Çifte bayram

26 Eylül, ülkemizde 82 yıldır “Dil Bayramı”, 13 yıldır da “Avrupa Diller Günü” olarak kutlanıyor. Her ikisinin de aynı güne denk gelmesi rastlantı değil aslında. 1932 yılında Atatürk’ün Türk Dil Kurumu, 26 Eylül’ü Dil Bayramı olarak ilan etmişti. 2001’e gelindiğinde kurumun adını gasp eden 12 Eylül’ün Türk Dil Kurumu, bu defa aynı günü Avrupa Diller Günü olarak Avrupa Komisyonu’na önerdi.

Önce Dil Bayramı’nın öyküsünü anımsayalım. Türk Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşunun hemen ardından Türkçenin geliştirilmesi, özleştirilmesi yolunda yapılacak çalışmalara yön vermek üzere 26 Eylül 1932’de bir kurultay düzenlenmesi kararlaştırılır. Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen ve dokuz gün süren Kurultay’ın tüm oturumlarına Mustafa Kemal de katılır. Kurultay’ın son günü, Halit Fahri Bey 26 Eylül’ü “milli bir bayram” olarak önerir. Kurultay’da bir bayramın ilân edilmesi Büyük Millet Meclisi’nin yetki alanına girmek demek olacağından tartışılır bir durum olarak görülse de “cemiyet azası için bir bayram telâkki edilmesi” kararına varılır. Halit Fahri Bey’e göre, başka dillerin etkisinden “kurtuluş günü” olarak kutlanacak olan Dil Bayramı’nın amacı, “dil devrimi ve özleştirme ruhunu gençliğe aşılamak” olmalıdır. Kurultay delegeleri oybirliği ile Halit Fahri Bey’in önerisini kabul ederler. Böylece 26 Eylül, “Dil Bayramı” adı altında kutlanmaya başlar. Kurultay’daki tartışmalarda, sonraki tüm uygulamalarda açıkça görüleceği gibi, Dil Bayramı ülkede konuşulan dillerin değil, “Türk dilinin” bayramıdır. Burjuva devrimiyle kurulan ulus-devletin ruhuna uygun olarak diğer dilleri hiçbir zaman kapsamamış, yani hiçbir zaman ülkede konuşulan dillerin bayramı olamamıştır.

Avrupa Diller Günü ise bambaşka bir erekle önerilmiştir. 2001 Avrupa Diller Yılı’nın ardından, Avrupa Konseyi, 6 Aralık 2001 tarihinde, 26 Eylül’ü Avrupa Diller Günü olarak ilan etmiştir. Her ne kadar Avrupa Konseyi’nin aldığı kararda her hangi bir ifade yer almasa da Türk Dil Kurumu, 26 Eylül’ü Avrupa Diller Günü olarak kendilerinin önerdiğini ileri sürüyor. Yine de aynı güne denk gelmesi ilginç, zira Avrupa Diller Günü’nün amacında özellikle dil çeşitliliğine, çokdilliliğe vurgu yapılıyor. Komite özellikle, “multilingualism” kavramını değil, “plurilingualism” kavramını öne çıkarıyor. Yani birbiriyle etkileşim içine olmayan dil çeşitliliğine değil, bireylerin birden çok dile sahip olması sonucu oluşan çokdilliliğe vurgu yapılıyor. Avrupa Diller Günü olarak da bu ikinci durumun özendirilmesi amaçlanıyor. Ancak Avrupa Diller Günü’ne ilişkin etkinliklere şöyle bir göz gezdirdiğinizde yine azınlık dillerine, göçmen dillerine, miras dillerine yer olmadığını görüyorsunuz. Avrupa Diller Günü, Avrupa’da ve tabi Türkiye’de faaliyet gösteren dil okullarının tanıtım günlerine dönüşmüş durumda.

Aslında kutlayacak pek de bir şeyin kalmadığı bir ortamda çifte bayram kutluyor gibiyiz. Bir taraftan dil emperyalizminin etkisiyle İngilizcenin ülkede başat bir konuma gelmesi sonucu, resmi dil ya da baskın dil olarak Türkçe’nin her geçen gün eğitim ortamından biraz daha çekildiğini görüyoruz. Bu çekilmeyle birlikte, diğer yandan, ülkede konuşulmakta olan Türkçe dışındaki diller üzerinde baskı da devam ediyor.