AKP’ye karşı nasıl mücadele edilir ?

AKP Büyük Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeyi hedefleyen emperyalist bir proje çerçevesinde iktidara oturtuldu.

Arap Baharı’nın başlangıcı AKP Türkiyesi'dir.

AKP tekelci sermayenin projesidir. Burada yerli/yabancı sermaye ayrımı yapmanın anlamı da yoktur.

Türkiye’nin AB üyelik sürecinin AKP döneminde hız kazanması, bu sürece bütün sermaye çevrelerinin, ABD’nin, AB’nin gaz vermesi bununla ilişkiliydi.

*****

AKP bölgenin yeniden şekillendirilmesine yönelik bir projeydi ama bu işin alt yapısını iktisadi dinamikler oluşturuyordu.

Kapitalist üretim ilişkilerinin krizde olduğu bir ortamda bölgedeki emekçi sınıfların kontrol altına alınması şarttı.

Bu da iktisadi, siyasi, ideolojik ve askeri zor mekanizmalarının eş zamanlı olarak devreye sokulmasını gerektiriyordu.

Arap Baharı operasyonu bölgeye ABD’nin askeri ve siyasi olarak yerleşmesini amaçlıyordu. Tamamlayıcı bileşen ise emek hareketinin hem üretimle direkt bağlantılı sömürü mekanizmaları üzerinden hem de dinle baskılanması, parçalanmasıydı.

*****

AKP bizde (ılımlı da denilse) dini açıkça kullanan bir parti olarak işçi sınıfını dinselleştirdi, uyuşturdu aynı anda da üretim ortamı içinde neoliberal politikalarla tam bir hakimiyet kurdu.

Bu süreçte orduya yönelttiği eleştiriler kendisini demokrat olarak takdim edebilmesi bakımından gerekli takiyye niteliğindeydi. Birinci Cumhuriyet’in bütün paradigma ve kurumlarını seçkincilikle,  diktatörlükle, darbecilikle suçlaması bundandı. Etkiliydi. Öylesine ki dinselleştirme operasyonunda kimi sol çevrelerin desteğini almayı bile başardı.

*****

Bütün bunlara rağmen iki önemli kavşakta AKP ile kendisini iktidara getiren, destekleyen emperyalist güç odakları ve tekelci sermaye arasındaki ilişki zora girdi.

Bunlardan ilki Suriye’de AKP’nin kendisine çizilen hareket alanını ihlal etmeye çalıştığı 2011-2012 dönemidir. Bu kendini bilmezlik adım adım Suriye senaryosunun dışına sürülmesiyle sonuçlandı.

İkincisi ise Haziran 2013’te patlayan halk ayaklanmasıdır. Ayaklanmanın, AKP’nin kendisine tanınmış “ılımlı” İslam rolünü ihlal eden siyaset tarzına karşı gelişmiş olması, ilk maddede Suriye meselesiyle ilgili andığımız sorunu bir kez daha gündeme getirir: AKP sınırlarını aşıyor ve tekelci sermayenin orta ve uzun vadeli hedeflerini riske atacak işlere girişiyordu.

17-25 Aralık kayıtlarının servis edilmesi ile 15 Temmuz darbe girişimi emperyalist odakların AKP’ye ilişkin rahatsızlıklarının ne boyutlara ulaştığına ilişkin somut göstergelerdir.

Ancak iktidar partisi her ikisinden de sıyrılmayı becerdi. Darbeyi savuşturmasında Rusya’nın özel bir desteğinin bulunduğu anlaşılıyor.

Kısacası emperyalist sistemdeki hegemonya krizi AKP’nin iktidarını korumasına yardım etti, ama aynı anda da çok farklı güç odaklarına mahkumiyetini artırdı. Başlangıçta AKP’nin merkezi bir siyaset stratejisi vardı, giderek bu eksen dağıldı, elinde dinden başka bir şey kalmadı.

Sonuç olarak, Suriye stratejisinden vazgeçmek ve darbe sonrasında da sermayeye tarihte benzeri görülmemiş sömürü olanaklarını sunmak zorunda kaldı. Bu iki büyük badireden sonra AKP ile tekelci sermaye arasındaki ilişki farklı bir zeminde olsa bile nikah tazelemiş oldu.

Ama hep dediğimiz gibi: Kapitalizm iktisadi, emperyalizm ise hegemonya krizi içinde. Bu karmaşada kimse için istikrar mümkün değil. Kaos şüphesiz en çok AKP’yi etkiler. AB ülkelerinin hemen tamamıyla yaşanan ve halen devam eden siyasi sorunlarda ortaya çıktığı gibi.

Ve bu ortamda AKP için halen her şey ihtimal dahilindedir.

*****

Dolayısıyla mesele ne tek başına Erdoğan ne de tek başına AKP’dir.

Karşımızda Türkiye’yi din üzerinden daha da muhafazakarlaştıran, işçi sınıfının gardını din ile düşüren, sömürü mekanizmalarını alabildiğine derinleştiren, siyasi aktörleriyle, ordusuyla, özel kuvvetleriyle, sermayesiyle bir bütünlük arz eden ve işçi sınıfına yıpranmış olan AKP’nin yerine yedek “seçenek”ler sunmak konusunda her şeyi yapabilecek bir mülkiyet rejimi var: Kapitalist emperyalizm.

Bütün bunlar nedeniyle AKP ile mücadele sermaye sınıfıyla, burjuvaziyle, sosyalizm için mücadeleyi gerektirir. Tek başına Erdoğan’ı, Saray’ı, AKP’yi hedefe yerleştiren bir anlayış yalnızca düzenin işine yarar.