İktidar yandaşlarının ‘Kırk bir kere maşallah’ diyebileceği YÖK, laik, bilimsel ve kamusal eğitimden yana olanlar için 41 yıldır kaldırılmış olması gereken bir kurumdur. 

YÖK’e 41 kere… (III)

Y. Saraç YÖK başkanlığına getirilince, “Üniversitelerimizi aykırı fikirlerin barınabildiği emin bir liman haline getirmek arzusundayız” (egitimtercihi.com, 16 Aralık 2014) demişse de, üniversiteleri AKP’ye özgü gericiliğin barınağına dönüştürmüştür: YÖK, AKP’lileşmenin ötesine geçmiş ve tamamen Cumhurbaşkanı’nın emrine girmiştir. Y. Saraç, bu durumu YÖK adına yayınladığı kitaplarda ‘Yeni YÖK’ olarak betimlemiştir. Y. Saraç görevine Nakşibendi tarikatı liderini ziyaret ederek başlamıştır. Y. Saraç zamanında, 

  • 1 Nisan 2015 tarih ve 6641 sayılı yasayla ‘Türkiye Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ ile bu üniversiteyle ilişkili olarak da, ‘Üniversite Danışma Kurulu’ ve ‘Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Güçlendirme Vakfı’ kurulmuştur. 
  • 2015 sonlarında Güneydoğu’nun bazı ilçelerinde yaşanan olayları eleştirip barış isteyen 1.128 akademisyenin imzaladığı bir  ‘Barış Bildirisi’ 11 Ocak 2016’da yayımlamıştır. Bu bildiri sonrasında imzacılara karşı hakaret yağmuru başlamış ve haklarında soruşturma açılmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da, Yeni YÖK’ün belirlediği imzacı akademisyenlerden 600 kadarı OHAL KHK’leri ile meslekten çıkarılmıştır. Açılan bu davalarda akademisyenlere teröre destek suçlamasıyla hapis cezası verilmesine başlanmıştır. Bu konuda açılan bir dava üzerine, Anayasa Mahkemesi (AYM), 30 Temmuz 2019’da mahkemelerin bu konuda “hak ihlali” yaptıklarına karar vermiş ve yargılanan imzacı akademisyenler beraat etmiştir. Ancak Yeni YÖK, AYM’nin bu kararına aldırmayıp bugüne kadar üniversiteden uzaklaştırılmış olan imzacı akademisyenlerin görevlerine dönmesine izin vermemiştir. 
  • 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında Y. Saraç,  tüm dekanların istifasını istemiştir. Tüm dekanlar, neden demeden istifa emiş ve yeniden göreve atananlar da “Olmaz böyle şey” dememiştir. 
  • Darbe girişimi sonrası tüm askeri okullar ile 15 Vakıf Üniversitesi kapatılmıştır. Askeri okul öğrencileri tutuklanırken vakıf üniversitesi öğrencileri devlet üniversitelerine aktarılmıştır. Yeni YÖK’ün soruşturmadan/ yargılamadan “Fetöcü” diye suçladığı 5.904 akademisyen ve 1.408 idari personel üniversiteden atılmıştır. 
  • 29 Ekim 2016 günü çıkarılan bir OHAL KHK’si ile üniversitelerin seçimle 6 rektör adayını belirlemesi uygulamasına son verilmiştir. YÖK’ün göstereceği adaylardan birini Cumhurbaşkanı’nın rektör olarak atayacağı düzenleme getirilmiştir. Bu değişimle iktidar istemeye istemeye tarafsız ya da muhalif kişileri rektör atama derdinden kurtulmuştur. 
  • Cumhurbaşkanı 2017’de yükseköğretime giriş sınavlarının değiştirilmesini isteyince, YGS ve LYS kaldırılıp ‘Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) getirilmiştir.
  • 2017 Temmuzunda Beştepe’de düzenlenen ‘İslam Üniversiteleri Rektörler Konferansı'nın açılışında Cumhurbaşkanı, “Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir ya, bunu gözden geçirin” demiştir (Milliyet Gazetesi, 26 Temmuz 2017). Y. Saraç da hemen, “Sayın cumhurbaşkanımızın açıklamasından sonra aynı gün bir çalışma grubu oluşturulmasına karar verdik” demiştir (Hürriyet Gazetesi, 27 Temmuz 2017). Y. Saraç bu konferansta, Cumhurbaşkanı’na, “İnançla attığımız bu adımları gerek düşünce planında ve mevzuat değişikliklerinde gerekse uygulama alanında vizyoner yol göstericiliği ile biçimlendiren ve destekleyen şahsınıza müteşekkiriz” diyerek Yeni YÖK’ün ne anlama geldiğini açıklamıştır. Bu konferansta Y. Saraç hızını alamamış, inanması zor olsa da, “İslam bilim tarihi, dünya bilim tarihinin omurgasını oluşturmaktadır. İslam tarihinin akademik yapıları, Endülüs’ten Ortadoğu’ya dünya üniversitelerinin en eskileridir.  … bilimin dünyasında atılan her adım, güçlü bir İslam coğrafyasını, sağlam devlet yapılarını, müreffeh Müslüman toplumların inşasını desteklemiştir” diyebilmiştir. 
  • 2547 sayılı yasada değişiklik yapılarak ‘yardımcı doçent’ unvanı yerine ‘doktor öğretim görevlisi” unvanı getirilmiş ve doçent unvanının alınması kolaylaştırılmıştır.
  • 9 Mayıs 2018 tarih ve 7141 sayılı yasayla, 14 devlet üniversitesi, keyfi bir yöntemle ikiye bölünüp yeni üniversiteler oluşturulmuştur.  
  • 14 Temmuz 2018 günü ‘15 Temmuz ve Türk Yükseköğretimi’ adlı kitap kamuoyuna duyurulmuştur. Y. Saraç, bu kitabın ‘Sunuş’ sayfasında, “YÖK bünyesinde ve Yükseköğretim Kurumlarımızda 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ve sonrasında yaşananlara ve ayrıca yürütülen bazı faaliyetlere yer” verildiğini açıklamıştır. Bu kitapta belirtildiğine göre, örneğin “Gezi protestoları, dinsizlerin işi; Karma evleri savunanlar veled-i zina toplumunu savunanlardır" gibi söylemleriyle tanınan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü, iki ayrı üniversitede  ‘15 Temmuz İhanet Darbesi ve İslam’ın Geleceği’ başlıklı bildiri sunmuştur. Bir üniversitede ‘Dini Değerlerin İstismarı ve İstismar Hareketlerine Göre Müslümanın Duruşu’ ile ‘Değerlerimiz; Özgürlük, Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, Sala, Şehitlik’ konuları ele alınmıştır. 
  • YÖK, iktidarın Suriye’ye yönelik İdlip Harekatı’na karşı çıkan ABD’ye bir ikna heyeti göndermiştir. Sonra da bu konuda, “Yeni YÖK olarak yükseköğretimde gerçekleştirdiğimiz yeni birçok proje, program ve faaliyetlerin yanında, yurtdışında da ülkemizin yararına önemli ziyaretler gerçekleştirerek, paydaşlarımızla birlikte akademik lobi faaliyetlerinde bulunuyoruz” açıklamasını yapmıştır (Hürriyet Gazetesi, 6 Nisan 2019).
  • Saraç zamanında yayımlanan kitaplardan biri de ‘Yükseköğretim Kurulu: 2019-2023 Stratejik Planı’dır. Ancak kitabın 6. sayfasındaki açıklamadan anlaşıldığına göre bu planın hazırlanmasında YÖK’ten çok Kalkınma Bakanlığı ile 24 Temmuz 2018 tarih ve 30488 sayılı yasa ile Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen temel hedef, ilke ve amaçlar çerçevesinde stratejik planların hazırlanması, uygulanması ve izlenmesi görevi ile kurulan Strateji ve Bütçe Başkanlığı belirleyici olmuştur. 
  • 15 Nisan 2020’da 2547 sayılı yasada yapılan değişiklikle, her değişiklikte olduğu gibi, öğrenci ve öğretim elemanı disiplin koşulları daha da katılaştırılmıştır.  
  • İnsan sağlığına zararlı sucuk üretmekten hapis cezası alıp meslekten 3 ay uzaklaştırılmış olan bir kişinin rektör olarak atandığı ortaya çıkmıştır (odatv4.com, 12 Şubat 2020).
  • İçişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu vakfa ait olan İstanbul Şehir Üniversitesi, 5 Ekim 2010’da Cumhurbaşkanı A. Gül ve Başbakan R. T. Erdoğan’ın katıldığı bir törenle açılmıştır. A. Davutoğlu AKP’den ayrılıp Gelecek Partisi'ni kurunca başlatılan süreç sonunda, bu üniversite, Yeni YÖK’ün de onayıyla kapatılmıştır (gazeteler, 1 Temmuz 2020). 
  • Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) 2 Ocak 2021 günü atanan kayyım rektör Melih Bulu, intihal yaptığı ortaya çıkınca, 15 Temmuz’da görevden alınmıştır.

29 Ekim 2016’dan bu yana atanan rektörler, iktidar yanlısı olup tepeden inme rektörler olduğundan, kayyım niteliğinde olan rektörlerdir. Bu kayyım rektörler sayesinde üniversitelerde keyfilik de artmıştır, laiklik ve bilimsellikten de iyice uzaklaşılmıştır. Yeni YÖK, yukarıda özetlendiği gibi yeni yolunda doludizgin ilerlerken, üniversiteler de bu gidişe ayak uydurmuştur. Örneğin, 

  • Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, eski futbolculardan AKP milletvekili Hakan Şükür’e Fetöcü diye 2012’de verdiği onursal unvanı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Fetöcü diye geri almıştır. Bu üniversite, TBMM’yi işlevsizleştirecek başkanlık sistemini desteklemiş olan başbakan B. Yıldırım’a  “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında, Türk siyasal hayatı ve kamu yönetimine üstün katkıları” nedeniyle 2017’de doktora unvanı vermiştir. Bu üniversite, Cumhuriyet ve laiklik karşıtlığıyla bilinen 16 Şubat 1969’da yaşanan ‘Kanlı Pazar’ın tetikçilerinden ve AKP’nin meclis başkanlığını yapmış İsmail Kahraman’a da 2019’da onursal doktora unvanı vermiştir. 
  • Bir ilahiyatçı, başı açık kızlara, “Sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor!” demiştir.
  • ‘Geleceğin İnşasında İmam-Hatip Okulları’ konulu uluslararası bir sempozyum düzenlenmiştir.
  • ‘Şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerine çalışmaları bulunan’ bir yardımcı doçent almak için ilan verilmiştir. 
  • ‘Kur’an bülbülleri yetiştirmek’ amacıyla, Kıraat İlmi Eğitimi Merkezi açılmıştır. 
  • Bir öğretim üyesi, “Google'ı kullanan, ilk icat eden Sultan Abdülhamid Han'dır” demiştir.
  • Öğrencilerinin panoya koydukları özdeş baskı (reprodüksiyon) eserler, ‘teşhircilik, çocuk ve kadın bedeninin sergilenmesi gibi gerekçelerle’ rektörlük tarafından kaldırılmıştır.  
  • 43 rektörün idamının durdurulması için mektup yazdığı Mursi hapishanede ölünce, bir üniversitede rektörün de katılımıyla gıyabi cenaze namazı kılınmıştır. Bir başka üniversitede, “Halkının özgürlüğü için inandığı yoldan sapmayan, hakkı ve adaleti savunan dava adamı Muhammed Mursi Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş, şehit olmuştur” ifadesini içeren bir mesaj yayımlamıştır.
  • Kayyım rektör atanmasından sonra ODTÜ de bu kervana katılmış, yapılacağı daha önce duyurulan ‘13. Aykut Kence Evrim Konferansı’ iptal edilmiştir (Birgün Gazetesi, 30 Ocak 2019). 

YÖK’ü ve üniversitelerin AKP liderinin isteği doğrultusuna işlemesini sağlayan ve ikinci görev süresi dolan Y. Saraç yerine, Marmara Üniversitesi kayyım rektörü Prof. Dr. Erol Özvar getirilmiştir. Osmanlı maliyesiyle ilgili doktora tezi olan E. Özvar,  üniversitesinde dini anlayışı öne çıkaran külliye inşaatına girişen, Osmanlı hakkında yazıları olan ve Harvard Hukuk Fakültesi İslam Hukuku Araştırmaları Programında ziyaretçi öğretim üyeliği yapan bir kişidir. E. Özvar, göreve geldiğinde Devlet Bahçeli ve R. T. Erdoğan’ın isteği üzerine YKS’de uygulanan baraj puanlarını 10 puan düşürerek, Y. Saraç’ın çizgisini devam ettireceğini göstermiştir. E. Özvar zamanında,

  • BÜ’ye kayyım rektör atanması sürecinde, akademisyenlerin rektör adayı olmasını istedikleri kişiler mülakata bile çağırılmamış, akademisyenlerin yüzde 95’inin rektör olmasını istemediklerini ilan ettikleri Prof. Dr. Naci İnci’nin kayyım rektör olması sağlanmıştır. 
  • BÜ dekanları, haklarında hiçbir soruşturma olmadığı halde, kayyım N. İnci’nin isteği üzerine, görevden alınıp yerlerine kayyım dekanlar atanmıştır.
  • İnsanların sahte profesör ve sahte doktor olmaları arada bir görülen olaylardır. Ancak 2021 sonlarında Aksaray Üniversitesi’nde bir kişinin sahte belgelerle profesör olarak atandığının ortaya çıkması, ilk kez karşılaşılan bir olaydır. Bu olayda belgelerin sahteliğinden çok, hak etmeyen kişinin profesörlüğe yükseltilmiş olması akademik açıdan vahim bir durumdur. YÖK’ün bu konu üzerine gitmemesi ise daha da vahimdir. Bu durum benzer olayların-hak etmeyen kişilere akademik unvan verilmesinin- diğer üniversitelerde de olabileceği kuşkusunu artırmaktadır. 
  • 3 Şubat 2022 tarih ve 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarıldı. Bu yasaya daha önce AYM’nin iptal ettiği ve öğretmenleri bölecek madde eklendi; E. Özvar, YÖK ve eğitim fakültelerinden bir tepki gelmedi. 
  • 16 Mart 2022 tarih ve 7383 sayılı yasa ile DİB’e bağlı olarak Diyanet Akademisi kurulmuştur. E. Özvar/YÖK, laiklik ve bilimsellikle bağdaşmayan bu kuruluşa karşı çıkmamıştır. 
  • Bazı üniversiteler, tıpçıların Hipokrat yemininden “Cinsel yönelim ayrımı yapılmayacağı” ifadesini çıkarmıştır (gazeteler, 21 Haziran 2022).
  • YÖK’ün AKP’lileşmesi sonrasında ÖSYM’de ortaya çıkan sınav yolsuzluklarının bir benzeri, 31 Temmuz 2022 tarihinde yaşanmıştır. KPSS Genel Yetenek-Genel Kültür ve Eğitim Bilimleri sınavında yolsuzluk yapıldığı ortaya çıkmıştır. 

Ocak 2021’den itibaren BÜ’de yaşananlar, bir bakıma diğer devlet üniversitelerinde nelerin yaşanmış olduğunun bir göstergesidir. Diğer üniversitelerin önemli bir bölümü, 2008’den itibaren AKP’lileşmiş olduğundan, üniversitelerine kayyım rektör atanmasına da onların keyfi icraatlarına da karşı çıkmamış/çıkamamışlardır. BÜ öğrencileriyle akademisyenleri, BÜ değerlerine sahip çıkıp kayyımlara ve keyfi yönetimlerine karşı çıktıkları için BÜ’de olup bitenler herkes tarafından bilinir hale gelmiştir. Haklı ve demokratik olan kayyım karşıtlığı eylemleri nedeniyle, Melih Bulu görevden alınmış, hukuksuz bir şekilde kurulan ‘hukuk fakültesi’ne atanan kayyım dekan istifa etmiştir. Büyük bir olasılıkla şimdiki kayyım N. İnci ve ortakları (şürekası) da yakın zamanda görevden alınacaktır.   

Ancak BÜ’de yaşanan hukuk dışı ve akademik değerleri altüst eden keyfi uygulamalara karşın, üniversiteler sessizdir. Biri BÜ’de rektör yardımcılığında bulunmuş olan eski rektörlerin çoğunlukta olduğu ‘Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’ üyeleri de sessizdir. Mursi’nin idamını durdurmak için mektup yazanlar, kızların türbana girmesi için bildiriler yayınlayanlar, İran’da başını açmak isteyenlere yaşatılan mezalim karşısında sessizdir. İstenmediğini bile bile hem de hiç tanımadığı bir kuruma kayyım rektör/dekan atanmayı ve atandığı kurumda iktidarın taşeronluğunu yapmayı içine sindirenler artmaktadır. 

Yukarıda özetlenen gerçekler, 41 yıllık YÖK ile birlikte üniversitelerin de akademisyenliğin de ne hale geldiğinin bir göstergesidir.

Bu nedenle iktidar yandaşlarının ‘Kırk bir kere maşallah’ diyebileceği YÖK, laik, bilimsel ve kamusal eğitimden yana olanlar için 41 yıldır kaldırılmış olması gereken bir kurumdur. 

[email protected]