Sömürenler için akılcı olan şey, sömürülenler için her zaman akıldışıdır. Bu akılcılaşma (veya akılsızlaşma), gezegenimizin ve insanlığın geleceğini dönüşü olmayan bir yola sokmak üzere.

Koronavirüs salgını ve ekonomik krizden kapitalizm sağ kurtulabilir mi?

Kapitalizmin profesyonel elemanlarının sisteme dair getirdikleri eleştirilere ihtiyacımız olmadığını düşünmek akılcı bir yaklaşım değil. ‘George Ritzer’ benim en çok dikkate aldığım isimlerden biri. Sistemin içerisinden, sisteme doğrudan eleştiriler yapmanın kolay bir iş olduğunu düşünmüyorum. Tıpkı işçi sınıfında olduğu gibi burjuva düzeyinde kazançlar elde eden şirket bürokrasisinin maaşlı bürokratlarının da kendine has bir yabancılaşma sürecinden geçtiğini bilmeliyiz (Ritzer, bunun birebir örneği olarak değerlendirilemez). Özellikle Ritzer’in Ford fabrikasında çalışırken yaşadığı deneyimler oldukça önemli. Bolşevik devrimi sonrası emperyalist-kapitalist sistem biçim ve kabuk değiştirmek zorunda kaldı. Fordizm, bunun tipik örneklerinden sadece biri. Fordizmin tek başına üretim biçimindeki bir değişikliği ifade ettiğini söylemek sığ bir yaklaşım. Fordizm ve Taylorizm aynı zamanda ideolojik bir değişimin de habercisiydi.1 Dipnotlar bölümünde Wikipedi’den yaptığım doğrudan alıntının bazı yanlış anlamalara kapı aralayabileceğini düşünüyorum. Fordizmin ve Taylorizmin tamamen farklı eğilimler olduğu varsayımını doğru bulmuyorum. Bu iki yöntem birbirini çeşitli alanlarda desteklemiş ve çalışma alanlarını genişletmiştir. Bu iki düşüncenin altyapısı Max Weber tarafından oluşturulmuştur. Ritzer, kendi araştırmasında bu altyapıya sıklıkla atıf yapar. Weber’e göre kapitalist toplumlar ‘rasyonelleştirilmiş’ toplumlardır.

George Ritzer, iki görüşün kesişim ve ayrım noktalarını ‘Toplumun McDonaldlaştırılması’ isimli kitabında açık bir biçimde ortaya koyar. Her ideolojik eğilimin belirli bir ömrü vardır; bu ömrün uzunluğunu ya da kısalığını üretim araçlarındaki değişim belirler. Bu ömrü uzatmak için her iki görüşün önüne ‘post’ eki getirilerek ideolojik devamlılık bir süre daha sağlanmaya çalışılmıştır. Üretim alanında yaşanan gelişmeler doğal olarak üstyapıyı etkiler; bu süreçte ideolojik anlatılarınız üretimle olan uyumunu yitirdiğinden dolayı adım adım inandırıcılığını yitirir. Küresel salgın tamda bu çöküş anında ortaya çıktı ve çökmek üzere olan sisteme sarsıcı bir darbe indirdi. Peki, neydi 20. Yüzyıl Amerikan kapitalizminin alametifarikası?

Rasyonalizm mi, irrasyonalizm mi?

Üretim aşamasında yaşanan teknik gelişme ve Sovyetler Birliği’nin yarattığı tehlike kapitalistleri biraz daha rasyonalist (akılcı) olmaya zorladı. Örneğin: Daha fazla kâr uğruna işçileri vahşice sömürmeye devam etmeleri, Sovyetler Birliği’nin olduğu bir dünyada kapitalistlerin iktidarı ellerinde tutmalarını zorlaştıran bir unsurdu. Bu yüzden Henry Ford, fabrika gelirlerinin birazının işçilerle paylaşılmasının en akılcı yol olduğunu düşündü. Aynı şekilde Taylor, işçilerin uzmanlık düzeylerinin arttıkça üretimdeki verimliliğin azaldığını iddia ediyordu. Çok parlak bir buluş değildi; Marx, üretimdeki teknolojik gelişimin işçiyi makinenin bir koluna dönüşeceğini çoktan söylemişti. Neticede bu rasyonalizasyon sürecinin sonunda bir işçi tüm gününü dondurulmuş köfteleri kızartarak geçirmek zorunda kaldı. Ayrıca böyle bir işi gerçekleştirmek üstün bir zekaya sahip olmayı gerektirmiyordu. Her şey mükemmel görünüyordu; üretim verimliliği inanılmaz ölçekte artmış, gönenç devletinin gölgesi altında soluklanan işçiler devrim idealinden vazgeçmişlerdi. Ritzer’in dediği gibi bu sistem rasyonalizasyon görünümünün yanında ciddi bir irrasyonalizasyon sistemiydi. Akıl dışıydı çünkü, sömürücü bir sınıfın aklına dayanıyordu. Sömürenler için akılcı olan şey, sömürülenler için her zaman akıldışıdır. Toplumlarımızda yıllarca hüküm sürdüren bu akılcılaşma (veya akılsızlaşma), gezegenimizin ve insanlığın geleceğini dönüşü olmayan bir yola sokmak üzere. Özellikle Sovyetler Birliği tehlikesinin ortadan kalktığı bir denklemde post fordistler ve post tayloristler (onların tanımlamalarıyla) dizginlerinden boşandı. Artık işçilere sendikal haklar vermek gereksiz bir yüktü. Sendikalar yıllardır semirtilen sendika bürokratları tarafından ‘rasyonelleştirildi’. Bürokratik bir yapıya evirilerek giderek küçüldü ve işçi sınıfından uzaklaştırıldı. Aşağıda Türkiye’de yaşanan güncel bir olay üzerinden bu durumu anlatmaya çalışacağım. Nitelikli eğitim ve halk sağlığı hizmetleri derhal ortadan kaldırılmalı ve sermayenin güdümüne geçmeliydi. Öyle yaptılar; çünkü onlar için akılcı olmak zaten böyle bir şeydi. Küresel pandeminin ayak izlerini buradan takip edebilirsiniz. 

Şimdi, kapitalizm en ciddi kriziyle karşı karşıya ve yıllardır rasyonalizm olarak gördüğü yöntemler ciddi bir irrasyonaliteye (akılsızlaşmaya) yol açıyor. Akla aykırı bu eylemlerin bir bölümünü sıralayalım: 

  • Reuters’in haberine göre Covid-19 salgını nedeniyle katledilen binlerce Vizon uygun görülen yerlere gömüldü. Şimdi, zavallı vizonların cansız bedenlerinin yeraltı sularını kirlettiği ve bu yüzden salgının yayılabileceğinden endişe ediliyor. Vizonları gömmek gerçekten oldukça rasyonel bir düşünce.2
  • Avustralyalı bilim insanları parazitleri öldüren Ivermectin isimli ilacın koronavirüsü 48 saat içinde yendiğini ortaya çıkardı. Hali hazırda kullanımda olan bu ucuz ilacın hastaların tedavisinde neden kullanılmadığı ise merak konusu.3
  • İrlanda’da salgın döneminde et fabrikasında çalışmaya zorlanan işçiler koronavirüse yakalandı. Fabrikanın faaliyet yürüttüğü kasabada bu yüzden sokağa çıkma yasağı ilan edildi.4 Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta Afrika kökenli bir işçi et fabrikasında koronavirüsten dolayı öldü. Yine salgın döneminde mülteciler iç içe yaşamaya zorlandı ve sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde bulundukları doğrudan hüküm merkezlerinden diğer merkezlere sıkış tepiş araçlarla transfer edildiler. Böylece ülkede salgınla mücadelede rasyonel bir vizyon geliştirilmiş oldu.
  • Uluslararası savaş suçları mahkemesi, Irak savaşındaki rolünden dolayı İngiltere’yi suçlu buldu. Mahkeme İngiltere’nin suçlu olduğunu düşünse de harekete geçmeyecek. 180 sayfalık bir raporda, 2003-2009 yılları arasında yüzlerce Iraklı tutuklunun İngiliz askerleri tarafından istismar edildiği belirtiliyor. Zaten sistem için rasyonel olan İngiliz ordusunun işlediği suçların kabul edilmesi ve aynı zamanda yargılanmaması.5 100 yıldan fazla bir süredir suç işliyor İngiliz ordusu. 1920 yılında İrlanda’nın Cork kentinde yaptıkları yağma ve kıyım İrlanda halkının hafızasında hala diri ve çok taze.
  • Bir diğer haber Türkiye’den. Eğitim-Sen 11. Genel Kurulu’nda alınan kararla KHK nedeniyle işlerinden uzaklaştırılan ve şu an tutuklu olan Nuriye Gülmen ve Acun Karadağ savunma hakları dahi hiçe sayılarak sendikadan atıldılar. Hatay’da yaşayan ve ev hapsinde olan Pelin Akbaş öğretmen de onlarla birlikte ihraç edilen isimlerden biri. Kendisi ev hapsinde ve elektronik kelepçeyle yaşamak zorunda. Sendika açısından oldukça rasyonel bir karar; başa bela üyelerden, hem de savunma yapamayacak durumdayken kurtulmak gerçekten takdir edilesi. Frederick Winslow Taylor yaşasaydı bu sendika yönetimini ayakta alkışlardı. Akılsızlıkları ve bu eylemleriyle tarihe kazındılar. Unutulmayacaklar…6

Sistem sosyal izolasyon kurallarına uymadığı için yoksul insanları ve işçileri sorumlu tutarken, insanlığın tamamı zevk olsun diye bu kuralları çiğnemiyor. İşçileri akılsızlıkla suçlayanların tamamen akıldan uzak eylemleri ortada. Tüm bu toz dumanın içinde finale doğru yaklaşırken Henry Kissenger yeniden sahnede göründü.7 Kissenger, yaşadığımız krizi 1945 sonrası döneme benzetiyor. İkinci dünya savaşı sonrasında ABD’nin yeni çağa ayak uydurduğunu ve o çağın en etkin belirleyeni olduğunu söylüyor. Salgın sonrasında da dünyada güçlü bir dönüşüm yaşanacağını iddia ediyor. Ona göre kapitalist sistemin bu krizi atlatabilmesinin tek yolu: ABD’nin yeni düzene hızla ayak uydurması ve doğru hamleler yapmasından geçiyor. Kissenger, geçmişte olduğu gibi sistemi yönetenlere ‘rasyonel’ çözümler önermeye devam ediyor. Unutmamamız gereken şey ise Henry Kissenger için akılcı olan çözüm yollarının milyarlarca insan için korkunç bir felaket olduğu.

  • 1. Taylorculuk veya Bilimsel Yönetim, ilkeleri Amerikalı iktisatçı ve mühendis Frederick Winslow Taylor tarafından 1880'lerde geliştirilmiş olan ve 1911 yılında yayımladığı "Bilimsel Yönetimin İlkeleri" (Özgün adı: The Principles of Scientific Management) adlı eseri ile ortaya konmuş olan bir üretim yöntemidir [1]. Temel olarak bilim insanları tarafından maksimum verimi elde etmek için üretimi yapmanın en iyi yolunu (İngilizce: The One Best Way) bulmayı amaçlar. Üretim organizasyonu, üretim için gereken jest, ritim ve kadans tekniklerinin analizine, üretim eylemlerinin önceden tasarlanmasına ve iş başına ücret yerine saat başına ücrete geçişe dayanır. Henry Ford tarafından üretim bandında çalışmayı içeren ve bir parçasını Taylorculuğun oluşturduğu Fordçuluk ile karıştırılmamalıdır. Etkinliğinin zirvesine 1910'lu yıllarda ulaşmıştır. 1920'li yıllardan itibaren etkisini karşıt ve tamamlayıcı teknik ve fikirlerin oluşmasını sağlayarak göstermiştir (Wikipedia,2020).
  • 2. Danimarka'daki toplu vizon mezarlar yeraltı suyunu kirletmiş olabilir (Reuters). https://www.reuters.com/article/health-coronavirus-denmark-mink-idUSKBN…
  • 3. Avustralyalı bilim insanları: Parazit öldürücü tablet Ivermectin Covid 19'u 48 saatte yok ediyor (EuroNews) https://tr.euronews.com/2020/04/05/avustralyal-bilim-insanlar-parazit-o…
  • 4. Tüm bu yaşananlara bizzat tanıklık ettiğim için özel olarak kaynak göstermeyi uygun göremedim (Y.N.).
  • 5. Mahkeme İngiltere'de savaş suçu tespit etti ama harekete geçmeyecek (BBCNEWS) https://www.bbc.com/news/uk-55247033?xtor=AL-72-%5Bpartner%5D-%5Bbbc.ne…
  • 6. TKP'den Eğitim-Sen açıklaması: Uzlaşmacılığa teslim olmuştur, gereken adım atılacaktır: https://sol.org.tr/haber/tkpden-egitim-sen-aciklamasi-uzlasmaciliga-tes…
  • 7. Koronavirüs pandemisi dünya düzenini ebediyen değiştirecek: https://www.indyturk.com/node/162441/d%C3%BCnyadan-sesler/koronavir%C3%…