Tarikatçı-gerici ve piyasacı-işçi düşmanı, patron yanlısı ve Amerikancı- olarak tanınan bir kişinin ideolojik saplantısı yoksa, kimin vardır?

Reformist tonton mu?

SoL portalda 17 Nisan’da özetlendiği gibi, Turgut Özal “patron dostu, ABD hayranı, işçi düşmanı bir gerici” olarak tanımlanan bir siyasetçiydi. 16 Nisan tarihli Hafta Sonu Sözcü’de ‘Reformist Tonton’ başlıklı ve sayfanın 4’de 3’ünü kaplayan bir yazıyı görenler herhalde çok şaşırmışlardır. Yazıyı okudukça, şaşkınlıkları daha da artmıştır. 

Bu Sözcü’de, Özal’ın baş danışmanı Can Pulak’ın AKP’nin seçim afişlerinde demokrasi havarisi olarak sunduğu Özal için, “Demokrasi aşığıydı” demesi anlaşılabilir olsa da, Sözcü yazarının “demokratik tavrını korudu” demesi şaşırtıcı olmuştur. Oysa Özal, 

  • Nakşibendi tarikatındandı.
  • 1960 sonlarında Demirel tarafından Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) müsteşarlığına getirilmişti. 
  • 1971-1973 yıllarında, ülkelerin kapitalist anlayışta yeniden yapılandırılması işlevini gören Dünya Bankası’nda (DB) danışman olarak çalışmıştı.
  • 1977 genel seçimlerinde Erbakan’ın partisinden aday olmuştu.
  • 1970 sonunda yine Demirel tarafından başbakanlık müsteşarlığına ve DPT müsteşar vekilliğine getirilmişti. 
  • Emek düşmanı, patron dostu ve DB’nin beklentilerine uygun 24 Ocak 1980 tarihli ekonomik kararların mimarlığını yapmıştı.  
  • 12 Eylül 1980-14 Temmuz 1982 tarihleri arasında, Amerikalıların “Bizim oğlanlar başardı” dediği darbeciler tarafından Ekonomiden Sorumlu Başbakan yardımcılığına getirilmişti. Darbecilerin aşağıda özetlenen anti-demokratik ve insan haklarına karşı olan tüm uygulamalarından sorumlu olanlardan biriydi. 
  • Anti-demokratik Yükseköğretim Kanunu çıkarılıp YÖK kurulmuştu.
  • Yüzbinlerce kişi tutuklanmış, cezaevlerinde işkence ve ölümler olmuştu.
  • Siyasal partilerle tüm ilerici dernekler kapatılmıştı. 
  • Bazı siyasetçilere siyaset yasağı getirilmişti.

Turgut Özal, 3 Aralık 1983 günü yapılan genel seçimler sonrasında başbakan olmuştu. İktidar olduğu yıllarda da örneğin, 

  • “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” demişti.
  • “Benim memurum işini bilir” demişti.
  • “Irak Savaşına Amerikalıların yanında girersek bir koyar üç alırız" demişti. 
  • Devlet geleneğine aldırmayıp askeri tören kıtasını şortlu haliyle selamlamıştı. 
  • 6 Eylül 1987'de yapılan halkoylamasında, siyaset yapma yasağının kalkmaması için çabalamıştı. 
  • Yargılanmadan ve kazanılmış tüm haklarını kaybederek 1402 sayılı sıkıyönetim kanunu ile işten atılanların, sıkıyönetim kalktıktan sonra geri dönme isteklerine geçit vermemişti (1402’likler ancak 1994’te haklarını geri alabilmiştir).  
  • Okullarda evrim kuramı yerine yaratılış düşüncesine ağırlık verilmesine başlanmıştı. 
  • Talim ve Terbiye Kurulu, Kırk Hadis, İlahiname, Nur Hikayeleri, Ariflerin Menkıbeleri, Yaratılış Modeli,
  • Tefekkür, Maturidiya Akaidi gibi gerici kitapları öğrencilere önerilmişti. 
  • Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu’nun 20 Haziran 1986 günü Türk-İslam sentezi doğrultusunda olan ‘Kültür Unsurlarının ve Kültür Politikasının Tespitinde Uygulanacak Yöntem ve Sorumluluklar” başlıklı bir raporu kabul etmişti. 
  • Okullarda Türk-İslam sentezi uygulaması yaygınlaşmıştı.
  • Bakanlık personeli arasında dini öğretimden geçmiş kişilerin sayısı artmaya başlamıştı.
  • Tarikatlar palazlanmaya, dershane, okul ve yurt açmaya başlamıştı.
  • İmam hatiplere yapılan yatırım artmış, Anadolu imam hatiplerle İngilizceye ağırlık verecek süper imam hatipler açılmıştı. 
  • ‘Okullara bir milyon bilgisayar’ kampanyası yürütülmüş ve okullar bilgisayar kullanmaya hazır hale getirilemediğinden kısa bir süre sonra bilgisayarlar depolarda çürümeye terk edilmişti.
  • Türkiye bir tüketim toplumuna dönüştürülmüştü.
  • Özal’ın eğitim bakanlığına getirmiş olduğu Hasan Celal Güzel, 1997’de sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilmesini (imam hatip ortaokullarının kapatılmasını), yeşil bayrakla protesto etmişti.
  • Özal’ın eğitim bakanlarından Avni Akyol, Kuran kurslarına sekiz yıllık ilköğretim diploması verilmesini önermişti.
  • Okullarda öğrencilerden katkı payı alınmasına başlanmıştı.  

Yukarıda özetlenenleri yapan kişi ne kadar demokratik olabilir ki? Kimilerinin onu ‘tonton’ olarak görmesi ve Özal’ın hakkındaki karikatürlerle eleştirilere aldırmaz görünmesi onun yukarıda örneklenen durumunu unutturabilir mi?

Bu yazıda, Özal’a ve Erdoğan hükümetlerinde bakanlık ve TBMM başkanlığı yapmış hukukçu Cemil Çiçek’in, Özal için “İdeolojik saplantıları yoktu” demesine de yer verilmiş. Tarikatçı-gerici ve piyasacı-işçi düşmanı, patron yanlısı ve Amerikancı- olarak tanınan bir kişinin ideolojik saplantısı yoksa, kimin vardır?  

Yazar, 16 Nisan yazısını ‘yakın siyasi tarihten bir sayfa’ olarak sunuyor. Yukarıda özetlenen gerçeklerden bahsetmeyen bir yazı ‘tarihten bir sayfa’ olabilir mi?  

[email protected]