Geçinemeyenler

Yeni yıla asgari ücretin günlük 10 liraya denk düşen artışıyla girdik. Bu artışla asgari ücret önümüzdeki yıl da açlık sınırı düzeyinde kalmaya devam edecek.

Yeni asgari ücret açıklanır açıklanmaz bir rapor yayınlayan TKP Emek Merkezi artışın yıllık ortalama enflasyon oranının altında kaldığını vurguladı. TÜİK, biri bir önceki yılın aynı ayına, diğeri on iki aylık ortalamalara göre iki ayrı yıllık enflasyon oranı açıklıyor. Ücret artışlarında dikkate alınan oran ilki, yani bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık enflasyon değeri. 3 Ocakta TÜİK bu rakamı %11,84 olarak açıkladı. On iki aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon oranı ise %15,18. Asgari ücrette artış oranı yüzde 15,03.

Hayat pahalılığı arttıkça işçi sınıfının harcama kalemleri temel ihtiyaç maddelerine doğru daralır. Ücretli çalışanın enflasyonunu bu mallardaki fiyat artışı belirler. 2019 yılında “gıda ve alkolsüz içecekler” harcama grubunda on iki aylık ortalamalara göre enflasyon oranı yüzde 19,54 oldu. Bir başka deyişle asgari ücretle çalışan işçi bir yıl boyunca mutfak harcamasına gelen zammın yaklaşık 4,5 puan altında ücret artışı almış oldu. Üstelik bunlar TÜİK’in “hükümete uyarlanmış” enflasyon rakamları.

Bir de hükümet yetkilileri ve patronlar utanmadan “asgari ücreti enflasyona ezdirmedik” diye nutuk atıyor.

Asgari ücretin üzerinde ücret alan kesimlerde kayıp daha da fazla. Önemli işletmelerde ve işkolu grup sözleşmelerinde 2019 yılı ücret artışları, asgari ücretteki artışın bile gerisindeydi. Geçen yıl büyük işletmeler içinde TÜPRAŞ işçileri altı aylık %6, THY çalışanları bir yıllık %12 zam aldılar. Kamu işçilerinin ücretlerine %8+4 zam yapıldı. Tekstil grup sözleşmesi de aynı zam oranlarıyla sonuçlandı. Devlet memurlarının ise ücretleri bu yıl sadece %4+4 artacak. Bu sözleşmelerin sonuncusu MESS’in zam oranı olarak sendikalara %6 teklif ettiği ve grev aşamasına gelen metal grup toplu iş sözleşmesi. 

Ücretlerin bu şekilde baskılanması, patronların dönemi sadece kazasız belasız atlatmaları anlamına gelmiyor. İşçi ücretlerini arzu ettikleri düzeyde tutmayı başardılar. Bakmayın siz ağladıklarına, krize rağmen kazançla kapattıkları iki yıl geçirdiler. TÜİK’e müdahale, toplu sözleşmelerin iki değil üç yıllık yapılması, enflasyona endekslenmiş ücret artışları ülkede bir bütün olarak ücret düzeyini aşağıya çekti. Aşağısı asgari ücret.  

Sözünü ettiğim Emek Merkezi raporunda 6,5 milyon işçinin asgari ücretin yüzde 5 üzerine kadar ücretle çalıştığı aktarılıyor. Rakam, SGK yıllıklarının sonuncusunun yayınlandığı 2017 yılına ait. DİSK-AR’ın hesaplamasına göre ise asgari ücretin yüzde 20 üstüne kadar ücretle çalışanların toplam çalışanlar içindeki oranı yüzde 64. 2019 yılı sözleşmelerindeki ücret artışları, bu iki yıl içinde çok daha fazla işçinin ücretinin “aşağıda” toplandığına işaret ediyor.

Aşağı dedik ama en dibin asgari ücret olmadığını da belirtelim. TÜİK’in 2017 yılı hane halkı işgücü araştırmasında asgari ücretin altında ücretle çalışan kişi sayısının 1,8 milyon olduğu belirtiliyor. Bunlara bankaya yatan paranın bir bölümünün geri iadesi istenen işçileri, özel okullarda, hastanelerde, şantiyelerde, tekstil atölyelerinde aylarca tek kuruş ödenmeden çalıştırılan öğretmenleri, doktorları, inşaat ve tekstil işçilerini ekleyin. Kayıt dışının sözünü bile etmiyorum. Dibe indikçe sadece gelir değil, yaşamlar kayboluyor.

Türkiye’de bugün oluşan ücret düzeyiyle emekçilerin geçinme şansı bulunmuyor. Milyonlarca emekçi artık ödemekte zorlandığı faturalar, şişen kredi kartları, her geçen gün daha fazla bütçe ayırmak zorunda kaldığı eğitim, sağlık, ulaşım hizmetleri ile boğuşuyor. 

Milyonlarca emekçinin gündemi ne yazık ki ne Kanal İstanbul ne Libya tezkeresi. Geçinemeyenlerin gündemi ay sonunu nasıl getireceği.