Amerika’dan İkinci Paket

İstihbarat jargonunda paket kelimesinin karşı tarafın önemli isimlerinin teslimi için kullanıldığını Öcalan vakasında öğrenmiştik. Kendine sığınacak yer bulamamış, en nihayetinde de bir CIA operasyonuyla Kenya'dan "paketlenerek" Türk istihbaratına teslim edilmişti.

Öcalan'ın ele geçirilmesi, Kürt hareketinin seyrinde, ABD'nin Kürt politikasında önemli değişikliklerin gerçekleşeceğine işaret ediyordu. Öyle de oldu. ABD açısından Irak'ın işgaliyle belirginleşen yeni Orta Doğu politikasının açılımında önemli bir yeri olacağı belliydi. ABD Irak ve Orta Doğu'da daha aktif bir dış siyasete açılıyordu, bunun için Türkiye'nin ve Kürt hareketinin ezberlerinin tamamen değiştirilmesi gerekiyordu. Geldiğimiz noktada bunların ne derecede gerçekleştiği rahatlıkla değerlendirilebilir.

Şimdiki pakette Fettullah Gülen var. Türkiye'de yargının Gülen'in suçsuzluğunu ilan etmesiyle, ABD yargısının Gülen'in Amerika'da uzun süreli kalıcı ikametinin olanaksız olduğunu açıklaması neredeyse pişti oldu. Şimdi Gülen, Türkiye'nin daveti ve ABD'nin "senin yerin kendi ülken, daha orada işin bitmedi, bizim için yapacakların var" anlamına gelen kararı sonrası dönecek.

Türkiye ve ABD'deki mahkeme sonuçlarının birbirlerinden haberli ve planlı olduğunu söylemek belki gerçekleri fazla zorlamak olur. Amerikan mahkemelerinin kendilerine göre haklı gerekçelere dayanan böyle makul kararlar alabildikleri vakidir. Nitekim mahkeme, Gülen'in oturma izni talebinde öne sürdüğü gerekçelerin tümünün saçmalığını gayet kolayca saptamış ve gereğini de yerine getirmiştir. Sonuçta söylenen şey, Gülen'in bir üstün eğitimci değil de, CIA ve kimliği tam olarak saptanamamış çevrelerin paralarıyla çalışan üstün bir din örgütleyicisi olduğudur.

Ancak konunun esas önemli yanı da burası yani Gülen teşkilatının, Türk siyasal İslam'ının, doğrudan CIA tarafından desteklenen bir din örgütü olduğudur. Açığa çıktığına göre, CIA bu örgütün dünya çapında etkili olabilmesi için her şeyi yapmaktadır.

Bir başka zamanda olsa Amerikancılık, CIAcılık tam tersi sonuçlar verebilirdi belki ama, günümüzde "hamili kart yakınımdır" türünden işe yaradığı için, bu kartvizitin dönüş yolunda Gülen'in eline tutuşturulmuş olması, aynen Öcalan operasyonunda olduğu gibi, yine derin hesapların yapıldığının göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Amerika açısından artık işlerin AKP ile sürdürülmesinin zor olduğu ortaya çıkmaktadır. AKP içerideki dalaşmalarda fazlaca yıpranmıştır. Daha da önemlisi Türkiye'de rejim cumhuriyetçilerle dinciler arasındaki sürtüşmeler nedeniyle su kaynatmıştır. Üstelik arada ordunun karizması da çizilmektedir.

Şimdi havanın alınması, tarafların daha makul bir çizgiye çekilmesi gerekiyor. Seçimle ya da seçimsiz, AKP'nin ya da devamı niteliğindeki dinci bir partinin, tek başına ya da kader arkadaşı MHP ile birlikte yine iktidar olacağı kesindir. İşte hem bu nedenle hem de bunu kolaylaştırmak-daha kabul edilir kılmak için, taraflar itidale davet edilmektedir. İç dinamiklerin etkisiyle gelişen su kaynatma durumu da bu operasyona zaten fazlasıyla zemin hazırlamaktadır.

İçeride daha makul, ancak Amerika'ya daha fazla boyun eğen ve üslubu daha yumuşak bir siyasal İslam. Arayışın bu olduğu anlaşılıyor. "Eğer çevrenizden fazla tepki görüyorsanız kılığınıza kıyafetinize dikkat edin" diyerek AKP'nin türban politikasına da mesafe koyan Fettullah çizgisi de buna uygun düşüyor.

Bu sihirli formülün deşifre edilmesinin tek yolu yine antiemperyalizmdir. Bunun nedeni de şudur: Siyasal İslam'ın ulus yerine ümmet yapı ve ideolojisini kurabilmesi, kendisini ancak bir başka-düşman dine karşı konumlandırması ile olanaklı olabilir. CIA şeflerinden referans toplayan bir İslami hareketin bunu yapamayacağı ortadadır. O nedenle Fettullahçılık, ulusçuluk karşısında ümmetçiliği değil, ancak Amerikancılığı ve Hristiyan misyonerliğini temsil edebilir.

Oysa antiemperyalizm, üstelik Gülen hareketinin bu misyoner karakterinin de yardımıyla, bütün ulusal ve yerli duyarlılıkları antikapitalist bir çizgiye çekme ve İslam'ın etkisindeki gecekonduları yarma şansına sahiptir.