Halk kazandı

Yazı yazmaya hiç gerek yok.

Zaferi halk yazdı. Zafer sokakta kazanıldı.

Anadolu halkları dünya tarihinde görülmedik derecede parlak bir zafere imza attı.

Halkımız hiçbir ülkede görülmedik şiddetteki baskıya büyük cesaretle göğüs gerdi.

Bu direnişin örneği azdır.

AKP ve Erdoğan’ın karalamaları, yalanları sökmedi.

Bu bir emekçi halk hareketidir. Bu hareketi orta sınıf karakteriyle gözden düşürmeye çalışanlar Ethem Sarısülük’ün ait olduğu sosyal sınıfa baksınlar.
Anadolu tarihinin gördüğü bu en yaygın, en kararlı hareket polis, jandarma şiddetiyle, devlet terörüyle bastırılabilir. Bunu yapabilirler. Ellerinde bunu yapabilecek silah var.

Böyle olsa bile, bu durum, hareketin şimdiden büyük zaferler kazanmış olduğu gerçeğini değiştiremez.

Halk ayağa kalktı. 1980 sonrasından beri sürdürdüğü suskunluğunu, korkusunu yendi, kişiliğini buldu. Bundan sonra ne olursa olsun, artık çıta yükseklerdedir. Korkular, beklentiler aşılmış, talepler yükseltilmiştir.

Halk, AKP ve Tayyip Erdoğan’a uzun yıllardır hak ettikleri yanıtı sokaklarda vermiştir. Sokak demokrasinin yaşama geçirildiği mekan olmuştur. AKP’nin yaratmaya çalıştığı istikrarlı Türkiye imajı yerle bir edilmiştir. Bunu halk başardı. Sermaye çevrelerini, AB’yi, ABD’yi tedirgin eden ve Onları Erdoğan’a ayar vermeye yönelten faktör budur.

Halk uyandıysa, üzerindeki ölü toprağını attıysa bunun arkası gelir.

Korktukları şey budur. Erdoğan’ın tutumunu çaresizce sertleştiren şey budur.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez ulusalcılarla, laiklerle, Kemalistlerle, değişik sosyalist yapılar bir arada, birbirlerine kucak açarak, birbirlerini kucaklayarak faşizme karşı bir arada durdular. Anadolu’nun değişik sol bölmeleri arasındaki geçişkenlik tarihimizde görülmedik derecede arttı.

Halk hareketi 20 günlük direnişi boyunca herhangi bir biçimde Kürt düşmanlığı yapmadı, önemli ölçüdeki kendiliğinden karakterine rağmen disiplinini bozmadı, polis saldırmadıkça şiddete başvurmadı, sonuç olarak özgün bir siyasal kültür yaratmayı başardı.

Halkımızın direnişi gençlerimizin, kadınlarımızın, aydınlarımızın ne kadar mizah yüklü, yaratıcı, çalışkan olduklarını da ortaya çıkardı. Mizah hareketin cesaretini ve katılımın milyonlara ulaşmasını sağlayan önemli bir etken olarak işlev gördü.

Hareket, Gezi Parkı odaklı başladı, ancak Türkiye’nin çevre sorunlarının, kent yağmasının, toplumu gerici kurallarla şekillendirme girişimlerinin, kadını aşağılayan siyaset tarzının, bunların hepsinin, AKP tarafından yürütülen tek bir projenin bileşenleri olduğunun ayırdında olarak siyasallaştı ve sol bir karakter kazandı.

Artık bundan sonra geri dönüş yok.

Gezi Parkı’nı yerle bir etseler, Türkiye’yi gaza boğsalar bile bu böyledir.

Hükümetin, Erdoğan’ın Taksim Dayanışması ile görüşmek zorunda kalmış olması bunun kanıdır.

Övünelim, kendimize güvenelim, geleceğe güvenle bakalım, ama bunlarla yetinmeyelim.

Çünkü daha fazlasını hedeflemek zorunlu ve olanaklıdır.

Şimdi ve bundan sonra yapılması gereken esas iş örgütlenmektir.

Bu hareket kendi içinde kaçınılmaz biçimde bir örgütlülük yarattı. Kendiliğindenlikle örgütlülük arasındaki diyalektik ilişki bunu gerektirdi.

Hareketin ağır basan kendiliğinden niteliği yığınsallığını yaratan faktör ise, bu yığınsallığın kalıcılaşmasını ve bir toplumsal yaşam projesine bağlanmasını sağlayacak olan da siyasallaşma ve örgütlenme olacaktır.

Kent yağmasının tümüyle sona ermesi, çevreyle barışık, katılımcı, laik, eşit bir toplumsal yaşam isteniyorsa, bütün bunların garantisi olan tek siyasal rejim sosyalizmdir.