteci” denmesinde ise hiçbir sakınca yok.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve karanlığın gerçek sorumlularından hesap soracak cesareti olmayanlar, bu statüler arasında devasa bir fark varmış gibi davranmaya çalışıyorlar. Böylece gerçekte çözmek istemedikleri sorunları çözüyormuş gibi görünerek güncel siyasi çıkarlarını koruyacaklarını düşünüyorlar. Bunu yaparken de, Suriyeliler ve Afganistanlılar mültecilik gibi artık kabul görmüş bir statüden daha azına, daha basitine sahiplermiş gibi anlaşılsın ki kişileri geri gönderme talepleri daha insancıl görünsün istiyorlar.

2) "Geçici koruma kaldırılabilir, kaldırınca tüm Suriyelileri geri gönderebiliriz"

Geçici koruma kararı kaldırılabilir elbette, yönetmelikte de bu konuda yetki düzenlenmiş ama bu durum bir anda herkesin geri gönderilebileceği anlamına gelmiyor. Geri gönderme işleminin yapılabilmesi, öncelikle, kişilerin geri gönderilmesinin önünde bir engel olup olmadığının araştırılmasıyla mümkün.

Örneğin birçok Suriyeli mülteci Türkiye vatandaşlarıyla evlendi. Kimisi resmi, kimisi resmi olmayan bu evliliklerden çocuk sahibi oldular. Bu kişilerin aile birliğinin korunması ve çocukların üstün yararının korunması gerekecek.

Ülkemizde yaşayan Suriye uyruklu LGBTİ bireyler, refakatsiz çocuklar ne olacak? Varsa uluslararası koruma başvurusu olanlar ne olacak?

Unutulmamalı ki hem uluslararası sözleşmelerde hem de iç hukukta yer alan “geri gönderme yasağı” hala yürürlükte.

3) “Tek çare tüm mültecilerin sınır dışı edilmesi”

Alanda çalışan uzmanlar bilir ki birçok kişi sınır dışı edildikten sonra ülkesinde güvenli bir yaşam şansı yoksa mutlaka sığındığı ülkeye geri dönüyor. Ülkelerde savaş ortamı sürdüğü, insanca yaşam imkanı olmadığı sürece kimseyi bir yerde yaşamaya zorlayamayız.

Kaldı ki sınır dışı işlemleri sanıldığının aksine ekonomik olarak masraflı süreçlerdir. Kişilerin sınır dışı edilene kadar barındırıldıkları merkezler, buradaki yeme, içme, personel giderleri; transfer, uçak masrafları...

Peki sınır dışı işlemlerinden kim, ne kazanır? Sınır dışı işlemleri yürütülürken yabancıların tutulduğu merkezlere "geri gönderme merkezi" deniyor. Bu merkezlerin kurulması için açılan ihaleleri alan inşaat şirketleri, güvenliğini sağlayan güvenlik şirketleri, yemekleri sağlayan catering şirketleri, kişilerin ülkelerine gitmeleri için uçak bileti alınan şirketleri.. Ülkemizde bir ihale yapıldığında bu ihaleleri kimlerin aldığını herhalde fazla açıklamaya gerek yok. Ya da sınır dışı işlemleri için hangi havayolu şirketi özel olarak tercih ediliyor tahmin etmek zor değil.

Dolayısyla herkesin sınır dışı edilmesini savunmak aslında birkaç şirketin zenginleşmesini savunmaktan öteye geçmiyor.

Peki çare ne?

Mülteciler yüzünden işsizlik oluştuğu, ücretlerin düştüğü sürekli söyleniyor. İşçi sınıfının, birbirinin kölelik şartlarında çalışıp kazandıkları parada gözü olmamalı öncelikle. Bizim gözümüz hiçbir iş yapmadan birden fazla maaş alanlarda, yerli ya da yabancı/mülteci birçok işçinin ölümünü hiç umursamadan zenginleşenlerde olmalı. Göçü doğuran emperyalist devletlerin savaş politikalarından ve mültecileri sömürenlerden hesap sormalıyız, öfkemizi onlara yöneltmeliyiz.

Sınır dışı kararları uygulanamayacak olmasına rağmen hakkında sınır dışı kararı alınan Suriyeliler statüsüzleştirilmektedir. Uluslararası koruma başvurusu yapmaya il göç idarelerine gittiklerinde kapıdan döndürülen Afganistanlılar ve diğer ülke mültecilerinin kayıtsız, kimliksiz bırakılmalarına son verilmelidir. Tüm mültecilerin düzenli hale gelebilmeleri için önleri açılmalı, hepsi kimlik sahibi olabilmelidir. Bu kayıtsız mülteci nüfusun yarattığı güvensizlik hissini de azaltacaktır.

Sömürü düzeninin en önemli destekçisi olan “çalışma izni prosedürü” mülteci işçiler için uygulanmamalıdır. Mülteci işçiler için çalışma iznine sadece patronlar başvurabiliyor ve hiçbir patron çalışanlarına çalışma izni almak için uğraşmaya ve masrafa katlanmak istemiyor. Üstelik çalışma izinsiz çalışmak, kanunda yabancılar/mülteciler hakkında sınır dışı kararı alınmasına neden olabiliyor. Haliyle mülteciler hak arayamıyor, her türlü düşük ücrete boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Yukarıda bahsettiğimiz şekilde kimlik sahibi olan tüm mülteciler Türkiye vatandaşları gibi yalnızca SGK girişleri yaparak işe başlayabilmelidir. Ücretlerin kesilmesi ve benzeri haksızlıklara karşı mücadele geliştirecek güvene sahip olmaları sağlanmalıdır.

Mültecilerin ülkemizde kalması ve kaçabilenlerin de geri alınması için Avrupa ile geri kabul anlaşmaları yapıldı. Bu anlaşmaların ise derhal iptal edilmesi gerekiyor. Tüm dünya devletleri kendi yarattıkları kaosun sonuçlarına katlanmaya mecbur edilmelidir.

Sürekli kirli bilginin, yalan haberin dolaştığı, göçmenlere dönük provokasyonların arttığı bir süreçteyiz. Basitçe anlatmaya çalıştığım üzere bu yalanların yayılmasının bir amacı var elbette. Bu çirkin düzenin şu an kazananları, kazanmaya devam etsin isteniyor. İşçi sınıfı olarak doğru bilgiye ulaşma kaynaklarımız kısıtlanıyor. Yoğun çalışma saatlerinde bazen istediğimiz kadar araştırma yapacak zamanı da bulamıyor olabiliriz. Elbette bu durum zaman zaman kafa karışıklığına neden olabilir. Bu nedenle işcilerin örgütlenmesi, doğru bilgiyi mücadele ederek birbirinden öğrenmesi ve dayanışması çok önemli ve kıymetli.