İki sınıf var. Biri diğerini sömürüyor. Biri sürekli zenginleşiyor, diğeri aynı hızda yoksullaşıyor. AKP MKYK üyesinin boynuna taktığı atkının üzerindeki logo bu savaşı anlatıyor.

Mücahit Bey'in atkısı

Birbirinin içine geçmiş L ile V harflerinden oluşan bir logosu var. Harfler, kurucusunun baş harflerini simgeliyor, Louis Vuitton!

Markanın hikâyesi, sanayi devrimi sonrası yeni zengin sınıfın yükselişinin de hikâyesi aynı zamanda.

Louis Vuitton Fransa’nın İsviçre sınırında yaşadığı küçük yerleşim yerinden Paris’e 1837’de geldi. Henüz 16 yaşında kentin parmakla gösterilen zanaatkârlarından biri olan Mösyö Marechal’in çırağı oldu. Mösyö, at arabaları, tren ve gemilerde taşınan bagajlar için sandık üretiyordu. Bu seyahat kutuları, aristokrat ve yeni burjuva sınıf tarafından çok beğeniliyordu.

Louis, ustasından işi öğrendi ve kendi atölyesini açtı. Kısa sürede büyüyen şirketin ünü Paris’in dışına taştı. LV, o kadar ünlendi ki Fransız kralı Napolyon, onu karısı Eugénie de Montijo’nun seyahatlerinde özel kutular tasarlaması için görevlendirdi. 1800’lerin ikinci yarısından itibaren LV, sadece Fransa’da değil, tüm Avrupa’da zengin sınıfın markası oldu. Markanın zenginlere hazır giyim ürünleriyle ulaşması ise bu yüzyılın başındadır.

Yüz elli yıldan fazladır zenginliğin sembolü olarak bilinen bu markanın bizim vatandaşın gündemine girmesi ise AKP MKYK üyesinin boynundaki atkıyla oldu.

***

Erdoğan’ın ekibinde gözden düşenlerin sayısı arttıkça, onların yerini doldurmaya hevesli yenileri peydahlanıyor. AKP MKYK üyesi Avukat Mücahit Birinci de son dönemin yükselen Erdoğancılarından. Gel gör ki makina öyle dağılmış durumda ki göze gireceğim diyen, eline ilk kez İngiliz anahtarı almış acemi çırak gibi orta yerde kalıveriyor.

Mücahit beyin durumu da böyle. En son, katıldığı bir televizyon programında dövizdeki artışın, yine bu artışın da etkisiyle patlayan ihracat sayesinde normalleşeceğini ileri sürmesi alay konusu oldu. Şöyle diyor: Özel sektörün ihracatı aylık 20 milyar dolara varmış. Ayda 20 milyar dolar ihracat yapınca ne oluyormuş? Türkiye’ye döviz girmiş oluyormuş! Türkiye’ye döviz girince ne oluyormuş? Döviz bolluğu oluyormuş! Endişeye mahal yokmuş, döviz böyle böyle bollaşınca kur zaten düşecekmiş.

Burjuva iktisatçıların bile artık umudu kestiği kur dengesinin böyle sağlanıp sağlanamayacağı bir kenara, patronların patlayan ihracat ve tırmanan döviz kuru sayesinde servetlerine servet kattıkları ortada. Onların şikâyeti bu durumdan değil, durumun kesintiye uğrama riskinden. AKP MKYK üyesi de aslında buna işaret ediyor: Patronlar kazanmaya devam edecek, vatandaş asgari ücrete yapılacak artışla idare ediverecek. Ne diyor Erdoğan? Bu bir ekonomik savaş!

Yalan değil, bu bir savaş. Ama savaşı Erdoğan değil, halk veriyor ve mutfakta sürüyor. Şiddetini anlamak için Birleşik Kamu-İş araştırma merkezinin, halkın en fazla tükettiği 76 gıda maddesinden oluşan enflasyon sepetine bakın. Buna göre vatandaş temel gıda harcamalarına bu ay, bir önceki aya göre yüzde 8, bu yılın başına göre yüzde 46, geçen seneden bu yana yüzde 51 daha fazla ödedi. Sene başına göre ekmeği, bulguru, unu yüzde 38,5, eti balığı yüzde 39,2, sütü yumurtayı yüzde 37,9 daha pahalıya alıyor.

Peki ya patronlar?

Onlar için ise enflasyon ve döviz kuruna değil, her ikisinin de artışından kaynaklı kazançlarını gösteren Borsa İstanbul rakamlarına bakın. Yayınlanan finansal tablolara göre 2021’in ilk dokuz ayında Borsa’daki 8 otomotiv şirketinin 7’si dönemi kârla kapattı. Şirketlerin toplam net kârındaki artış yüzde 96,4. Tamamı ihracatçı olan bu şirketler, son 9 ayda satışlarını yüzde 56, öz kaynaklarını ise yüzde 55 arttırdı.

***

Mutfakta yangın sürerken AKP MKYK üyesinin boynundaki pahalı atkı kaçınılmaz olarak gündem oldu. Araştıranlar olmuş, ben de baktım. Avrupa’nın pek çok ülkesinden, Amerika’dan ve Ortadoğu ülkelerinden internet siparişi verilebiliyor. Fiyatlar birbirine yakın. Almanya’dan almak isterseniz 350 avro, İngiltere’den isterseniz 330 sterlin ödemelisiniz. Yazıyı editöre teslim etmeden hemen önce kontrol ettiğim kurdan hesaplayınca TL olarak 5100-5300 lira arasında tutuyor. ABD’den alırsanız biraz daha pahalı. 475 dolar, aynı kurdan 6155 lira ediyor.

Atkısı böyle mevzu olunca Mücahit bey bozuldu haliyle. Tutamadı kendini, patlattı tiviti. Diyor ki “sıkıntı şu, biz kimiz ki o atkıyı takabiliyoruz”. Kendisi gibi mütedeyyinlere, maneviyata sahip insanlara dünyanın bu tip meşru nimetleri çok görülüyormuş. Mesele bundanmış.

E bu iş böyle. Biri için dünyanın meşru nimeti ekmekten ibaret, diğeri için yüz elli yıllık zenginlik sembolü markanın atkısı.

İki sınıf var. Biri diğerini sömürüyor. Biri sürekli zenginleşiyor, diğeri aynı hızda yoksullaşıyor. Mutfakta süren savaş işte bunun sonucu. AKP MKYK üyesinin boynuna taktığı atkının üzerindeki logo bu savaşı anlatıyor. Yüz elli yıldan fazla süredir.

***

Geçen haftaki yazı için küçük bir ek: Geçen hafta bu köşede Getir kuryesinin işten atılmasıyla ortaya çıkan ve “esnaf kuryelik” diye adlandırılan istismarı gündeme getirmiştik. Bu hafta ise yeni haber, şirketin İngiltere merkezli hızlı teslimat uygulaması Weezy'yi satın alacağını duyurması oldu. Getir’in kurucu patronu Nazım Salur, 700'e yakın çalışanı bulunan şirketle bağlayıcı sözleşme imzaladıklarını açıkladı. Çalışanların sendikalaşmasını evrak üzerinde yaptığı işkolu değişikliği ile engelleyen şirket, tam gaz büyümeye devam ediyor. Bu arada patron Nazım Salur kasasını dolduruyor, Getir’de çalışan kurye ise şirketten aldığı parayla sigorta primi, gelir vergisi ve işsizlik primi ödemelerini denkleştirmeye çalışıyor.