17 Nisan/24 Kasım öğretmenleri (II): Toplumsallık farkı!

17 Nisan öğretmenleri ile 24 Kasım öğretmenleri arasındaki bir başka belirgin fark, toplumsal katkıları üzerinden görülüyor.    

Köy enstitülerindeki süreçler sonunda özgürleşen 17 Nisan öğretmenleri, genelde köyde, kırsal yörelerde çalışmaktan hiç gocunmuyorlar. Eğitim fakültelerinde özgürleşme olanağı bulamayan 24 Kasım öğretmenleri ise, genelde köyden ve kırsal yörelerden fellik fellik kaçıyor.

17 Nisan öğretmenleri, okulda öğrendiklerini köylüye aktarırken, onlara cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini de aktarmaya çalıştıkları gibi, köylünün özgürleşmesine de yardımcı olmaya çalışıyorlar. Köylünün özgürleşmesi, üretkenliği çoğaldıkça, kendinin ve köyünün gereksinimlerini kendi kendine ya da imece yöntemiyle çözdükçe ve de ağaya bağımlılığı azaldıkça, artıyor. 17 Nisan öğretmenlerinin katkıları nedeniyle köylüye sözünü geçiremeyen ağalar, köy enstitülerine karşı tavır alıyor.

24 Kasım öğretmenlerinin önemli bir bölümü, hizmet verdikleri kesimleri özgürleştirme derdi taşımıyor, tam tersine, öğrencileri ve toplumu inancına bağımlı kılmak için elinden geleni yapıyor. Bunların, okullarda öğrendiklerini bile hizmet verdikleri kesimlere aktarmadıkları görülüyor. Bilindiği gibi (en azından şimdilik), eğitimin yasal amaçlarında da, ders programlarında da, laiklik ve bilimsellik gibi cumhuriyetin aydınlanmacı ilkelerine vurgu yapılmaktadır. Ancak eğitim fakültelerine gelen öğrencilerin giderek artan oranlarda, cumhuriyetin aydınlanmacı niteliğiyle mesafeli ve Osmanlı hayranı oldukları görülüyor. Fakülteye gelen öğrencinin bu niteliği, okuduğu ilk ve ortaöğretim kurumlarında, katıldıkları Kuran kursu gibi kurslarda ya da cemaat okullarında, yurtlarında ve dershanelerinde kazanmış oldukları anlaşılıyor. Buralarda öğretmen olarak çalışanlar da genellikle 24 Kasım öğretmenleri oluyor. Dolayısıyla 24 Kasım öğretmenlerinin önemli bir bölümünün, okulda öğrendiklerini değil de, başka öğretileri çocuklara aktardıklarını söylemek yanlış olmuyor.

17 Nisan öğretmenleri ile 24 Kasım öğretmenlerinin kurdukları öğretmen örgütlerinin niteliği de, aralarındaki temel ayrımı yansıtıyor. 17 Nisan öğretmenlerinin kurdukları örgütler, genelde laik, bilimsel, parasız ve kamusal eğitimden yana oldukları gibi, öğretmenin hakkını da toplumun hakkını da korumaya çalışan örgütler oluyor. Örneğin 17 Nisan öğretmenlerinin ağırlıkta olduğu TÖS’ün 1969’da ve TÖBDER’in 1978’de düzenlediği demokratik eğitim kurultayları da; bir bölümünü, 24 Kasım öğretmeni olsa da, ya 17 Nisan öğretmenlerinin yetiştirdiği ya da kendilerini özgürleştirebilme fırsatı bulmuş öğretmenlerin kurduğu Eğitim-Sen’in 1998’de düzenlediği demokratik eğitim kurultayı da, eğitimin sorunlarını bu değerler üzerinden irdeliyor.    

24 Kasım öğretmenleri içinde kendilerini özgürleştirme olanağı bulamayanların ağırlıklı olarak kurdukları öğretmen örgütleri ise, laik ve bilimsel eğitime karşı çıktıkları gibi, eğitimin piyasalaşmasına ve gericileşmesine de destek veriyorlar; öğretmenlerin özlük haklarına da sahip çıkmıyorlar. AKP iktidarında giderek palazlanan bu tür sendikalardan biri, 17’inci, 18’inci ve 19’uncu milli eğitim şuralarındaki piyasacı ve gerici önerilerin sahipleri oluyor.

17 Nisan öğretmenleri Türkçeye sahip çıkarken, bunlar Arapça ve Osmanlıcaya sahip çıkıyorlar. Hatta bunların lideri, Türkçe yerine Osmanlıcaya dönülmesini bile önerebiliyor. 17 Nisan öğretmenleri, “öğretmenlik” kimliklerine yaşamları boyunca sahip çıkabilmişken, bunlar, ilk fırsatta öğretmenliklerini unutup imamlığa soyunuyorlar. 17 Nisan öğretmenleri, özgürleşip birer yurttaş oldukları gibi, öğrencilerinin de özgürleşip yurttaş olmalarına katkıda bulunurken, bunlar öğrencilerin tebaa ya da ümmet olmasına çalışıyorlar. 17 Nisan öğretmenleri, insana ve topluma sahip çıktıkları gibi doğaya da sahip çıkarken, bunlar, bireyin ve toplumun geleceğini kararttıkları gibi, doğanın sömürülmesine de karşı çıkmıyorlar.

17 Nisan öğretmenlerinin hak aramasından ve köylüyü özgürleştirme çabalarından rahatsız olan iktidarlar onlara göz açtırmıyor; ya yedek subay okulundan çavuş çıkarıyor ya da ha babam bir okuldan diğerine sürüyor. Özgürleşememiş 24 Kasım öğretmenleri ise, iktidarların baş tacı oluyor; okul ve bakanlık yöneticilerinin çoğu onlardan seçiliyor.

Özgürleşememiş 24 Kasım öğretmenleri, iktidarların erkek egemen, piyasacı ve gerici eğitim anlayışının taşeronluğunu üstlenerek öğrencilerin de kendilerine ve insanlığa yabancılaşıp özgürleşememeleri için çaba harcıyor.

Kendisine ve insanlığa yabancılaşıp özgürleşemeyen insan bencil oluyor.

Günümüzde hemen her gün ölüm haberleri geliyor, ölümler bizden/sizden diye ayrılıp sayıya vuruluyor. Gazete ve televizyonlarda her gün, cinsel taciz, tecavüz, cinayet ve yolsuzluk haberleri yayımlanıyor.  Bu tür günlük olaylar, yaşamdaki adaletsizliklerle ilgili öğretilerle şiddet kültürüne dayalı öğretileri içeriyor.

Bu öğretilerin etkisi insanın kişiliğine göre değişiyor. Kendilerine ve insanlığa yabancılaşmamış ya da yabancılaştırılamamış olanlar, bu tür olaylarda adaleti kendi elleriyle sağlamaya kalkışmıyorlar. Ancak ve ne yazık ki, kendisine yabancılaşmış/ yabancılaştırılmış ben merkezli insan, her yapılanı kendisine karşı yapılmış sanıyor ve yasal yollardan değil de, intikam duygusuyla ve kendi yöntemiyle çözümü arıyor: Laik sistemi savunanlara da saldırabiliyor, hakem de dövebiliyor. Hakem döveni kahraman olarak da görebiliyor. Trafikte tartıştığı insanı da, arkadaşını da, karısını da dövmeye kalkıyor ya da gözünü kırpmadan öldürebiliyor.

Özgürleşmiş, kendine ve insanlığa yabancılaşmamış insanlar olmadan, barışçıl ve adil bir düzen beklemek hayal oluyor.

 

[email protected]