Seçim yazıları - I: Mart sonu neyin sonu, neyin başlangıcı olacak?

Hep birlikte Mart sonuna doğru hızla koşuyoruz. Siyasal arenada söylenecek sözü olan herkes seçimlere yoğunlaşmış durumda.

Sonuçta ne olacak? Bu seçimlerden çıkacak sonucun ülkede bir iktidar değişimini müjdeleyeceği ümit ediliyor. AKP oyları yüzde bilmem kaça düşürülebilecek mi? CHP oyları yüzde kaç artacak? CHP çoğu zaman oldugu gibi soldaki oyların önemli bir kısmını yine toplayabilecek mi? Yoksa solun adayları bu kez yerel de olsa bazı başarılara imza atabilecek mi? Bir dizi soru yanıtını arıyor.

Bense, son zamanlarda sürekli olarak başka sorularla meşgulüm. Ve bu sorulara yanıt ararken gözümün önüne gelen bazı olasılıklarla irkiliyorum:

Belediyeler düzeyinde yapılacak olan seçimlerde AKP önemli ölçüde geriletilse ne olacak? Artık hiçbir meşruiyeti kalmamış bu iktidar, meclisi ve siyasal iktidarı abluka altında tuttuğu sürece, bu seçim sonuclarıyla ne değişecek?

Ayağının altındaki toprağın sallandığını hisseden Recep Tayyip ve etrafına kümelenmiş bakanlar saldırganlıklarından vaz mı geçecekler?

Devletin tüm organlarını doğrudan hükümetin, dolayısıyla partilerinin yönetimi altına alacak yasalar çıkaranlar, bunun için her türden söz cambazlığını, yalan ifadeleri ve gereğinde tekme tokatı esirgemeyenler uslanacak mı?

Sonuçta, koşar adımlarla yasama, yürütme ve adalet mekanizmalarının birbirinden bağımsız işleyişine temelden son vermeye çalışanlar duraksayacak mı?

Oy sandığından çıktığını iddia eden Recep Tayyip ve şürekasının tekrar gerisin geriye oy sandığına tıkılmayı kabulleneceğini umanların şiddetle yanılmaları büyük bir olasılıktır.

Recep Tayyip, eğer bugün ortaya dökülen tüm suçlamalara karşın, kılı kıpırdamadan nutuklar çekerek aldatılmışlar yığınını daha da radikallestirerek peşinden sürüklemeye çalışıyorsa, bunu salt secim propagandası olarak algılamak ve içinde barındırdığı başka olasılıkları görmezden gelmek saflık olur.

Bunca şâibeden sonra iktidar koltuklarından indiği anda gideceği yerin Yüce Divan olacağını bilen, orada da ortaya çıkacak delillerle sadece bütün servetini değil, özgürlüğünü de kaybedebileceğini kuvvetle tahmin eden bir insanın ve ona suç ortaklığı etmiş olanların, belediye seçimlerinin sonuçları karşısında boyun büküp, bekleyeceğine inanabilir miyiz?

Recep Tayyip ve şürekâsı bugüne dek kac kez belli alanlarda sivil darbeler yaparak adım adım II. Cumhuriyet'i kurdular. İktidardan gideceklerinin sinyalleri güçlendiğinde, bu darbeleri sonul bir açık diktatörlüğe dönüştürmeyeceklerinin garantisi var mı?

AKP iktidardan çekilmeyi kabul etmeyecektir!

Ülkeyi ağır bir sistem krizi içine sürüklemiş olan bu hükümetin iktidarı altında yapılacak seçimlerin sağlıklı seçimler olması çok düşük bir olasılıktır. Bu iktidarın seçim sonuçlarına boyun eğerek geri çekilmesi ise, bugüne dek sergilediği tutumdan da anlaşılacağı gibi, hiç de mümkün görülmemektedir.

Nitekim şimdiden, meclisteki sandalye sayısına dayanarak iktidarını sağlamlaştıracak önlemler almakta, yasalar çıkarmaktadır. Devletin tüm katlarındaki tayinlerin hedefi de bellidir. Bunların belediye seçimlerini değil, ama ondan sonra gelecek seçimleri son anda erteleme, işlerine geldiği gibi birleştirme, hatta uzunca bir süre hepten seçimlerden vazgeçme olasılığı bile vardır.

Recep Tayyip'in başkanlığında, Anayasa'ya aykırı olduğunu herkesin bildiği yasalar çıkaran bir partiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Abdullah Gül'ün şahsında, Anayasa'ya aykırı olduğunu itiraf ettiği halde, ona onay veren bir Cumhurbaşkanı görüyoruz.

Ülke, tarihinin en acımasız ablukası altında bulunmaktadır. Ufukta T.C. harflerinin açılımının „Tayyip Cumhuriyeti“ haline getirilmesi tehlikesi giderek büyümektedir.

Bu nedenle, kendisini „muhalefet“ olarak niteleyen tüm güçlerin, bunca yolsuzluk şâibesi altına düşmüş bir başbakanın ve onun kurdugu hükümetin iktidarının artık geçersiz olduğunu ilan etmesinin ve bu mecliste çalışmayı reddetmesinin vakti geldi, geçiyor.

Bu sorumluluğu yerine getirmekte duraksayanlar, çeşitli beklentilerle AKP iktidarına göz yummaya devam edenler, yarın tarihsel bir sorumluluk altına düşme ve Türkiye halkının yüzüne bakamaz duruma gelme rizikosu altında bulunduklarını görmelidirler.

Her şeye rağmen meydanlara! Her şeye rağmen seçim sandıklarına!