O elmayı yemeyecektin!

Toplumsal cinsiyet (yani nam-ı diğer gender) kavramı biyolojik cinsiyetten farklı olarak, toplumsal ve kültürel olarak belirlenen ve dolayısıyla içeriği toplumdan topluma olduğu kadar, tarihsel olarak da değişebilen bir cins kimliğidir. Bu kavram cinsiyet farklılığını belirtir belirtmesine ama bununla da kalmaz ve cinsler arası eşitsiz güç ilişkilerine de işaret eder.

Nedir yani?

Bugün kadınlar olarak karşı çıktığımız ya da mücadele ettiğimiz, mücadele etmeye çağırdığımız kadın ve erkek kimlikleri ve rolleri konusunda toplumsal önkabuller ve önyargılardır.

Kadın işi, erkek işi olarak ayrılmış yani cinsiyetlendirilmiş meslekler haritası örneğin. Bunun gündelik yaşam pratiklerinde, eğitim sistemi içinde, ders kitaplarında, algılarda yeniden yeniden üretilmesi ve kalıplaşması ilk elden aklımıza gelenlerden.

Kız çocuklarının ve oğlan çocuklarının yetiştirilişinden tutun da, daha henüz bebeklik aşamasında seçilen renklere kadar iliklerimize işlemiş bir kırmızı çizgiler skalasıdır toplumsal cinsiyetin ilk emareleri. Ve deriz ki, kadın ve erkek rolleri böylesi kurularak, önkabullere dayanarak oluşturuluyorsa, yani pek çok açıdan toplumsal olarak belirleniyor, işleniyorsa o zaman bunu değiştirebiliriz.

Ha, fıtrat derseniz o ayrı tabii. Yaratılış dediğiniz noktada değiştirilecek bir şey kalmaz çünkü….

Yani biz kadınlar nefes alma alanlarımızı genişletmek için yola düşeceksek, “fitne başı”, “yılanla dost Havva” imgelerinden kurtulmalıyız. Fıtrat deyişlerini diyenlerin ağzına tıkmalıyız.

Tektanrılı dinlerde kadın, hep aşağı, korkulan, ikincil vaaz edilen, günâha çağıran ve dolayısıyla da her bakımdan özellikle de bedenen denetlenmesi gereken bir heyula olarak resmedilmiştir ki, ataerkil sistemin dinlerle dansı şaşırtıcı olmasa gerektir.

Bu anlayışa göre erkekler aklı temsil ederler, dünyayı yorumlayan, savaşan, düzene sokan hep onlardır. Buna karşılık ise, kadınlar duyguya tekabül ederler ve irrasyonaldirler. Denetlenmeye muhtaç olarak çocuk doğurma, türün yeniden üretilmesi işlevleriyle donanmışlardır ve dinle kurduğu ilişki de erkeğin dolayımıyla olur.

İşte bu yüzden, hep bu yüzden işte… Dinlerin kadınlarla meseleleri vardır. Ezilecek çıban başıdır kadınlar.

IŞİD’in, sözgelimi Star gazetesininin haberine göre “bayanların dışarı çıkması yasak” başlıklı haberi şöyle. (Bu dil-düşünce-ideoloji başlıklarında baymakla birlikte şu haberi bile bayan diye vermişsiniz ya…)

Kadınlar edebe uygun biçimde örtünmeliler, zorunlu olmadığı durumda evden çıkmamalılar. Kadınlara, ortalarda görünmeyin diyor yani. Ev içinde, fıtratınızın size bahşettiği işleri mutlulukla, sesinizi ve bedeninizi çıkarmadan yapınız diyor önceden ki sonuçlardan sorumlu olmasın pek muhterem denetleyiciler. “Çünkü erkek kadından değil, fakat kadın erkekten yaratıldı.”

Al sana, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan, gel de çık işin içinden. Zaten dünya da yuvarlak değil. Üstelik gezen tavukların devr-i alem edeceği parklarda yıkılıyor bir bir…