Açıldık, Saçıldık, Daha da Geriye Düştük

Kürt sorununda neredeyiz ya da nereye dönüldü? Hemen herkesin üzerinde anlaştığı gibi, en başa, hatta açılım konusunun gündeme getirildiği noktanın bile gerisine.

Tartışma başladığında, Kürt hareketi, savaşın devleti yıprattığını, devletin demokratik çözümün zorunluluğunu kavradığını, buraya silahlı kanadın mücadelesiyle gelindiğini belirtmişti. Bir yandan da AKP'ye Kürtlerin sorunlarını çözecek bir misyon yükleniyor ve kaçırılmaması gereken bir fırsatın eşiğinde olduğumuz ileri sürülüyordu.

Solun önemli bir bölümü, Ergenekon konusunda olduğu gibi açılımda da sonuna kadar gidilmesi gerektiğini, demokratik kazanımlarla, Kürt sorununun her şeyin üzerini örten bir gerilim başlığı olarak gündemden düşeceğini, böylece sınıf gündeminin belirginleşeceğini belirtiyordu.

Şu ana kadar hiç birisi, olmadı. Bu durumda, belirtilen tezlerin sahibi çevreler şimdi konumlarını ve açılımla geçen ayların nelere mal olduğunu değerlendirme gereği hissederler mi ?

* * *

Türkiye'deki burjuva düzeninin Kürt sorunu konusundaki eli kolu bağlanmışlığı öznel değil, nesnel faktörlerle ilişkilidir. Yani konu bürokrasinin yetersizliği, hükümetlerin yavaşlığı, ordunun karşı duruşu, vb değildir. Bunlar vardır, ama bunlar daha kapsayıcı bir bağlamın içinde şekillenen güncel durumlardır.

Kürt sorunu, Türkiye'nin düzeninin kuruluş paradigmasıyla ilişkilidir. Türkiye geç burjuva düzen olarak kurulduğu, bunun gereği olarak emperyalist sistemin çevresinde konumlanmak zorunda kaldığı, bunun sonucunda azaltılması bile olanaksız eşitsizlikler ortaya çıktığı ve düzen kendi sürdürülebilirliği açısından Kürt feodalitesiyle anlaştığı için etnik sorun çözümsüzlüğe mahkum olmuştur.

Kapitalist düzende etnik sorunun şiddetini kültürel, demokratik açılımlarla azaltmanın tek koşulu, gelir eşitsizliğini azaltacak ekonomik düzenlemeler yapmaktır. Ve fakat bu da yalnızca zengin, merkez kapitalist ülkelerin ayrıcalığıdır. Türkiye yapısal olarak bunu yapabilecek güçten yoksundur.

O nedenle, kültürel olarak kodlanan her açılım denemesi, kaçınılmaz biçimde bölünme olasılığının pratik yansımalarını gündeme taşımakta, bunu fark eden düzen aktörleri gardlarını almak ve kontra saldırıya geçmek zorunda kalmaktadır. Bu tablo da, bir bütün olarak, emperyalistlerin manipülasyonlarına zemin oluşturmaktadır.

Çözümsüzlük kapitalist Türkiye'nindir.

* * *

Fakat bu manzara, ancak sınıfsal bir perspektifle bakıldığında görülebilir. AKP'nin ortaya attığı açılıma bel bağlamak düzenden ümit beslemek demektir. Sınıfsal bakamamanın tipik göstergesidir. Sınıf dışı (ulusalcı) bakış, bir kez daha büyük bir hataya neden olmuştur.

Şimdi hepimiz şu sorunun yanıtını arayalım: Türkiye'de şu anki milliyetçi hava açılım denmeden öncekine göre daha mı fazladır, yoksa tersi mi doğrudur ? Yani, halklarımız arasındaki mesafe geçen kısa süre içinde daraldı mı, açıldı mı ?

Bana kalırsa bu sorunun kesin yanıtı olumsuz yöndedir ve bu da tarafların açılım konusundaki tutumlarıyla ilgilidir. Çözüm konusunda ortaya konulan projenin, yukarıda özetlediğim refleksler nedeniyle, olumsuz bir sonuç doğuracağı açıktı ve biz bunu sürekli yazdık.

* * *

Bütün bunların ötesinde Kürt hareketinin düşünmesi gereken bir başka konu daha var: O da taleplerinin gerçekleşmesi bakımından hangi toplumsal yapıyla politik işbirliği araması gerektiğidir.

Bütün yaşananlardan açıkça görüldüğü gibi, Kürt sorununda gerçek bir ilerleme ve Kürtlerin on yıllardır yok sayılmış haklarının elde edilmesi için, Türkiye emekçi sınıflarının desteği şarttır. Türkiye'deki düzeni, düzenin resmi ve sivil kurumlarını bu yönde tutum almaya zorlayacak tek güç emekçi sınıflarımızdır.

Kürt hareketinin en önemli sorunu bu gerçeği kavrayamamasıdır. Bu nedenle hareket, tamamen Kürt ulusalcılığı zemininde, kendi elindeki zor gücünü de seferber ederek, düzene boyun eğdirmeye, konjonktürü kendisine doğru kanırtmaya çalışmaktadır. Üzerine oturulan o zeminde Türkiye işçi sınıfı yoktur. O nedenle, bu stratejinin kaçınılmaz sonucu emekçi sınıflardaki faşizan eğilimlerin artışı olmaktadır.

Kürt hareketi işçi sınıfının önemini kavrayamadığı için, başka aktörlerin desteğini sağlamaya yönelmekte ve kendisini güçlü odakların çevresinde ya da o odaklar arasındaki çatlaklarda yerleştirmeye çalışmaktadır.

Bu tam bir çözümsüzlüktür. Bir kez daha: Türkiye işçi sınıfının desteğini almayan, işçi sınıfıyla bütünleşmeyen Kürt hareketinin başarı şansı olamaz. Bu strateji yalnızca halklar arasında boğazlaşma yaratır. Zemin yanlıştır. Yanlış zeminde barış kavramı milyarlarca kere de yinelense Kürtlerin haklarına yalnızca zarar verir.