'Cumhuriyet yıkılınca yıkıntılarında bir imamlar düzeni peyda oldu. İmam olmadan veya imam referansı olmadan adım atmak artık mümkün değil.'

Cami avlusundaki ölü

Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Cumhuriyet ilan etmesinin yıldönümüydü. Saltanatı kaldırıp Osmanlı ailesinin hükmüne son verdiğimiz gündür. Bir ailenin mülküne el koyduk ve o mülkten bir vatan yarattık. Böylece belki de ilk defa halk olmayı başardık. Hepsini, istisnasız cumhuriyete borçluyuz. Galiba ilanından iki yıl sonra, 1925’te bayram ilan edildi. Hakkıdır. Cumhuriyetin ilanından fazla bayram olmayı ne hak edebilir? 

Yalnız ne zaman yıkıldığına karar veremiyoruz. 12 Eylül 1980’de Cunta yönetime el koyduğunda olabilir, 1982 Anayasası’nın kabulü ile olabilir, tartışmasız bu iki girişimle büyük ölçüde ortadan kalkmış oldu. Din anayasaya yeniden girdi ve din dersleri zorunla hale getirildi. Ardından Cunta eliyle kapsamlı bir islamizasyon programı yürürlüğe konuldu. Devlet laikliği generaller eliyle rafa kaldırdı. Bunların hepsi cumhuriyetten vazgeçmek ve halk olmaktan çıkmak anlamına geliyordu. 

Belki tarikat ehli Turgut Özal şortu ve güllü dallı kısa kollu gömleğiyle askeri kıta denetlemeye çıktığında yıkılmış olabilir, mümkündür. Şortu ve gömleği değil sorun, varlığı cumhuriyete aykırıdır.

Daha kesin veya keskin bir tarih söyleyeceksek DSP-MHP Hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit’in zorla Başkent Hastanesine kapatılmasını hatırlatabiliriz. Yüksek komutanlar, düzenin basın komiseri Aydın Doğan ve kalemşorları, tabii TÜSİAD büyük bir kampanya açmıştı; Ecevit gitsin yerine Hüsamettin Özkan gelsin istiyorlardı. Gitmesini hastaneye kapatarak sağlayamayınca hükümet ortağı Devlet Bahçeli’nin kapısını çaldılar. O sırada büyük bir ekonomik kriz patlak vermişti, bu şartlarda erken seçime gitmek hükumet için intihar anlamına gelecekti. İpi Devlet Bahçeli çekti, erken seçime gidildi. DSP eridi, MHP baraj altına yuvarlandı ve o seçimden AKP iktidar çıktı. Cumhuriyetin yıkılışı için daha kesin bir tarihtir.   

Belki de Anayasa Mahkemesi’nin iktidara çöreklenen AKP’nin “gerici bir odak” olduğuna karar verip kapatmaya yanaşmaması ile olmuştur. Hepsini birlikte düşünebiliriz, cumhuriyete karşı planlı bir kalkışmanın köşe taşlarıdır. Cumhuriyet, TÜSİAD önderliğinde adı geçen aktörlerin bütünün katıldığı organize bir kalkışmayla yıkılmıştır. Başında bir ailenin elinden aldık, sonunda birkaç aileye teslim ettik. Haliyle dün aslında yıkılmış bir cumhuriyeti kutladık. 

Henüz yıkanlar yıkılışını kutlamakta utangaç ve çekingendirler, ancak bayram olmaktan çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Halkımız vazgeçmemiştir, tereddütlerin kaynağı budur. 

Bizim cüretimizin kaynağı da budur. Sermaye şebekesi cumhuriyetten vazgeçince cumhuriyetin bir halk cumhuriyetine dönüşmesinin yolu da açılmıştır. Geçmişini ve geleceğini selamlıyoruz, kutlu olsun!

***

Cumhuriyet yıkılınca yıkıntılarında bir imamlar düzeni peyda oldu. İmam olmadan veya imam referansı olmadan adım atmak artık mümkün değil. Diyaneti tahkim edip, dönüştürüp Şeyhülislamlığı hortlattılar. Yeni saraylar ve sultanlar yarattılar. Ülkenin bütün varlığını, Varlık Fonu adı altında, Saray hazinesine dönüştürdüler. Yüksek Yargıçları doğrudan sultan atıyor, ulema saraydan icazet alıyor. Meclis bütünüyle işlevsizleştirildi, anayasa rafta. Büyük bir ölçüsüzlük ve kuralsızlık halidir. Ölçüsüzlüğü ve kuralsızlığı cumhuriyetsizlik hali olarak da okuyabiliriz. 

2016’da, Cumhurbaşkanının Rize ziyaretine Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanlarını da götürdüler. Birlikte çay toplayıp fotoğraf verdiler. O fotoğrafla artık bağımsız bir yargının olmadığı da tescil edilmiş oldu. O günden bu yana idare isterse uyuyor istemezse uymuyor kararlarına. Yargının elinde idareyi hukuka uymaya zorlayacak bir kural kalmadı çünkü.

İçişleri bakanı muhtarlara öğüt verdi geçen gün, mahkeme kararına bakmayın, yıkın, karar arkadan gelsin dedi. Açıkça mahkeme kararlarına uymama çağrısıydı bu. Zaten daha önce defalarca muhalefeti, İHD’yi, HDP’yi hoşlanmadığı kim varsa onu açık açık tehdit etmişti. Cumhuriyet yıkılınca öyle bir bakan profili çıktı ki ortaya emrindeki polislere yakaladığı sanıkların ayaklarını kırmasını, sorun olursa kendine gelmesini öğütleyebiliyor. Büyük bir ölçüsüzlük ve kuralsızlık halidir. 

***

En perişanı ise cumhuriyeti kuran ordunun hali. Her gün 30-40 üyesini toplayıp tıkıyorlar içeri. “FETÖ” adını verdikleri susturuculu bir tasfiye makinesi icat ettiler. Hoşlanmadıklarını ensesinden tutup atıyorlar içine, öğütüyorlar. Ne akıbetlerini soran var ne iniltilerini duyan. Komutanları zaman zaman tarikat toplantılarında arz-ı endam ediyor. Harp okullarını kapattılar. Harbiyeliye askerlik mesleğini askerliğini bedelli yapmış kişiler öğretiyor şimdi. Okulların başında da bir cemaat yazarı var. Tam bir ölçüsüzlüktür.

Tuhaf işler oluyor haliyle. En tuhafı ise Suriye topraklarında iki askerin ordunun kontrolünde Suriye’ye karşı savaştığı iddia edilen paralı cihatçı katiller tarafından ateşe verilip yakılması. Sonra o cihatçı katillerden birinin ülkeye girişine izin verilip, desteklendiği, ticaret erbabı yapıldığı ortaya çıktı malum. Büyük perişanlıktır. 

Bu perişanlığı fark etmeyenler yine eski ordu mensupları. Yana yakıla rol istiyorlar yeni efendilerden. Ergenekon davası altında yediği dayaktan dengesini yitirmiş biri koşturup tezkereye evet dedi geçen gün. Bir diğeri “küstah Yunan Dışişleri Bakanına mavi vatanı öğretecektim, mahkeme izin vermedi” diye ağlaşıyordu. “Ne savunması yapacaksın, hem sana ne” diyemiyoruz. Bir ayakları Cumhuriyeti yıkan ailenin kapısında, bir ayakları Cihan Ekşioğlu’nun Paramount Otelinde. Yerli yersiz ulumasıyla ünlü eski MHP Milletvekili Cemal Erginyurt’la dolaşıyor biri. Bırak savunmasız kalsın vatan. 

Tekrarlayalım, “Mavi Vatan” doktrini, “FETÖ” çatışmasının ardından ordudan ihraç edilenlerin sistemin içine alınması için bir imkân yaratmıştı. “Mavi Vatan” türü işler AKP’nin fetihçi “Neo Osmanlı” emelleriyle örtüşüyor, düşmanlık beslediği subayların sisteme dahli için kapıyı açık bırakmasına vesile oluyordu. Yani bu Ergenekon bakiyelerine AKP ile uzlaşma fırsatı yaratıyordu. Ancak işler “Mavi Vatancıların” umduğu gibi gelişmedi. Toplayıp gözdağı verdiler yakın zamanda, kapının hâlâ kapalı olduğunu hatırlattılar. Tasfiye edilmiş cumhuriyet ordusunun tortularıdır.

***

Niye böyle oluyor peki? Çok basit sebebi. Cumhuriyet yoksa vatan da yoktur. Yıkılmış cumhuriyette vatan bir veya birkaç ailenin mülküdür. Cumhuriyet yıkılmışsa halk olamazsın, anca kul olursun, ümmet olursun. Ordun halk için savaşmaz haliyle, din için, cihat için savaşır. Cumhuriyetsizlikte her şey birkaç aile içindir. 

***

Cumhuriyet yıkıldı, laikliği cami avlusuna bırakıp kaçtı düzen. Yıkıntılarını kaldırsın diye imamları bulup görevlendirdiler. Ceset ortada, imamlar başında, cesede yaptıklarını anlatmaya kalemim yetmez. 

Karamsarlık üretmiyoruz yalnız. Kuruluşunu selamlamak kadar yıkılışını görmek de çok önemlidir. Yıkıldığını kabullenmezsen AKP’yi cumhuriyeti yöneten bir parti sanırsın, yanaşırsın, masasında oturacak yer ararsın, anlaşmak istersin, sınır ötesi tezkereye evet dersin, oturduğun yerden Yunanistan’a savaş ilan edersin, mavi vatan düşü görürsün. Yıkıldığını fark ettiysen yenisini kurmak için mücadele etmekten başka çıkar yol yoktur.

Sermaye şebekesi cumhuriyetten vazgeçince cumhuriyetin bir halk cumhuriyetine dönüşmesinin yolu açıldı. Bir avuç aile var karşımızda yurdumuza kasteden. El koyarız mülklerine, yeniden vatan yaparız ve yeniden halk oluruz o topraklarda.

Düştüyse kalkar, yıkıldıysa kurulur, vatan artık cumhuriyettir. Geçmişi kadar geleceğini de selamlıyoruz, kutlu olsun!