Esneme Payı

Alevi, Ermeni, Kürt, Suriye, Irak ve nihayet İsrail “açılımları”… Türkiye'nin değişik bir yöne doğru gittiği, yönlendirildiği açık.

Her birisinde önce yerleşik siyasal söylem ve tutumları sorgulayan bir şeyler söyleniyor ve arkasından değişik siyasal öznelerden gelen tepkilere göre daha net bir tutum geliştiriliyor.

Dikkat edilirse söz konusu açılımların bir kısmı içeriyi, bir kısmı ise dış ilişkileri yeniden düzenlemeye yönelik.

Hepsi, Obama dönemi ABD'sinin bölgesel yeni planlarıyla ilişkilidir ve Türkiye'nin bölgede soyunduğu yeni role, Yeni Osmanlıcılığa, denk gelmektedir. Konunun bu boyutunu Erdoğan'ın Davos'taki şovundan sonra 16.2.2009'da yine burada yazmıştım.

Yeni görevler için iki kritik nokta var. Birinci olarak, Türkiye, Arap ve Türki toplumlara sıcak gelecek bir vizyon geliştirmeli, Amerika'nın şamar oğlanı ve İsrail ile omuz omuza bir ülke görüntüsünden kendisini kurtarmalıdır. Bu yapılmazsa İsrail ve Bush Amerika'sına yönelen tepkilerin muhatabı olmaktan kurtulması olanaksızdır. İkinci olarak da, örnek, toparlayıcı, sözü dinlenir ülke olabilmek için, kendi içindeki halklar sorunu konusunda çözücü olduğu yönünde algı yaratmalıdır.

İsrail ile “one minute” sonrasında yaratılan gerilimin nedeni de budur. Dikkat edilirse İsrail'e kafa tutma pozisyonu, Obama'nın Filistin sorununda İsrail yönetimini eleştiren yaklaşımının hemen ertesine denk gelmiştir. AKP açıkça Obama'nın bu tercihine oynamakta ve yeni dönemde İsrail'in yerine daha uygun bir partner olduğunu göstermek konusunda alabildiğine “yırtık” davranmaktadır.

* * *

Ancak başlıkların içinde Kürt açılımını tamamen ayrı bir yere koymak gerekir.

Bunun nedeni Kürt sorunu denilen gerçekliğin aslında toplumsal desteği olan siyasal bir harekete denk gelmesidir. Üstelik bu hareket ne yapılırsa yapılsın (iyice liberalize edilmiş olsa da) ortadan kaldırılamamıştır.

Öte yandan yaz başında ağızdan çıkan “açılım” sözcüğü de ortada kalmıştır. Şimdi yüklenilen anlamıyla Kürtleri memnun edecek, yani Türkiye egemenleri açısından mevcut bulunan pürüzü ortadan kaldıracak durumda değildir.

DTP'nin çözüm konusunda ileri sürdüğü taleplerin ve sürekli olarak PKK ve Öcalan'ı işaret eden tutumunun en azından orta vadede yönetenlerce kabul görmesi olanağı yoktur. O nedenle Türkiye'de düzenin çaresi daha çok şiddet yöntemleri olacak ve DTP'nin PKK ile arasının açılmasına çalışılacaktır.

Ancak bu zorunlu tutum Türkiye'nin bölgede yüklendiği yeni misyonu yerine getirebilmesi için gerekli esneme alanını da ciddi biçimde daraltmaktadır.

Durum neredeyse şöyledir: Kürt sorunundaki şiddet tercihi yeni Osmanlıcı niyetleri sınırlayacak, açılımın içinin Kürtlerin dile getirdiği taleplerle doldurulması ise Türkiye'nin bölünme ihtimalini ve halklar arasındaki düşmanlığı artıracaktır.

* * *

Düzenin esneme payını sınırlayan bir diğer unsur sınıfsal nitelikli sorunlardır. Türkiye kapitalizmi Yeni Osmanlıcılık ile bölgeye açılmaya çalışırken ekonomik açıdan çok kırılgandır. Açıkçası işler taşıma suyla (bir taraftan net hata noksan payı olarak kodlanan kayıt dışı sermaye girişleri, diğer taraftan IMF kredileri ile) döndürülmeye çalışılmaktadır. Sanayi tamamen durdurulmuş ve olduğu kadarıyla yabancılara teslim edilmiştir. Bu nedenlerle işsizlik oranı her kriz döneminde sıçradığı noktada kalarak yeni bir plato yapmaktadır.

Bütçe açıklarının bindireceği yeni zamlar, katkı payları ve işsizliğin yaratacağı sorunlar sınıfın tepkilerinin içinde gelişeceği ortamı oluşturmaktadır. İşte bu olgu Yeni Osmanlıcılık için gereken iç huzuru, yani esneme payını zora sokan ikinci faktördür.

Türkiye'de düzenin değişik toplumsal dinamikleri kapsaması zordur ve o nedenle itirazlara karşı ekonomik ve polisiye şiddeti kullanmaya mecburdur.

* * *

Kürt dinamiğinin ve sınıfsal sorunların iç huzuru zora soktuğundan ve düzenin bu iki başlıkta çözümsüz olduğundan söz ettik. İşte bu iki başlık aynı zamanda birleşik bir sınıf hareketinin de zeminini oluşturuyor.

Sınıfsal yaklaşım birleştirir, etnik yaklaşım ise böler. Hem Türkiye'yi hem de emekçi sınıflarımızı.

Yeter ki sol bu olanağın farkında olsun ve (etnik değil) sınıfsal bakış açısıyla davranabilsin. Başka siyasal öznelerin peşine takılmak yerine kendisi olabilsin. Toplumsallaşma olanağı bulunan olaylara tepki verirken kendini tatmin etmeyi değil de sınıfla bütünleşmeyi dert edinsin.