Kıdem Tazminatı ve Sınıf Siyaseti

Hükümet, belli ki, bu konuda önemli bir düzenleme gerçekleştirecek. Ayrıntılar ise özel olarak belirsiz bırakılıyor. AKP’nin yapısal bütün değişikliklerde böyle davrandığını biliyoruz.

Yapılmak istenen işçi sınıfının ve sendikaların olası tepki derecesinin ölçülmesi ve bu tepkinin olabildiğince “esnetilmesidir”.

* * *

Buna karşılık şu noktada tam bir netlik bulunuyor: AKP, Türkiye burjuvazisini, işçinin işten çıkarılması ya da emekli olması durumunda muhatap kaldığı, sosyal devletçi ekonomik yükten kurtarmak istiyor.

Kıdem tazminatı esnek istihdamın en önemli rijiditesi idi. Kıdem tazminatı ile istihdamın esnekleştirilmesi olanağı bulunmuyordu. Bu nedenle kıdem tazminatının kaldırılmasını iş güvencesinin esnekleştirilmesi olarak tanımlamak uygun olur.

* * *

Yeni sisteme ilişkin bir diğer kesinlik ise işten çıkarma ya da emeklilikte devreye sokulmak üzere bir fonun kurulacak olmasıdır.

İşte önümüzdeki dönemde işçinin canını yakacak belirsizlikler de burada başlıyor:

Fona taraflar ne derecede katkı yapacaklardır? Anlaşılıyor ki hükümet fonun oluşumuna işçinin de katılmasını istemektedir.

Oluşturulan fon nasıl değerlendirilecektir? Bu nokta, sistemin mali sermayeye yeni kar alanları sunma olasılığı açısından özellikle önemlidir.

Fondan yararlanabilmek için gerekli zorunlu çalışma süresi ne kadardır?

Fondan yararlanmak her tür işten çıkarmada olanaklı olacak mıdır?

Bu fonun başına geçmişte yaratılmış ve akıbeti belirsiz kalmış başka fonların başına gelenlerin gelmeme şansı var mıdır? vb

* * *

Bütün bu belirsizlikler ve hükümetin belirsizlikleri özel olarak gündemde tutma yönündeki taktiği bile işçi sınıfımızın başına yeni bir çorap örülmekte olduğunun göstergeleri olarak okunmalıdır.

O nedenle sınıf hareketinin kıdem tazminatı konusunu, sınıfın mevcut haklarını korumak ve sınıf mücadelesini yeniden şekillendirmek açısından gündemine alması hem sorumluluk hem de zorunluluktur. Örgütlenecek mücadelenin, dibe vurmuş sınıf hareketini toparlama şansı mevcuttur.

Öte yandan, dibe vurmuşluk, özel bir iradi müdahaleyi de gerektirmektedir.

Verilecek mücadelenin yalnızca mevcut sistemin korunması gerektiği noktasına takılıp kalması büyük eksiklik olur.

Burada özellikle çalışma ve emeklilik-sosyal güvenlik hakları bağlamında güçlü vurgulara ve konuyu başka bir paradigmatik düzlemde değerlendirmeye gereksinim bulunuyor.

Kıdem tazminatı konusunun verili biçimiyle ele alınması burjuvazinin işten çıkarma hakkının bulunduğunun (örtük biçimde de olsa) kabul edilmesi anlamına gelir.

Oysa ne olursa olsun herkesin çalışmaya, toplumsal üründen eşit pay almaya ve emekliliğini de yine eşitlik zemininde insani biçimde yaşamaya hakkı vardır.

Bütün bu taleplerin mevcut kapitalist birikim rejimi içinde gerçekleştirilemeyecek olması, konuyu siyasal bir düzleme taşıyacağı için bizim açımızdan özel bir fırsat da sunar.