Ne diyelim? Bir kalkınma planına dayanmayan, dengesizlikleri denge olarak sunan bu hayırsız programdan hala bir şeyler bekleyenlere akıl-fikir dileyelim.

OVP: Orta karar yalanlar

OVP yani "Orta Vadeli Program (2022-2024)" açıklandı. Bu defa ilk kez yasada (5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda) öngörülen süreye uyularak Eylül'ün ilk haftasında açıklanmış oldu. Üstelik, üç yıldır sürdürülen sapmadan sonra, gene yasaya uyularak Programın adı OVP olarak düzeltildi. (Damat Bakan bunu keyfine göre YEP yani Yeni Ekonomik Program =YEP olarak isimlendirmişti). Ama bu arada 5018'ün öngördüğü "Orta Vadeli Mali Plan" tasfiye edilerek, parlamentonun bütçe hakkında yeni bir gedik de açılmış oldu.

İşe olumlu tarafından bakmaya kendimizi zorlayarak, sayılan biçimsel düzeltmeler zevahiri kurtarır mı sorusuna sorarsak, yanıtımız "kesin bir hayır" olacaktır. Çünkü bu üç yıllık programlara içerik yönünden bakarsak, çok sayıda başlangıç tutarsızlıklarıyla yayınlanan bu metinler, öngörülerinin hem isabetsiz hem de çok erkenden kadük olması bakımından AKP'nin "sallapati" yönetim tarzının adeta bir aynası oldular. Bu programlar, programladığını iddia ettiği üç yıllık dönemin sadece ilk yılı için  ve o da sadece kısmen bir anlam ifade edebildiler. Hatta, yılın 9. ayında açıklanmalarına rağmen, o yılın (bugün için 2021 yılının) ekonomik büyüklüklerini tutturmakta dahi çoğunlukla başarılı olamadılar. OVP 2022-24, bu başarısızlık sicilini tersine çevirebilir mi? Sanmıyoruz.

Bu olumsuzluğun temelinde, AKP'nin planlamayı/programlamayı sadece bir yasal zorunluluk icabı yerine getirilmesi gereken bir "yasak savma" olarak gören anlayışı bulunuyor. Anayasal zorunluluk olduğu için halen Beş Yıllık Kalkınma Planları yapılıyor, 5018 istediği için de OVP'ler... Ama kural tanımaz AKP yönetimi, nasıl ki kendi hareket alanının kendi getirdiği anayasa ve yasalarla dahi sınırlanmasından hoşlanmıyorsa, kendini kendisinin oluşturduğu plana/programa bağlamayı da sevmiyor. Çünkü her plan/program, sonuçta ister istemez "öngörüler-gerçekleşmeler" yüzleşmesine, dolayısıyla iktidarın TBMM'ye ve kamuoyuna hesap vermesine yol açar. Bundan kaçınmak için önce planlama uzmanları arkasından da planlama teşkilatı (Devlet Planlama Teşkilatı) tasfiye edilmiştir. Buna bağlı olarak, planların/programların da içi boşaltılarak ve böylece artık ilgili kamuoyunun da ciddiye almadığı/alamayacağı metinler ortaya çıkarılarak sürecin iyice "sulandırılması" sağlama alınmıştır.

Planlamayı sevmeyen AKP plancılığının bir başka sorunu, planlamanın arkasında olması gereken yoğun iktisat matematiğini boşvermesi; uzman bağımsızlığının son bulduğu bir ortamda siyasetçilerin arzularıyla uyumlu hedefleri gerçekçi ekonomik hedeflerin yerine koyması; üstelik, kasıtlı olarak çarpıtılmış bazı verilerin ve hedeflerin plan/program metinlerinde içerilmesinden sakınmaması; bütün bunlar bağlamında da, hedefler arasındaki iç tutarsızlıkları dahi sorun etmeyen bir "bayağı politik plancılık" anlayışını yerleştirmesidir.

2020-2021'de ne olmuş?

OVP 2022-2024, bazı alanlardaki gelişmeleri pandemi yılları olan 2020 ve 2021 yılları bakımından özetleyerek başlıyor. Bunlar arasında bizce en ilginç olanı "kamu maliyesi" başlığı altında toplananlar. Pandemi yılları olmasına rağmen, gerek Merkezi Yönetim Bütçesi harcamaları gerekse Genel Devlet harcamaları toplamı (burada, merkezi yönetim bütçesindeki kurum ve kuruluşlar yanında, yerel yönetimler, sosyal güvenlik kuruluşları ile GSS, fonlar, döner sermayeler, İSF ve KİT'ler kapsanmaktadır) bakımından 2019'a kıyasla görülen çok cüzi artışlar, bize anti-sosyal bir devlet yapılanmasının zımni itirafını vermektedir aslında.

Örnekleyelim: Merkezi Yönetim Bütçesi harcamaları 2020'de 2019'a göre sadece yüzde 0,7 (veya binde 7) artmaktadır! Bütçe açığı da aslında "makul" düzeyde, yüzde 3,5'ta tutulmaktadır. Genel Devlet harcamalarına bakarsak, oradaki artış sadece binde 2'dir. Sosyal transferleri de içeren transfer harcamalarında da gene sadece binde 6'dır.

2021 yılına gelindiğinde ise, Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri 2020'ye kıyasla yüzde 1,2 (binde 12) azalmaktadır! Böylece YEP III'te "yüzde 4,8 olarak öngörülmüş olan 2021 yılı bütçe açığının, 2020 ile aynı seviyede kalarak yüzde 3,5 olması öngörülmektedir" diye şişinebiliyor OVP yazıcısı bürokrat-siyasetçiler. Oysa, sosyal olduğunu iddia edebilecek bir ülkede -çok sayıda ülkede görüldüğü gibi- beklenmesi gereken nedir? Kamu giderlerinin olağanüstü döneme uygun ölçekte artması ve bütçe açıklarının büyümesidir.

OVP'nin asıl çarpıtması ise 2020 ve 2021 yıllarında salgınla mücadelede kapsamında alınan tedbirlerin ekonomik büyüklüğü konusunda (2021 sonuna kadarki dönem de kapsanarak) yapılmaktadır. Bu dönemde, Merkezi Yönetim Bütçesi'nden harcanan/harcanacak 133,6 milyar TL (bu rakamın ayrıntısı verilmemektedir ve hayli kuşkulu bir büyüklüktür); bütçe dışında, İşsizlik Sigortası Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan harcanan/harcanacak 72,2 milyar TL. Bunların ikisinin toplamı 205,8 milyar TL etmektedir. Ancak OVP'nin arkasındaki politik irade bununla yetinmemekte, esas olarak sermayeye dönük olarak harekete geçirilen "Vergi, sosyal güvenlik primleri ve kredilerde öteleme ile uygun koşullu krediler" başlığı altında (ayıntısını vermediği) 528,5 milyar TL'yi buraya ekleyerek "salgının olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla alınan tedbirlerin ekonomik büyüklüğü" tanımıyla 734,2 milyar TL'lik bir toplama ulaşmaktadır. Bu rakamı başka ülkelerle karşılaştırma şansınız yoktur, çünkü böyle bir hesaplama mantığı ne yazık ki uluslararası kabule mazhar olmuş değildir! Olay, "elmalarla armutları toplamanın" ötesindedir; "elmalarla patlıcanları toplama" benzetmesinin bile yeterli olması kuşkuludur.

Bazı hedefler

2022-2024 döneminin temel ekonomik büyüklüklerlerine bakıldığında, başka bir yazıda tekrar dönmek üzere, şimdilik yalnızca bazı garipliklere değinelim. Bunlar aslında önceki OVP'ler için yaptığımız eleştirilerden çok da farklı değildir. Bir kere, yüksek bir büyüme oranı öngörülüyor. İlk yıl yüzde 5 sonrasında yüzde 5,5; ortalaması yüzde 5,3. Ama, sıkı durun, dolar bazında çok daha şişirilmiş artış hedefleri var. Yazılmıyor ama, mutlak verilerden hesaplaması kolay: 2021'de yüzde 11,2, 2022'de yüzde 6,1, 2023'te yüzde 8,8, 2024'te yüzde 8,3! Peki bu nasıl oluyor? Dönem boyunca TL'nin dolar karşısında göreli değer kazanması senaryosunu yazarak. Tıpkı AKP'nin pembe ekonomi devrindeki gibi. Bunu da GSYH'nın TL cinsinden verilerini dolar cinsinden verilerine bölerek bulabilirsiniz: Dolar kuru yıllık ortalamasının, 2021'de 8,30 TL olduktan sonra 2022'de 9,27 TL; 2023'te 9,77TL; 2024'te 10,27 TL olacağı öngörülmüş. İster inan isten inanma. Ama artık dünya, ABD ve Türkiye'nin ekonomik konjonktürü farklı. Döviz kurunu bu düzeylerde tutmak, planlamanın işi değil de mucize yaratanların işi olabilir.

Şunlara da değinmeden geçmeyelim: Bu kadar iddialı bir büyüme hedeflerini cari açıkların (döviz açıklarının) milli gelirin yüzde 1'ine geriletildiği bir dönemde yapabilmek bir başka mucizeyi gerektiriyor. Aynı şekilde, taleple uyarılan hızlı bir büyüme gerçekleştirilirken dönem sonunda tüketici fiyatları endeksinin yüzde 7,6'ya geriletilmesi de işe gene bir peygamber elinin karışmasını gerektirebilir. İstihdam ve işsizlik verileri gibi gerçeklerle bağı iyice kopmuş bir alana zaten hiç bakmasak da olur.

Ne diyelim? Bir kalkınma planına dayanmayan, dengesizlikleri denge olarak sunan bu hayırsız programdan hala bir şeyler bekleyenlere akıl-fikir dileyelim.