Edirne-Ayvacık-Ankara-Brüksel: İnsanlıktan çıkanlar, insanlığından utananlar

Sınırda, Meriç nehrinin kıyısında soL haber muhabirine konuşan Suriyeli genç sığınmacı Türkiye’ye geldiğinden bu yana tekstilde çalıştığını söylüyor. Henüz 19 yaşında. Günde 12 saat çalışıp ayda 1300 lira kazanıyor.

“Sizi Avrupa’ya götüreceğiz” diye otobüslerle getirmişler oraya. “Polis gibi adamlar” eşlik etmiş otobüse binişlerine. Öyle diyor. “Hadi hadi” demişler, “binin çabuk”… Meriç kıyısında bırakmışlar. Karşısı Avrupa!

Denemiş Meriç’i geçmeyi, üstelik başarmış da… Ama biber gazı, plastik mermiyle gerisin geri kovalamış Yunan polisi. Şimdi bekliyor diğerleri gibi.

Bir başkası İstanbul’da katı atık toplayıcısı. O Suriyeli değil, Afgan. O da "Avrupa yolu açıldı" diye konvoya katılanlardan. Çöpten malzeme toplamaktan daha iyi bir iş bulurum diye düşünerek çıkmış İstanbul’da yaşadığı barakadan, gelmiş oraya.

Diğeri fırıncı. Öbürü sokakta ayakkabı boyuyor. Başkası ne iş olsa yapıyor. Birçoğu, çoğu zaman işsiz güçsüz dolaşıyor. Ama tamamı Türkiye’ye geldiklerinden bu yana kayıt dışı, güvencesiz, düşük ücretle çalıştırılan göçmen işçi olarak yaşıyor. Şimdi sınırda toplanan binlercesi, bir başka ülkenin topraklarına geçip şanslarını bir de orada denemek için bekliyor. Çoluk çocuk, hep birlikte.

Onları karşıda Yunan devletinin eli sopalı polisi bekliyor.

Birkaç yüz kilometre aşağıda, Midilli’nin karşısındaki Ayvacık sahilinde sığınmacıları bekleyen başkaları da var. Onların elinde sopa değil şişme bot bulunuyor. Bir tanesi kendisine mikrofon uzatan muhabire sırıtarak mesleğinin göçmen kaçakçılığı olduğunu, yirmi yıldır da bu işi yaptığını söylüyor. Ona göre karadan geçmeye çalışan göçmenler bedavacı. Hepsinin birkaç güne buraya gelmek zorunda kalacağını düşünüyor. “Şimdi Reyiz izin verdi” diyor. Kaçakçılık serbest artık. Rahatlığının nedeni böylece anlaşılıyor. Tarifesi insan başına 500-600 dolar. Hem de geçiş garantisi veriyor!

Hem Meriç boyunu, hem Ayvacık sahilini gözetleyip günde iki kez sınırdan geçen sığınmacı sayısı veren bir de içişleri bakanı bulunuyor. Onun hesabına göre “saat 09.15 itibarıyla Türkiye topraklarından ayrılıp Yunanistan’a geçen göçmen sayısı; 130.469” olarak gerçekleşiyor.

Belli ki Ayvacık’ta göçmenlerin parası, Ankara’da kellesi sayılıyor.

Biraz daha uzakta, Brüksel’de ise Avrupa Birliği’nin temsilcileri toplanmış, “göçmen sorununu” tartışıyor. Önce Yunanistan’ın tedbirlerine tam destek, Bulgaristan sınırına takviye asker geliyor. Sonra açıklama... “Hiç kimse AB’ye şantaj yapamaz, bizi yıldıramaz”. Avrupa Birliği’nin egemenleri, Türkiye sınırında tel örgülere yaslanmış bekleyen göçmenlere karşı Avrupa demokrasini canla başla koruyor.

Bizse insanlığımızdan utanıyoruz.

Sınırda gazdan nefesi kesilen çocuğunun başında çaresizce oraya buraya koşturan anneyi görünce, elindeki çubuğu tıka basa dolu şişme bota saplayıp içindekilerle birlikte batırmaya çalışan Yunan sahil güvenliğini görünce, Elbistan’da Suriyeli işçilerin oturduğu evin önünde bozkurt işareti yaparak toplaşan şuursuz topluluğu görünce utanıyoruz.

Neyse ki insanlık Edirne’deki vandallık, Ayvacık’taki soygun, Ankara ve Brüksel’deki ikiyüzlülükten ibaret değil. Bölgedeki köylerden “şimdi neden buradalar diye sorgulamanın zamanı değil” diyerek bir tas çorba kaynatanlar, evlerini sığınmacılara açanlar var. Onlar da insanlığından utanıyor çünkü.

Şimdi siz de battaniyelerinizi hazırlayın. Bebek bezlerini, hijyen malzemelerini toplayın. Atlayın gelin en yakın Semt Evi’ne. Bu dayanışmayı büyütelim. Çünkü hepimizi yalnızca bu dayanışma hayatta tutacak.