Zincirleme Tepkime

Eylül Eylül deniyordu ya… ODTÜ’de yine çevre ilişkili bir sorun üzerinden başladı. İ. Melih Gökçek’in bilindik tutumu tetiği çekti.

Artık halk kabına sığmıyor. Haziran havası devam ediyor.

Son birkaç gündür yaşananları veri alarak değerlendirmelerimizi gözden geçirmek yararlı görünüyor:

1- AKP ne yaparsa, çevre katliamı, içki yasakları gibi yaşam tarzını değiştirmek anlamına gelen müdahaleler, kent merkezindeki bir mekanın talanı, vb, fark etmiyor. Halk bunların hepsini kendi “özelinin ihlali” olarak algılıyor.

2- Bu politik psikolojik durumun ve siyasal tepkime potansiyelinin, Haziran’dan beri yinelediğimiz gibi, yok edilemeyeceği anlaşılıyor. Tepkilerin şiddeti Haziran kadar olmayabilir, ancak sürekliliği bakımından tereddüt etmemek gerekiyor.

3- Ancak her şeyin, en azından şimdilik, aynı derecede değer görmediği de ortada. Örneğin bütün okullarda mescit açılması gibi eğitim sistemindeki gericileşmeyi ve kadrolaşmayı çok ileri noktalara taşıyacak düzenleme, bunca hay huy arasında ya halkın dikkatini çekmedi ya da tepki vermeye yol açan eşik sınırın aşılmasını sağlayacak denli şiddetli bir saldırı olarak algılanmadı.

4- Halkın tepkisi, ya uzun zamandır üzerine yoğunlaşılmış, devrimci özneler tarafından işlenerek yoğrulmuş sorun-konu-mekanlar üzerinden ya da devletin şiddetine karşı gelişiyor. Şurası kesin halk AKP’yi ve O’nun devletini istemiyor. ODTÜ’de mahallelerin de katılımıyla birlikte sergilenen ve devam etmesi kesin direniş ilkinin örneğidir. Ahmet Atakan’ı ölümsüzleştiren ayaklanma ise ikincisinin. Solun, halkın bu seçicilik ve duyarlılığına dikkat etmesi gerekiyor.

5- AKP’nin her tür halk eylemine, kimin organize ettiğine, katıldığına, hangi konu için gerçekleştirildiğine bakmaksızın, en acımasız biçimde saldıracağı artık daha net anlaşılıyor.

6- AKP’nin stratejisi eylemleri büyümeden boğmak, sonraki olası eylemler için moral zemini ve hatta halkın fiziksel kapasitesini yok etmektir.

7- Bu stratejinin kısa, orta ve uzun erimli siyasi herhangi bir amacı bulunmuyor. Saldırının, halkta en azından örtük bir nefreti yerleştireceği kesin. Ancak çaresiz ve vereceği hiç bir şeyi olmayan bir öznenin de yapabileceği bir şey yok. AKP çaresizlikle kontrolünü kaybediyor.

8- AKP’ye kontrolünü kaybettiren halkın devrimci ve yaratıcı enerjisidir. AKP gözü dönmüş saldırısıyla anlık stratejisinde başarılı da olabilir. En azından bazı mahalleleri kontrol altına alabilir. Ancak buradan siyasi bir vizyon ve ideoloji üretmesi olanaklı değildir.

9- AKP’nin anlık stratejisindeki “başarısı” halkın direnişini yenebileceği anlamına gelmez. Artık Haziran öncesi ortama dönülmesi olanaklı olmayacaktır. Haziran halkın hafızasında yerleşmiş hareket yeteneği, siyasi refleks ve moral motivasyon açısından kazanılmış bir değer olmuştur.

10- Halk, AKP hangi konuda ne yaparsa yapsın, kendi haklarına saldırı olarak algılayacak ve bir şekilde hareketlenmek isteyecektir. Artık AKP’nin ne yaptığının önemi kalmamış, yapanın AKP olması belirleyici olmuştur. Bu önemli bir bilinç sıçramasıdır.

11- Böyle bir iktidarın sürme olasılığı bulunmuyor.

12- Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Sonrasında ne olacak ? Bu konuda netleşmiş bir yönelimin bulunmadığı ortada. Önümüzdeki seçim döneminde, halk içindeki sol duyarlılığı yine bildiği yere akıtacak, ama bu da devrimci enerjisinin soğurulmasına, kontrol altına alınmasına neden olmayacaktır.

13- Şu anda önemli olan iki şey bulunuyor: a) Bu enerjiyi diri tutup, daha ileriye taşıyacak biçimde halklaşmak. b) Bu enerjiyi, düzen değişikliği talebiyle organize edecek şekilde siyasallaştırmak ve örgütlemek.