Tarihi tersine çevirmek mümkün olmadığı gibi tarihsel gerçeklerin üstünü örtmek de mümkün olmuyor. 

İsrail’in ve kapitalist dünyanın aymazlığı

Tarihi tersine çevirmek mümkün olmadığı gibi tarihsel gerçeklerin üstünü örtmek de mümkün olmuyor. 

Museviler esasında talihsiz bir toplum. Günümüzden yaklaşık üç bin yıl önce, Mısır topraklarından göç etmek zorunda kalıp Filistin’e yerleşiyorlar. Bu topraklarda Babillerin, Perslerin, İskender’in ve Roma imparatorluğunun işgallerini yaşıyorlar. Musevilerin Roma’ya karşı başlattığı isyanlar 70 yılında Roma’nın Kudüs’ü işgal etmesiyle son buluyor. Museviler dünyanın her yerin sürgüne gönderiliyor, pek az Musevi o topraklarda kalabiliyor. Museviler gittikleri yörelerde hem ticaret hem de bilim alanında başarılı olsalar da, çok sıkıntı çekiyorlar. 1492 yılında İspanya’dan kovuluyorlar ve Osmanlı onlara kucak açıyor. Avrupa’da, 1800’lerin ikinci yarısından itibaren Filistin’de bir devlet kurma girişimini başlatıyorlar. 

S. Balcı ve M. Balcıoğlu’nun 2017’de yazdıkları ‘Rotschild ve Osmanlı İmparatorluğu’ kitabına göre, II. Abdülhamit, Musevi bankacı Rotschild ailesinden, uzun vadede ödenmek üzere, 1891’de 6,3 milyon ve 1894’de de 8,2 milyon sterlin borç alıyor. Bu arada Musevilere Filistin’de toprak alma ve Rotschild ailesine de Filistin’de koloniler kurma hakkı veriyor (akt. Ü. Zileli, Sözcü, 17 Ekim 2017). Daha sonra İngilizler de, Filistin konsolosluğunu Musevilerin himayesine veriyor. Müslüman kardeşlerimiz Araplar (!), İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlıyı arkadan vurunca, Kudüs 9 Aralık 1917’de İngilizler tarafından işgal ediliyor. 

24 Temmuz 1922’de Filistin, İngilizlerin manda yönetimine verilince Musevi göçü hızlanıyor. Filistin’de, 1922’de yüzde 11 olan Musevi nüfusu, 1946’da yüzde 31’e çıkıyor.

Museviler, Hitler’in iktidarında (1933-1945 yılları arasında) Almanya’da ve Hitler’in işgal ettiği ülkelerde büyük bir mezalimle karşılaşıyorlar; 6 milyon dolayında Musevi yok ediliyor. 

Biraz da Musevilerin yaşadığı bu soykırımın utancıyla Birleşmiş Milletler (BM), Kasım 1947'de Filistin'de Arap ve İsrail devletlerinin kurulması ile Kudüs’e BM denetiminde milletlerarası bir bölge statüsü tanınmasını kabul ediyor. Araplar Musevilere karşı savaş başlatsa da bir işe yaramıyor ve 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti kuruluyor. 

Bu noktada, neredeyse 3 bin yıl çeşitli devletlerin zulmünü yaşamış bir toplumdan, Musevi olmayanlara karşı barışçıl ve insancıl bir şekilde yaklaşılması bekleniyor. Ancak İsrail bu yolu seçeceğine ünlü filozof Paula Frerie’nin ‘ezilenlerin psikolojisi’ yorumunu haklı çıkarma yolunu seçiyor. Frerie, ezilenlerin bir şekilde özgürleştiğinde, ezilenleri özgürleştirecekleri yerde onları ezmeye/sömürmeye davam ettiklerinden söz ediyor. İsrail devleti de aynısını yapıyor; 3 bin yıldır Musevi toplumunu ezmişlerin hıncını Filistinlilerden çıkarmaya başlıyor. İsrail, Haziran 1967'deki 6 Gün Savaşı'nda Ürdün, Mısır ve Suriye'yi yenerek Gazze Şeridi, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerini işgal ediyor. O günden bu yana işgalini sürdüren İsrail, Filistinlileri kışkırtmak ve onlara saldırmak için yıllardır elinden geleni yapıyor. Sık sık işgal altındaki topraklarda Musevi yerleşim yerleri açması diğer kışkırtmalarının yanında hafif kalıyor. Filistinlilerin haklarını kısıtlarken sık sık onlara saldırıyor. Örneğin İsrail’in işgalini genişletme girişimleri üzerine Filistinlilerin 1987-1993 yılları ile 2002-2005 yılları arasında sürdürdüğü I. ve II. İntifada olaylarında; İsrail’in 2008, 2012 ve 2014 yıllarında gerçekleştirdiği ve ‘Dökme Kurşun’, ‘Bulut Sütunu’ ile  ‘Koruyucu Hat’ adını verdiği operasyonlarda binlerce Filistinli öldürülüyor, yaralanıyor ve yerinden yurdunda ediliyor. 

Bu arada, 50 küsur yıldır İsrail’e destek veren başta ABD olmak üzere Batı dünyasının, tüm Müslüman dünyasını ve Filistinlileri yadsıyıp, 2018 sonunda Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu kabul etmesiyle, Filistin’de yine kanlı olaylar yaşanıyor. 

Son kışkırtma Filistinlilerin Ramazan ayında iftar sofrası kurmalarına izin verilmemesiyle başlıyor. Polis, 7 Mayıs 2021 günü işgal altındaki yörede bulunun Müslümanların Kabe’den sonra ikinci kutsal mekanı olan Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyip namaz kılanlara ses bombaları ve plastik mermilerle saldırıyor. O günden bu yana Filistin’i havadan ve karadan vurmaya devam ediyor; kadın ve çocuk demeden rasgele öldürüyor. 

İsrail’in bu insanlık dışı uygulamasını kınaması ve durdurması gereken, yeri geldiğinde demokrasi, hukuk ve insan hakları havarisi geçinen kapitalist ülkeler, İsrail başbakanının açıklamasına göre tam tersini yapıp İsrail’e destek veriyor. Amerika hızını alamayıp iki-üç gün önce İsrail’e 735 milyon dolarlık silah satışı yapıyor. 

Yalnız yurtta barış ve dünyada barıştan yana olanların, İsrail’in sömürgeci politikalarını da, İsrail’i Ortadoğu’da taşeron olarak kullanan ve ona her koşulda destek veren kapitalist ülkeleri de, İsrail’i kınayıp sonra mesajını silen sözde ünlüleri de kınaması yetmiyor; tüm insanlığın onları kınaması bekleniyor. 

Ancak barış kınamayla gerçekleşmiyor; barış ve insan hakları konularının okullarda sağlıklı ve gerçekçi bir biçimde işlenmesi gerekiyor. 

Bu arada ülkemizin okumuş kesimlerinden yurt dışına göç etmek isteyenlerin, gitmek istedikleri ülkelerin, İsrail’e destek veren ve tüm dünyayı sömüren ülkeler olduğunu göz ardı etmemeleri bekleniyor. 

[email protected]

Özel Not: Kayyım rektörden hemen her gün 38 yıl ders verdiğim Boğaziçi Üniversitesi’ne yakışmayan bir icraat haberi geliyor. Şu soruyu sormanın zamanı gelip geçti bile: “Melih Bulu, ne zaman istifa edeceksin?”