Ama yitirmedim umutlarımı. Toprağa düşmüş tohum gibi Gezi Direnişi ile başlayıp dalga dalga bu topraklara yayılan isyandan bu yana gelişen kıpırtılar umutlarımı tazeliyor.

Bir zamanların sokak satıcıları

Efendim merhaba,

Bu yazıda başta bizim kuşak olmak üzere çoğumuzun hatırlayacağı sokak satıcılarından bahsetmek istiyorum. Ama sadece boğazlar meselesinin kapsama alanına girenlerden. Yani; zerzevatçı, aşureci, bozacı, dondurmacı, macuncu, şerbetçi, simitçi, yoğurtçu…

Birçoğundan yaptığınız alışverişleri hâlâ hatırlıyorsunuzdur. Belki tatlarını da. Simge halindeki bu satıcılara, hepimiz kendi kentimizden ve yaşanmışlıklarımızdan farklılıklar ekleyebiliriz. Örneğin, İzmir’deki çocukluğum ve ilk gençliğimden; şambalici, midyeci (hele kaytan bıyıklı ve biryantin saçlı Muhittin ağabeyin kum midyeleri), kokoreççi (Bayramyeri’ne akşamüzeri gelen ağabey), turşucu (duvar turşucusu Berlinli Ömer ağabey), kumrucu, sübyeci, köfteci (benim de mezun olduğum İzmir Atatürk Lisesi’nin denize doğru açılan kapısından çıkınca sağ koldaki göbekli Hafız ağabeyi tek geçerim) ve üzümcü gibi. 

Meraklıları bilir, burada İzmir’e ilişkin kaydettiklerimin çoğunu Mutfaktan Sofraya: Maksat Muhabbet Olsun kitabımda ayrıntılarıyla yazmış idim.

Şinanay

Büyük usta rahmetli Ara Güler, bir söyleşisinde “her şey değişti, çekecek bir şey kalmadı” diyordu haklı olarak. Gerçekten de her şey değişti. Değişti de iyi mi oldu?

Melih Cevdet Anday

Melih Cevdet Anday’ın bir şiiri vardır: Şinanay. 1989’da Onno Tunç bestelemişti. Anımsadınız değil mi? Simitçi, kahveci, gazozcu

ŞİNANAY
Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi, kahveci, gazozcu
Şinanay da şinanay.
Müslümanı, yahudisi, urumu
İsporcusu, ihtiyarı, veremi
Kiminin saçı uçar, kiminin eteği
Şinanay da şinanay.
Estirir de ada yeli estirir
Seni sevindirir beni küstürür
Lüküs kamarada kimler oturur
Şinanay da şinanay.

Sokak Satıcıları

Geçmişin sokak satıcılarının çoğu yok artık. Kendine has duruşları ve aparatları, hilesizlikleri, güler yüzleri ile birer birer çekildiler hayatımızdan. Şimdi bazılarının taklitleri var. Özellikle muhafazakâr belediyelerin etkinliklerinde arzı endam eden fesli türedi macuncular. Ama taklit, esasın ruhunu yansıtmıyor.

Sokak satıcılarının, sokaklardan çekilmesini takiben, bakkalların süpermarketlere karşı mücadelesi başladı. Ama etkisiz kaldı. Gel de yakın zamanda yitirdiğimiz Ferhan Şensoy’u ve onun Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı temsilini hatırlama.

Sorumluları; sen, ben, o, biz, siz, onlar.

AVM’ler çıktı birer ikişer. Ve ahtapotun kolları gibi sardı ülkeyi. 

Yaklaşık 13 yıl önce 10 Mart 2008’de Cumhuriyet-Strateji’de “Sosyetik AVM”lerin götüreceklerine, yaratacakları tahribata dikkat çeken bir makalem yayınlanmıştı. 

O dönemde yazdıklarımı dinozorun satırları olarak görenler daha çok idi. Şimdi de varlar ama seyreldiler. AVM’ler ise birer birer enkaza dönüşmekteler.

Sokak satıcıları, bakkallar, manavlar, kasaplar derken, arastalar, çarşılar da birer birer kapanmaya yüz tuttu. Böylece, önce kendimizin, sonra sokakların, meydanların, yeşil alanların ve kentlerin ruhu öldü.

Artık ağaç gölgesinde serinlemek yerine AVM’lerin klimaları tercih edilir oldu.

Sorumluları; sen, ben, o, biz, siz, onlar

Ama yitirmedim umutlarımı. Toprağa düşmüş tohum gibi Gezi Direnişi ile başlayıp dalga dalga bu topraklara yayılan isyandan bu yana gelişen kıpırtılar umutlarımı tazeliyor.

Memleketteki gidişat, her şeye rağmen güzel günlerin habercisidir. Motorları maviliklere süreceğimiz günler yakın. 

Yeter ki, aydınlanmadan, emekten, bağımsızlıktan yana olanlar, Cumhuriyetimiz için omuz omuza halaya dursun…
Dostluk ve dayanışma dileklerimle.

Not: Yazıda kullandığım görselleri, Sayın Süha Senir’in web sayfasından 2013 yılında almış ve arşivlemiştim.