Yeni YÖK Başkanı ve ... !

İsteyen, bu (...) yerine istediği sözcüğü yazabilir; hiçbiri de acayip kaçmaz; yeni başkanın söylediklerine, yapmak istediklerine ve hatta söylemediklerine bile cuk oturur. Mübarek, YÖK başkanı değil, sanki AKP sözcüsü.  AB/ABD’nin AKP’den istediklerini ve dolayısıyla AKP’nin neler yapmak istediğini biliyorsanız, anlaşılan başkanın ne söyleyebileceklerini de biliyorsunuz demektir. Anamalcı AB/ABD hayranı kimi liberallerin bile, konuşurken ıkına sıkına söylediklerini ya da yazdıklarının orasına burasına sıkıştırdıkları düşüncelerini, mübarek bir çırpıda ve de ardı ardına söyleyebiliyor. Soru sorsalar, kim bilir daha neler söyleyecek!

Yeni başkan neler demiyor neler: “Araştırma görevlilerini burslu çalıştıralım, beğenmeyince ve istediğimiz zaman atarız” diyor. Sanki onlar, insan değil, hakları yok ve iş güvencesine gereksinim duymuyorlar; istendiği zaman istenilen yere konulacak nesneler. “Herkes üniversiteye gitmesin, üniversiteyi paralı yapalım” diyor, hiç değilse yoksulların önünü keselim demeye getiriyor; devlet sayesinde okuduğunu yadsıyor. Parasız kamusal eğitim olmasaydı büyük olasılıkla bugünkü konumlarına gelemeyecek olanların, paralı eğitimi, öğrencinin müşteriye dönüşmesini, insan emeğinin hiçe sayılmasını ve sermayenin emrine girilmesini desteklediklerinde ne duruma düştüklerinin ayrımına varmamaları büyük bir talihsizlik oluyor. “Rektör seçimleri karışıklık yaratıyor, üniversite senatoları rektör adayını belirlesin” diyor. Bilindiği gibi seçme yaşına gelen herkes, kendi muhtarını, belediye başkanını, meclis üyelerini ve dolayısıyla başbakanı, (ülkemizde de) başbakan da cumhurbaşkanını seçiyor. Yine de başkan, yardımcı doçentlerden, doçentlerden ve de profesörlerden oluşan öğretim üyeleri kendi rektörlerini seçme işini beceremiyor; en iyisi rektörü de, başbakan-cumhurbaşkanı belirlesin demeye getiriyor. 

Mübarek hem güçlü hem de gözü pek. Gücünü 2547 sayılı yasadan alıyor. Cesaretini ise AKP’ye borçlu; arkasında kapı gibi cumhurbaşkanı ve dalyan gibi başbakan, başbakanın arkasında da derya gibi AB/ABD ile AKP meclis grubu var. Cesur yürekli başkan, her durumda ne yapacağını da biliyor! Söylemleri ve önerileri gerçekleştiğinde en çok zarar görecek kesimlerin AKP’ye oy veren yoksul ve dar gelirli kesimler olduğunu biliyor. Onları sakinleştirmek için, yeri geldiğinde, içinde ‘türbana izin’ sözcüklerinin geçtiği cümleler kullanıyor. Rahatsızlık duyacak bir başka kesim için de, mütevazi görüntüsü durumu biraz yumuşatıyor; arada bir, “Bana, aman söylediklerine dikkat et dediler; düşündüklerimi söylersem beni oradan çabuk indirirler” gibi şeyler söylüyor; “Emeklilik yaşını 70’e çıkarmak gerekir” gibi vaatlerde bulunuyor. 

Başkanın, cesur yüreğini, AKP’nin yapmak istediklerini gerçekleştirme doğrultusunda kullanacağı anlaşılıyor. Gidişat belli: Yeni başkan bu yolda ilerleyecek, araştırma görevlilerinin işini bitirirse sıra tüm üniversite çalışanlarının sözleşmeli olarak istihdam edilmelerine gelecek. Çalışanlar, düşük ücretle çalışacak ve beğenilmedikleri anda kapı önüne konulacak. Üniversiteler paralı yapılıp mütevelli heyetlerine teslim edilerek sermayenin hizmetine sokulacak. Öğrenciler “müşteri”ye ve eğitim de “mal”a dönüşecek. Toplumun yüzde 70-80’i, üniversiteyi hayal bile edemeyecek. Çünkü ve de ne yazık ki, AKP’nin bürokrat (akademisyen olanlar da) kadroları, her konuda AKP’ye hizmet etmek için birbiriyle yarışıyor. 

AKP’nin yeni vizyonu da misyonu da belli: Türk-İslam sentezi anlayışına sınıf atlatıp, anamalcı-İslam sentezini yaşama geçirmek. Şimdinin AKP milletvekili bir önceki dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, açık ve seçik bir biçimde, küreselleşme yerelleşmeyi, yerelleşme de cemaatleşmenin önünü açtığı için küreselleşmeyi desteklediğini söylüyordu. Yeni başkan da, AKP’nin göreve getirdiği bir bürokrat olarak, cemaatleşmeyi güçlendirecek uygulamaların neler olduğunu iyi biliyor. Bunun yolunu açacak önerileri dile getiriyor. Oysa toplum sağlığı açısından, en azından akademisyen olan bürokratların akademisyen kimliğini unutmamaları bekleniyor ve gerekiyor. Akademisyenlik, kısaca bilimselliği, insan haklarına saygıyı, gerçekçi ve akılcı olmayı gerektiriyor. Türkiye’yi, ABD, Almanya, İngiltere gibi bir ülke sanmak ya da AB/ABD güdümüne bırakmak akademisyenlikle bağdaşmadığı gibi, batıdaki uygulamaları aynen Türkiye’ye kopyalamaya kalkışmak da akademisyenlikle bağdaşmıyor. 

Yükseköğretimle ilgili olanların beklentisi de bu doğrultuda oluyor. İstenen ve beklenen, yeni başkanın, AKP’nin değil Türkiye’nin YÖK’üne başkan olduğunun bilincinde olarak, önceki YÖK başkanlarının yaptığı ya da yapmak istediği yanlışlıklardan uzak durup, insan haklarına saygılı, laik, bilimsel ve demokratik bir tutumla tüm toplumu kucaklayacak bir başkan olması. 

Akıl, insanlık ve yurtseverlik, yeni başkanın söylediklerini yapmasına izin vermemeyi, bu tür uygulamaların yaşama geçirilmesini engellemeyi ve bu tür gelişmelere dur demeyi gerektiriyor. Bu çabada, başta kadınlar olmak üzere tüm emekçilerin, okula gidememiş olanlardan üst düzeyde öğrenim germe olanağı bulmuş olanlara, öğrenciden öğretmenlere ve öğretim elemanlarına kadar, herkese görev düşüyor. Öncelikle kıdemli akademisyenlerin, yükseköğretim sorunları başta olmak üzere tüm toplumsal sorunlarda adamsendecilikten sıyrılmaları, ülke ve yurttaş yararına olmayan oldubittilere karşı güç birliği içine girmeleri ve gençlere örnek olmaları bekleniyor.