AKP ile mücadele etmek için

Şurası kesin: Her şeyden önce mücadele etmeyi istemek gerekir.

MHP’yi bir kenara koyalım, orada durum net. Ancak AKP’ye muhalefet eder gibi gözüken diğer iki partiyi de gerçekçi kavramak gerekir. Darbe girişimi sonrasında, sorgusuz sualsiz AKP’ye açık çek veren, normalleşme diye OHAL rejimini olağanlaştırmaya soyunan CHP. En militan toplumsal tabana sahip gözüken, ama kritik anlarda, Haziran ayaklanmasını darbe girişimi olarak nitelediği günlerdeki gibi, AKP’ye can simidi atmayı beceren HDP. 

Bu ikisiyle, bu iki tarzla AKP’yi yenmek olanaklı olamaz. Daha ötesi de var: Bunar AKP’ye güç verir.

Şurası da kesin: Bir siyasi partiyle mücadele edebilmek, onu yenebilmek için, öncelikle o siyasi partinin ontolojik karakterinin, genetik şifresinin doğru tanımlanmış olması gerekir.

AKP, bizzat ABD tarafından iş başına getirilmiş, BOP’nin eş başkanlığıyla görevlendirilmiş, ilk günden itibaren kafasında İslam’a dayalı bir cumhuriyet kurma fikri bulunan ve en nihayetinde halk sınıflarının elindeki tüm sosyoekonomik kazanımları yok etmeyi ve eldeki tüm kaynakları patron sınıfına aktarmayı benimsemiş bir siyasi yapıdır.

Kısaca, gericidir, emperyalizmin işbirlikçisidir ve kapitalist politikalarla kamuyu çökertmeyi hedeflemektedir.

Dolayısıyla bu üç noktayı net olarak kavramadan, bu üç noktada AKP’nin karşısına alternatif politikalarla çıkmadan AKP ile mücadele etmenin olanağı yoktur.

Meclisteki muhalif partilerin, onlara seçmen desteğini sunan kesimlerin, yetmez ama evetçilerin sorunu tam buradadır.

Hiç birisinin laikliğin yok edilmesiyle ilgili olarak özlü bir rahatsızlığı söz konusu değildir. Bu noktada daha duyarlı gibi görünen CHP için bile bu saptama kesinlikle doğrudur. HDP AKP’nin bölgedeki tabanına uzanmak gibi çıkarcı bir taktik üzerinden aleni gericilik yapabilmektedir.

Yine hiçbirisinin Amerikancılıkla herhangi bir derdi bulunmamaktadır. En son Kılıçdaroğlu’nun Cerablus operasyonuna tam destek sunan açıklamaları, Demirtaş’ın Kürt sorununun çözümünde büyük güçlere çıkardığı davetiyeler veridir.

En nihayetinde, hiç birisinin kapitalist politikaların dışına çıkan herhangi bir iktisadi perspektifi yoktur. Kamucu iktisadi politikaları modası geçmiş olarak değerlendirmek, büyük merkezlerle eşgüdüm halinde özel sektörcü bir ekonomik yapıyı savunmak ve IMF-DB önerilerini referans olarak kabul etmek düzen muhalefetinin çizgisidir.

Öte yandan, CHP tabanının genel seçimlere kilitlenmiş politika anlayışı ve seçim barajı neticesinde ortaya çıkan “gerçekçi” davranma sorumluluğu Türkiye siyasetini tam bir kısır döngüye kilitlemekte ve ortaya çıkan seçeneksiz manzara ise yalnızca AKP zihniyetinin  iktidarını sürdürmesine hizmet etmektedir. 

AKP ile mücadele onu tanımlayan gericilik, işbirlikçilik ve piyasacılığa karşı ilkesel ölçekte net tanımlamaları gerektirir.

Böyle bakıldığında AKP rejimine karşı rahatsızlık hisseden toplum kesimlerinin sahip çıkması gereken üç önemli ilke belirir: Laiklik-aydınlanmacılık, bağımsızlık-antiemperyalizm ve kamuculuk-devletçilik.

Bu üçünü herhangi bir gerekçeyle, herhangi bir derecede sulandırmadan, tereddütsüz biçimde savunmak AKP’ye karşı mücadele etmenin gerek koşuludur. Bundan sonrası fiili mücadelenin, örgütlenme becerisinin konusudur.

Kısaca öncelikle ne istediğimize karar vereceğiz ve sonrasını hep birlikte örgütleyeceğiz. 

Bir nokta daha var: AKP bir emperyalizm projesidir. Böyle olduğu için AKP’ye karşı mücadele, salt kendisine karşı bir mücadele değildir. Özellikle Erdoğan’ın büyük güçlerce saptanan fevriliği, pekala AKP dışındaki aktörlerin iktidara taşınmasıyla sonuçlanacak iç-dış menşeli yeni kaotik müdahalelere yol açabilir.

Dolayısıyla AKP’ye karşı mücadele, bugün de, “AKP ve/veya Erdoğan olmasın da kim olursa olsun” çaresizliğiyle yürütülemez, AKP bu yaklaşımla yenilgiye uğratılamaz.

AKP kapitalist düzenin kendisidir ve AKP’yi yenmek için kapitalizmi yıkmayı düşünebilmek gerekir.