AKP Türkiye’yi savaşa sürüklüyor

En başından beri yanlış politikadalar. Özal’ın Irak savaşında bir koyup üç almak niyetinden de kötü. O haddini biliyordu, hizmeti karşılığında ABD’nin üç vereceğini umuyordu. Bunlar emperyalistleşme niyetine soyundular.

Yeni Osmanlı adına ülkemizi bölgedeki her tür karışıklığın içine soktular. Güya ülke büyüyecekti. Eski “sümsük” dış politika tarzı Türkiye’nin kanatlanmasının önündeki en büyük engeldi.

Amaçları Suriye’nin parçalanması, Esad’ın indirilmesi projesinde ön almaktı. Büyük güçlere akıl verecekler, en zor işleri halledecekler, İslam’ın sözünü dünyaya dinletecekler, kendi halkının katili diktatörü devirecekler, bölgesel güç haline geleceklerdi.

Yanlış hesap Şam’dan döndü. Suriye direndi, Esad fırsatı olmasına rağmen bırakıp kaçmadı, Suriye’de AKP’ye hiçbir şey düşmedi.

Zaman içinde yapılan hesap hataları eski ittifakların hasarına, tam boy yalnızlaşmaya yol açtı. Emperyalizm üzerlerini çizdi, bunlar bunu direnişin maliyeti diye pazarladılar. Bu cadı kazanında tek başlarına kalmaya cesaretleri yoktu, bir özür Putin’e yamandılar. Bağımlılıklardan bağımlılık beğen mertebesine ulaştılar.

Halleri çok acınasıdır: Suriye’den pay kapma niyetleri, baş düşman ilan ettikleri YPG-PKK’nin ABD elinde devletleşmesiyle sonuçlandı.

AKP şimdi Suriye’deki “terör odaklarını yok etmek” niyetiyle Afrin’e sulanıyor. Bu arada İdlib’e girişine özel görevle Rusya’nın izin verdiğini unutarak cihatçılarla iş tutuyor. Her tarafından çaresizlik, akıl dışılık akan bir dış politika örneği.

Oysa bugün baş düşman diye tanımladıkları PKK ile yıllar boyunca, kamuoyundan gizli, ama yabancı istihbaratların denetiminde, Oslo’da, Ada’da pazarlık yapanlar kendileriydi.

Türkiye kapitalizmi Kürt sorununu çözemez. Bunun nedeni Kürt sorununun etnik değil, sınıfsal bir sorun olmasıdır. Kürt sorununun çözülmesi için kapitalizmin çözülüp defterinin dürülmesi, sosyalist düzenin kurulması gerekir. Kürt sorununun etnik zemine sıkıştırılması bir arada yaşamayı olanaksızlaştırır, çözümsüzlüğü pekiştirir ve büyük güçlerin müdahalesini davet eder.

1990’dan, sosyalist sistemin yıkılmasından beri, emperyalizmin ana hedeflerinden birisi bölgemizde bağımlı bir Kürt devletinin yaratılmasıydı. AKP emperyalistlerin gözetiminde “çözüm” masaları kurarken de, Suriye’yi parçalamayı hedefleyen plana dahil olurken de bu emperyalist niyete hizmet etmiş oldu.

Hangi terörden bahsediyorlar?

Gelişmeler tam da emperyalizmin istediği şekilde ilerliyor: Milliyetçiliklerin kışkırtılması, halkların birbirine düşmanlaştırılması, böylece sınıf hareketinin zemininin yok edilmesi, antiemperyalist mücadele potansiyelinin kırılması, farklı kimliklerden insanların, toplumların birbirlerinin yüzüne bakamaz hale düşürülmesi ve bütün bunlardan sonra halen gerekiyorsa çatışmaların kapsamlı savaş aşamasına taşınması.

AKP insanlıkla bağdaşmaz ve gerçek dışı padişahlık, alt emperyalistleşme, Osmanlıcılık rüyalarıyla yalnızca ülkemizi hareket edemeyecek şekilde kilitledi.

Şimdiki niyet yine “terörle mücadele” adına Afrin’e girmek. Kilitlenmenin mecburiyetidir ve kilit üzerine kilit vuracak bir olaydır, ayrıca başkanlık sisteminin tesisi bakımından da bunların “zafer”le taçlandıracakları bir meydan muharebesine ihtiyaçları vardır.

Ama:

Tek başlarına bu tür işler karıştırmaları mümkün değil. Zaten ABD Erdoğan’ın konuşmasının hemen ertesinde ilk yanıtını verdi: Suriye’de 30 bin kişilik bir YPG-SDG ordusunun kurulması.

AKP Rusya’nın onayı olmadan tek adım atamaz ve AKP’nin İdlib’de cihatçılarla iş tutuyor olması Rusya’nın kendisine karşı zaten çok sınırlı güvenini önemli derecede bitirdi.

Rusya’nın Suriye ordusunun İdlib’in kuzeyine doğru ilerlemesine izin vermesi de, Esad’ın giderek artan sıklık ve perdeden bunları işgalci diye damgalıyor olması da bununla alakalı. Şu anda AKP’nin Suriye’deki işlevi bitmiş durumda. Bundan böyle Rusya’nın AKP’nin Afrin operasyonuna göz yummasının tek bir gerekçesi olabilir: NATO’yu içeriden germek-çatlatmak (ki bu stratejiyi uzun zamandır titizlikle uyguluyor) ve/veya AKP’nin doğrudan ABD ile karşı karşıya gelmesine yol açacak bir ortam yaratmak (ve zaten AKP’nin YPG konusundaki ısrarı bu gelişmeyi kaçınılmaz kılıyor).

Bu çaresizlikler bir bitişi ifade ediyor, fakat her şeyiyle tükenmiş bu aktör sonucu kabullenmek yerine en olmadık işlere bulaşmaktan kendisini alamıyor. Akıl dışı bu hamlelerin varacağı nokta Türkiye’yi cepheden savaşa sokmaktan başka bir şeye yaramayacak.

Bu ise emperyalistlerin arayıp da bulamadıkları bir gelişme olacak. Suriye’ye savaşı dışarıdan taşımışlardı, AKP ise kendisi davet ediyor.

Hoş bunlar da ABD tarafından iktidara getirilmemiş miydi? Ve zaten hep demiyor muyuz Arap baharının başlangıcı AKP ile Türkiye’dir diye? Ve zaten Erdoğan da BOP’un eş başkanı olduğunu övünçle deklare etmemiş miydi?