IMF Başkanı ne yapıyor? Sadece “küresel ekonomi” için değil, dünyanın, insanlığın geleceği için bir felaket senaryosu öngörüyor. Dahası, sorumluları da ima ederek… 

IMF dünyaya nasıl bakıyor?

IMF ve Dünya Bankası’nın her yıl Nisan ve Ekim aylarında birlikte düzenlediği toplantılardan bu yıl ikincisi 10 Ekim’de Washington’da başladı. 

Bu toplantılarda dünya ekonomisine ilişkin raporlar da yayımlanır.  Kapsam açısından öne çıkan, IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü (“World Economic Outlook” / WEO) başlıklı raporudur.  

Bu rapor, 11 Ekim 2022 günü yayımlandı. WEO’nun ülke ve bölgelere ilişkin ayrıntılı istatistiklerini içeren veri bankası (“databank”) da o tarihte güncelleşti. Önümüzdeki haftalarda IMF’nin güncelleşmiş Türkiye istatistiklerini ve ülkemizi de ilgilendiren öngörülerini okurlarımla paylaşmayı düşünüyorum. 

Bugün IMF başkanı Kristalina Georgieva’nın sözü edilen toplantı arifesinde (6 Ekim’de) Georgetown Üniversitesi’ndeki konferansını değerlendireceğim. Konferans metni bir yandan Başkan’ın “dünyanın hali” üzerindeki ilginç görüşlerini içeriyor. Bir yandan da Ekim 2022 tarihli WEO’ya bir “sunuş” niteliği de taşıyor. Konferanstaki bazı önerileri rapordaki çözümlemelerle bütünleştireceğim. 

Üç yılda üç şok: Dünya bir yol ayrımında 

Başkan Georgieva, konferansına şu ifadelerle başlıyor: “Üç yıldan daha kısa bir sürede şok, tekrar şok, tekrar şok yaşadık: Önce Covid. Sonra Rusya’nın Ukrayna’yı işgali. Sonra da bütün kıtalarda iklim felaketleri.

Ukrayna işgalinden sonra da yaşanan “iklim felaketleri” ile, herhalde, Çin’de kayda geçmiş en ağır kuraklık, Pakistan’daki sel felaketi ve Küba ile ABD’de ağır yıkıma yol açan Ian Kasırgası kastedilmektedir. 

Georgieva devam ediyor: “Bu şoklar hep beraber fiyatları, özellikle gıda ve enerji fiyatlarını yukarı çekmekte ve bir hayat pahalılığı krizine yol açmaktadır.” Daha da önemlisi, IMF Başkanı’na göre bu kesintisiz şoklar, dünyamızı ciddi bir dönüşüm eşiğine getirmiştir:

“Küresel ekonomide köklü bir yön değiştirme (“shift”) içinden geçiyoruz. Göreli olarak öngörülebilen, uluslararası ekonomik ilişkilerin kurallara dayalı bir çerçeveye dayandığı; faiz oranlarının ve enflasyonun düşük olduğu bir dünya son buluyor.” 

“Belirsizliklerin yoğunlaştığı; ekonomik dalgalanmaların, jeopolitik çatışmaların arttığı; doğal felaketlerin sıklaştığı, daha tahripkâr olduğu; herhangi bir ülkenin kolaylıkla ve sık sık yoldan çıkabileceği (“thrown off course”) bir dünyaya geçiyoruz.” 

IMF Başkanı ne yapıyor? Sadece “küresel ekonomi” için değil, dünyanın, insanlığın geleceği için bir felaket senaryosu öngörüyor. Dahası, sorumluları da ima ederek… 

Uluslararası ekonomik ilişkilerde kurallara dayalı bir çerçeveyi” çiğneyen kimdir? BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayanmayan ağır ekonomik yaptırımları beğenmediği rejimlere uygulayan ABD değil mi? “Jeopolitik çatışmalar içinde yoldan çıkabilecek ülkeler” ifadesi ile, nükleer kıyamet olasılığını sorumsuzca ve açıkça güncelleştiren Rusya ve ABD kastedilmiyor mu? 

Kristalina Georgieva’nın yönettiği uluslararası kuruluşun en büyük hissedarı ABD’dir. Resmî bir IMF belgesi olmayan bir konferans metninin kendisine sağladığı özgürlük alanını ancak bu kadar kullanabilmiş olsa gerektir. 

Konferansın bu bölümünü, Kristalina Georgieva’nın IMF Başkanı değil, bir “dünya vatandaşı” olarak ciddi, saygın bir uyarısı olarak yorumlayabiliriz. 

Büyüme öngörüleri ve temel sorunlar

IMF Başkanı konuşmasını, dünya ekonomisine ilişkin öngörülerle sürdürüyor.  

Korona salgınını izleyen 2021’de küresel ekonominin yüzde 6,1 oranında büyüdüğünü hatırlatıyor ve devam ediyor:

“IMF olarak canlanmanın devam edeceğini ve enflasyonun hızla son bulacağını düşünüyorduk. Kesintisiz şoklar ekonomik tabloyu tümüyle değiştirdi. Son WEO Raporu ile birlikte büyüme öngörülerimizi üç kere aşağıya çektik. 2023 sonuna kadar dünya ekonomisinin üçte birini oluşturan ülkelerde en az iki çeyrek daralma yaşanacağını öngörüyoruz.” 

“Pozitif büyüme gerçekleşse dahi, reel gelirlerdeki aşınma ve artan fiyatlar yüzünden bir daralma gibi hissedilecektir. Bugün ile 2026 arasında küresel ekonomide 4 trilyon dolarlık bir hasıla kaybı gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Alman ekonomisi büyüklüğünde bir kayıp söz konusudur. Enflasyon ise kalıcı hale gelmiştir.” 

Georgieva, korona, savaş, iklim felaketleri gibi arz kaynaklı şokların yol açtığı temel bozukluğu, “hayat pahalılığı (geçim) krizi” veya “kalıcı hale gelen enflasyon” ayrımı içinde ele alıyor. İstatistiklerde ve görünüşte aynı olgudur. Sonuçları ve tedavi yöntemleri ise farklıdır. 

İlki için önerilen tedavi, kamu maliyesi odaklıdır ve öncelikle “yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler” için önerilmektedir.  

Batı’ya odaklanan “genel anti-enflasyonist politikalar” ise para politikasına dayanmaktadır ve ayrıntıları WEO Raporu, Bölüm 2’de tartışılmaktadır. 

Hayat pahalılığı krizine karşı kamu maliyesi 

Georgieva’ya göre, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışa karşı maliye politikası, düşük gelirli grupları hedeflemeli, geçici tutulmalıdır. Bütçe kaynaklı parasal aktarımlar öncelik taşımalıdır. Başkan, kamu açıkları yoluyla toplam talebi genişleten maliye politikalarından kaçınılmasını savunuyor.  

Çevre ekonomilerinde kamu açıklarının frenlenmesi, olası bir dış borç krizine karşı alacaklıları (uluslararası finans kapitali) koruma önceliğiyle bağlantılıdır. Georgieva, yükselen ekonomilerin en az dörtte birinin temerrüt içinde olduğunu veya tahvillerinin iflas eşiğinde fiyatlandığına dikkat çekiyor.  

IMF Başkanı, önümüzdeki dokuz ayda yükselen piyasa ekonomilerinden portföy çıkışlarının hızlanacağını öngörüyor. Olası bir ödemeler krizine karşı sermaye girişleri bugünden frenlenmelidir. IMF’nin yeni doktrini, bu amaçlı sermaye denetimlerini onaylamaktadır. 

Georgieva, fiyat kontrollerinin fiilen etkisiz olduğunu; bu nedenle sınırlı ve geçici tutulmasını öneriyor. Ne var ki, temel tüketim malları ve enerjiden alınan dolaylı vergilerin indirilmesi ile gerçekleşen fiyat kontrolleri savunulabilir. Avrupa’da etkili olduğu gözlenmiştir. 

Batı enflasyonunda ücret-fiyat sarmalı korkusu

Georgieva’nın konferansından Ekim 2022 tarihli WEO Raporu’ndaki Bölüm 2’ye geçelim.  Burada, Batı’da hızlanan enflasyonun genel anlamda sermaye, özellikle de finans kapital için taşıdığı risklere dikkat çekiliyor.

En ciddi risk, bir ücret-fiyat sarmalının yerleşmesinden kaynaklanır. Kronik, yüksek enflasyon ortamında finans kapitalin borç senetlerine para bağlayan rantiye katmanları, reel varlık (servet) kayıplarına, devlet tahvillerinde net negatif (eksi) getirilere mahkûm olur.

Ücretler enflasyonu gecikerek izlemeli ki, şirketlerin kronik enflasyondaki avantajlı konumları korunabilsin. IMF için bu dengesizlik ehvendir. Maliyet artışlarının (“mark-up katsayıları” aracığıyla) kârların toplamına ve katma değerdeki payına fazlasıyla yansımasını son yıllarda AKP Türkiyesi’nde yaşıyoruz. 

WEO Raporu, 2021 sonuna kadar Batı ekonomilerinde ücret hareketlerinin enflasyon beklentileri ile uyumlu seyrettiğini belirliyor. Gerçek enflasyon beklentileri aşmış; reel ücretler aşınmıştır. Katma değerde kârların payı (gerçek enflasyonu anında izleyen “mark-up katsayıları” sayesinde) yükselecektir. IMF Raporu bu olağan tespitin nicel sonucunu vermiyor. 

Ücretlerin geçmiş enflasyona endekslenmesi ise, kâr payını frenleyen ücret-fiyat sarmalına yol açar. Sonucun önlenmesi için daraltıcı para politikası erkenden uygulanmalı; işgücü talebi ve istihdam kısılarak emek hizaya getirilmelidir.  

WEO raporu, 1979 sonrasında FED’in Volcker başkanlığında uyguladığı faiz artışlarını örnek gösteriyor. Ücret-fiyat sarmalının önlendiği, emeğin disiplin altına alındığı bu dönüşüm, ABD’de neoliberalizmin başlangıcını da simgelemiştir. 

WEO Raporu Bölüm 2, Batı ekonomileri için IMF’nin geleneksel sınıfsal konumunu içeriyor. Ben Michal Kalecki’nin Marksist analizini kullanarak deşifre etmeye çalıştım.