'Burjuvazinin devrimci sermayesi bitti ama bizim acil eşitlikçi laik bir cumhuriyete ihtiyacımız var. 2023 önümüzde, ya yıkıma ya yeni bir başlangıca vesile olacak.'

Laiklik olmadan asla

Ekonomik kriz derinleştikçe iktidarın gerici saldırıları artıyor. Popüler şahsiyetlere yönelik yaşam tarzı saldırıları, konser ve festival yasakları değil sadece sözünü ettiğimiz. Gerici-yobaz beslemelerin en militanları cesaretle öne atılıyor, her gün toplumun sinir uçlarına dokunan fetvalar yumurtluyor. Namaz kılmayanın dövülmesini talep eden de var aralarında, öldürülmesini isteyen de. Sapıklığını çocuklarının kollarını açıkta bırakan anne babalara yükleyen bile var. Ama o sırada bu sapıklara sapık demek yasaklanıyor yargı girişimleriyle. Eğitimi dinselleştirdiler, dağı taşı imam hatiplerle döşediler. Üstüne, bu sıradan okulları bir de kutsallık halesiyle donatmak istiyorlar. Sapıkları da imam hatipleri de eleştirmek yasak. Halk kışkırtılıyormuş eleştirince. 

O sırada batıyor ülke. Batıran kim? Gerici-yobaz güruhun koruyucuları; tanrılarından çok sermayenin adamı olan İslamcılar. Ülkeyi siz batırdınız desek suç, kışkırtılıyorlar hemen. Ama din ile ülke yönetimi arasındaki farkı ortadan kaldıranlar da onlar. Yıktılar cumhuriyeti, laikliği cami avlusuna bırakıp kaçtılar. İmamlar aldı o öksüz-yetim çocuğu, “özgürlükçü laiklik” olduğuna inandırdı. Laiklik özgürlükçü olunca hücuma geçiyor dinci haliyle, saldırıyor. Özgürlükçü laiklik, laikliğe saldırma özgürlüğü demek çünkü. 

Yönetemiyorsanız bırakın desek, dini duyguları rencide oluyor. Kriz derinleşiyor, batıyor ülke. İktidarlarının payandası oldu din, düzenleri yıkılırsa her şey ile birlikte o da yıkıntının altında kalmaya mahkûm.

***

Yeni değil bu hal, insanlık tarihinin son 300 yıllı bu gericilikle mücadele içinde geçti. İnsan aydınlığına musallat olmuş bu iblis, kanlı mücadeleler sonucunda yenilebildi. Yani laiklik doğuştan militansa açık bir sebebi var. Devrimler tarihindedir bu militanlığın kökleri. 

1789... Kilisenin mallarına el konuldu. Manastır yeminine son verilip, zalim papazlar kovuşturuldu. Doğum-ölüm-evlilik kayıtları kiliseden belediyeye devredildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. İnsan ve yurttaş hakları beyannamesi ile inanç hürriyeti yasal hale getirildi, kilisenin bu alandaki tekeline son verildi. Egemenliğin kaynağı ulustu, tanrı bundan böyle hiçbir iktidara kaynak olmayacaktı. Fransız yurttaşlığı karşısında bütün bu dini ve etnik kimlikler artık hükümsüzdü. Devlet bireyleri özgürleştirmekle yükümlüydü. Eğitim millileştirildi, askerlik her yurttaş için zorunlu hale getirilerek ordu halk ordusuna dönüştürüldü. Ve kilisenin günlük hayatı kontrol etmesinin etkili bir aracı olan takvim değiştirildi. Devrim sıfır yılı kabul edildi, aylara çiçek adları verildi, her şey çiçek gibi oldu. Büyük Fransız Devrimi'dir.

1917… Ortodoks Kilisesi'nin mallarına el koyuldu. Kilise devletten ayrıldı, eğitim alanındaki faaliyetlerine son verildi. İdam cezası kaldırıldı. Din ve inanç özgürlüğü güvence altına alındı. Bu insanın kilisenin baskısından kurtulması demekti. Dini propaganda yasağı getirildi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Medeni kanuna geçildi, soyluluk unvanları kaldırıldı. Eğitim ücretsiz ve laik hale getirildi. Ve kilisenin günlük hayat üzerindeki denetimine göre şekillendirilmiş takvim değiştirildi. Büyük Ekim Devrimi'dir.

1923… Hilafet kaldırıldı. Cuma günü tatil olmaktan çıkarıldı. Tekke ve zaviyeler, haliyle medreseler kapatıldı, dini okullar Milli Eğitim’e devredildi. Kadına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Medeni Kanun ilan edildi, bu alanda şerri hükümlere yer olmayacaktı. Haliyle şeriat mahkemeleri de kapatıldı. Soyluluk unvanlarının kullanılması yasaklandı. Arap abecesi yerine Latin abecesinin kullanılmasına karar verildi ve elbette takvim sistemi değiştirildi. Bundan böyle egemenlik ulusundu. Egemenliği tanrıdan alan halife padişaha yeni vatanda yer kalmamıştı. 

Bakın, “din ve inanç özgürlüğü” dine ve inanca özgürlük değil, kurumsallaşmış dine karşı farklı inanç ve dini seçme özgürlüğüdür. Yani esası dinden ve inançtan özgürleşmedir. Katolik kilesi sizin dininizi ve inancınızı belirleyemesin diye icat edilmiştir. Sünni İslam sizi dinine ve inancına zorluyorsa bu inanç özgürlüğünün ortadan kalkması anlamına gelir. “Namaz kılmayan öldürülür”ün başka bir anlamı yoktur.     
Çağımızın devrimci “ruhunun” ve maruz kaldığı karşı devrimin özetidir bu. Devrimin esası çürümüş eski düzeni devirme, yerine özgür ve eşit bir yeni ülke kurma hareketidir. Kralları, soyluları, papazları, halifeleri, sultanları, imamları, onların iktidarının ete kemiğe bürünmüş hali olan monarşileri, eskiye değin çürümüş olan ne varsa onu, alaşağı ettiği için devrimdir adı. Bizler, büyük insanlık ailesi, 250 yıldır dünyanın her yerinde çürümüş monarşileri devirip cumhuriyet ilan ediyoruz. Her defasında yürüyen ölüler mezarlarından çıkıp geliyor, önlerine aydınlık ne çıkarsa yıkıyor. Sonra düştüğümüz yerden kalkıp yeniden doğruluyoruz, yenisini ilan ediyoruz. Çünkü biliyoruz, eşitlik ve özgürlük içinde yaşamaktan başka çaremiz yok. 

Özgürlükçü laiklik olur mu? İşte üç yüz yıllık tarihi. Laikliğin esası gericiliği geldiği yere, cehennemine geri göndermektir. Haliyle militandır, acımasızdır laiklik.

***

Tabii bu tarihten öğrendiklerimiz var. Cumhuriyet, hükûmet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimi. Egemenlik hakkının belli bir kişiye-aileye ait olduğu monarşi ve oligarşinin, otokrasinin tersi. Demek ki usul şu: Yönetimi herhangi bir âdeme vermeyecekseniz. Hiç kimse orada sonsuza kadar kalmayacak. Kendisini ülkenin sahibi sanmayacak… Asıl önemlisi yönetirken tanrısına yaslanmaya kalkışmayacak. 

Fransız Devrimi'ni, dünyada ümmet olmaktan çıkıp halk olma mücadelesinin başlangıcı sayıyoruz. Bir kamusal alan yaratma ve o alanda aristokrasinin, kilisenin, dinin etkisini sıfırlama mücadelesidir, cumhuriyettir. Demek ki cumhuriyet “fıtratı gereği” laiktir, laik olmak zorundadır. Olmazsa, toplananları uygun bir biçimde birleştirecek bir kamusal alan yaratmamış oluyoruz ki, eksik cumhuriyettir. Cumhuriyetin eksiğinin olmadığını, eksik ise başka bir şeye dönüştüğünü biliyoruz.

Fransız Devrimi’ni bir prototip olarak ele alıyoruz. Oradan Ekim Devrimi’ne ulaşıyoruz. Arada 1848 Devrimi ve 1871 Paris Komünü var. İkisini de yeni bir cumhuriyete hazırlık sayıyoruz. İçinden Ekim Devrimi çıktı, sosyalist cumhuriyete dönüştü. Birkaç yıl sonra kıyısında Anadolu Kurtuluş Mücadelesi başladı. Hepsi istisnasız laiktir.

***

Batıyor ülke. Batıran kim? Tanrılarından çok sermayenin adamı olan İslamcılar. Ülkeyi siz batırdınız desek suç. Yönetemiyorsanız bırakın desek, dini duyguları rencide oluyor. Ülke batıyorsa bu biraz da dini iktidarlarının payandası yapmalarından. Düzenleri yıkılırsa her şey ile birlikte o da yıkıntıların altında kalmaya mahkûm haliyle. 

Devrim, cemaatten-ümmetten yeni bir halk yaratma işi ise, karşı devrim de halkı yeniden cemaate-ümmete dönüştürme işidir. Bu saldırıların, bu gözü dönmüş fetvaların, bu sapıklıkların amacı ve anlamı bu. Dini iktidarlarına payanda yapınca, toplumun da ümmete-cemaate dönüştürülmesi şart. Suç ortakları var; cumhuriyet fazla geldi burjuvaziye. Laikliği cami avlusuna bırakıp kaçtı. Otokrasi-teokrasi istiyor yeniden, monarşiye meylediyor. 

Burjuvazinin devrimci sermayesi bitti ama bizim acil eşitlikçi laik bir cumhuriyete ihtiyacımız var. 2023 önümüzde, ya yıkıma ya yeni bir başlangıca vesile olacak. 

Mücadele tarihi ortada. Yıktık yine yıkarız, kurduk yine kurarız. Yeter ki silkinin, atın üzerinizdeki ölü toprağını.