Medya, dev bir önyargı üretim tesisi gibi çalışır. Göç üzerinden bu önyargıları sıralamaya çalışacağım.

Beyin göçü değil, emek göçü

Milliyetçilik, aklın devre dışı bırakılmasıdır. Aklı devreden çıkaran her ideoloji gibi çok güçlüdür, çünkü zihinsel faaliyetleri kısıtlayan kolaycı önyargılar bütünüdür. İdeoloji kavramının izini sürerken Fransız düşüncesinde ve uzanan kollarında İngiltere’de önyargının önemli bir işaret olduğu kabul ediliyor. Alâeddin Şenel hocamızın ayak izlerini takip ettiğimizde ise dinin ve ırkçı (milliyetçi) ideolojinin kesişim noktaları olduğunu görüyoruz. Özetle, din ve milliyetçilik birbirlerini kesen güçlü ideolojik cereyanlar. Akıma kapılmamakta yarar var, bir kez bu akıma kapılanların beyinlerini işletebilmesi güç oluyor.

Çizgimizi bozmadan devam edelim. Kitle iletişim araçlarıyla zihinlerimize uzanan medya, milliyetçi dilin üretilmesinde biricik rol üstlenmektedir. Medya demek, kapitalist üretim ilişkileri demektir. Hiçbir şey ekonomik temelden bağımsız değildir. Bu yüzden kaba bir alt yapı ve üst yapı ayrıştırması ideolojiyi anlamakta büyük zorluklar çıkarmaktadır. Medya, dev bir önyargı üretim tesisi gibi çalışır. Göç üzerinden bu önyargıları sıralamaya çalışacağım. Türkiye, gerçekten bir beyin göçü mü yaşıyor? Yaşanan şey medya aracılığıyla bir beyin göçertme faaliyeti. Medya işçileri görünmez sınıf haline getiriyor ve yoksul emekçilerin yaşamı bilinmeyen bir tarihe kadar milliyetçi hezeyanların kalın örtüsü tarafından gizleniyor. Türkiye, derin bir kriz yaşıyor ve medya (sosyali ve gelenekseliyle) bu krizi kavramamızı zorlaştırıyor. Gerçeklerin silikleştiği yerde hurafeler hepimizi daha kötü hale getiriyor. Temel önyargıları sıralamaya çalışalım:

  • Türkiye, ciddi bir beyin göçüyle karşı karşıya (gerçekte çok ciddi bir emek göçü var).
  • Türkiye’den göç edenler yasalara saygılı ve asla mülteci değiller (gerçekte Almanya’ya başvuruda bulunan Türkiye kaynaklı göçte %200’lük bir artış var. Afgan ve Suriyeli mültecilerle yarışıyoruz).
  • Kimse ülkesini güle oynaya terk etmez (evet, siyasi temelli göç edenlerin yurtsever duyarlılıkları fazla olduğundan ülkelerini güle oynaya terk etmediklerini rahatlıkla varsayabiliriz. Ancak gerçekte ekonomik temelli göç eden sosyal medya kullanıcılarının biletli ve pasaportlu paylaşımlarına bakınca ülkeyi basbayağı güle oynaya terk ettikleri söylenebilir).

Medyanın göç alanında ürettiği önyargıları sonsuza kadar çoğaltabiliriz. Garip ve anlaşılmaz bir kibir yayıyor medya. Kibir gücünü milliyetçi hezeyanlardan alıyor. Oysa vize alamayan insanımızın sınırı geçmeye çalışırken çeşitli trajediler yaşadığını göremiyoruz. Bu yüzden erkek kuaförü 28 yaşındaki Hasan Karadağ’ın Almanya’ya gitmek isterken, Sırbistan’da bir ormanda donarak öldüğünü hiç fark edemiyoruz.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun uluslararası göç verileri incelendiğinde, yurt dışına göç eden kişi sayısı, 2019 yılında bir önceki yıla göre artış göstererek 330 bin 289 oldu. Göç eden nüfusun %54,6'sını erkekler, %45,4'ünü ise kadınlar oluşturdu. Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 84 bin 863'ünü T.C. vatandaşları, 245 bin 426'sını ise yabancı uyruklu nüfus oluşturdu.” Evet, ölüm riskine rağmen batıya göç sürüyor.1

2022 verilerinin daha yüksek olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Devrimcilerin ‘vatan kurtaran şaban’ pozisyonuna düşmemesi gerekiyor. Yurtseverlik konusunda Türkiye’de sorgulamaya tabi tutulacak en son ideolojik hat devrimcilerdir. Hatta ölçeği biraz daha genişletelim; Komünistlerin vatan haini olduğu safsatası, II. Dünya Savaşında yerle bir olmuştur. Fransa’da güçlü bir komünist hareket olmasaydı Nazilere karşı direniş hareketi kolay kolay örgütlenemezdi. Belki de bu yüzden ülkücüsüne, vatan kurtaran şabanına yöneltilemeyen sorular devrimcilere pervasızca yöneltilmekte.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin popüler ırkçı/faşist partisinin sosyal medya hesabından bir doktorun adı ve soyadı paylaşılarak açıkça suç işlendi. Doktorun Filistin’den gelerek, Türkiye’de iyi eğitim aldığı ve ülkemizde başarılı işler yapan biri olduğu yine sosyal medyada doktoru tanıdığını iddia eden biri tarafından paylaşıldı. Partinin paylaşımına elbette ırkçılıktır dedik. Dedik ama ‘ırkçılık’ kavramına karşı yeni bir politik söylem geliştirildi. Bu söylem solcuların bu alanda konuşmasını yasaklıyor. Liberaller bu kavramı (ırkçılık) çok aşındırmış, bundan dolayı kavramı kullanırken dikkatli olmalıymışız. Liberallerin ortaya çıkardığı tahribatla zaten mücadele ediyoruz ama onlar yüzünden buz gibi ırkçılara ırkçı diyemeyeceksek işimiz gerçekten zor. Milliyetçilik aklın iflası. Çünkü, çakma doktorların yaratacağı sağlık tehdidine kafa yoracağına, Filistin’den gelip ülkemizde doktor olan adamın ırkıyla kavga eden bir ahmaklıktır milliyetçilik.

Esas konumuza geri dönelim. Bu yazınının iddiasına göre, Türkiye’den bir beyin göçü yok ve bu kibirli milliyetçi dil, gerçekleri görmemize engel oluyor. Evet, Türkiye’den çıkan herkes ertesi gün Avrupa Atom Enerjisi Kurumunda atom mühendisi olarak işe başlıyor. Şaka bir yana göçün esas gerekçesi nedir? Bu soruya aşağıdaki grafikle yanıt vermek gerekiyor.

Dünya Bankası verilerine göre gıda enflasyonunda zirvedeki ilk 10 ülkeBelow ⬇️: the 10 countries with the highest food price inflation in the latest @WorldBank assessment. http://wrld.bg/O4l050M8v8Y --- https://twitter.com/WorldBank/status/1608870864933556225 Erişim Tarihi:01/01/2023

Pop müziğin top 10 listesini vermeye müptela medyamızın Dünya Bankası'nın gıda enflasyonu top 10 listesini verecek hali yok. Güzel ülkemiz Türkiye, Sri Lanka ve Ruanda’yı gıda enflasyonunda sollayıp geçiyor. İnsanları beyin göçü masallarıyla milliyetçi uykuya yatıranların gerçeklerle olan savaşı devam ediyor. Onlar gerçeklerle savaşıyorsa, bizler bu gerçekleri insanımızın gözüne sokmak zorundayız.

Aylar önce sosyal medyada Türkiye’den İrlanda’ya göç eden genç bir kadın söyledikleriyle gündem oldu. Türkiye’de hukuk bölümünden mezun olan bu genç kadın, İrlanda’da bisikletiyle ‘deliveroo’ şirketinde çalışıyor ve siparişleri müşterilerine taşıyordu. Kendisine uzatılan mikrofona, okuduğu işi yapmamanın bir öneminin olmadığını, İrlanda’da daha iyi para kazandığını (çarpan etkisi) ve ülkenin sokaklarında daha huzulu ve mutlu olduğunu söyledi. Evet, bu buz gibi gerçeğe rağmen ülkenin televizyonlarında beyin göçü teranesi hem de gençlere ezberletilerek tekrarlanmaya devam ediyor. Bu genç kadının sözleri aslında bize yalın bir gerçeği aktarıyor. Yine de saklı kalan bir gerçek daha var. Onu da ben tamamlamak isterim. Bu röportaj yapıldığı sırada ‘deliveroo’ emekçileri kitlesel bir eylem yapıyordu. Eylemin sebebi, bisikletiyle sipariş götüren arkadaşlarının bir araç tarafından ezilmesi ve bu yaşamdan koparılmasıydı. İrlanda’nın emekçileri, tıpkı Türkiye’deki yoldaşları gibi pedal çevirirken ya da gaza basarken yaşamını yitiriyordu. Hepsi temelde daha insanca yaşayabilmek için çabalıyordu...

Hukuk mezunu birinin yurt dışında daha zor denklik bulacağını düşünenlerin iç sesini duyar gibiyim. İsviçre’ye göç eden ve bir kebapçıda soğan soyan doktor, sizi emek göçüne ikna edebilir mi? Haberin başlığı her şeyi net bir biçimde özetliyor: ‘Doktorluğu Bırakıp İsviçre'de Kebapçıda Çalışmaya Başladı: “Soğan Soyuyorum Ama Daha Huzurluyum”.3

Ortada bir beyin göçü yok. Avrupa’nın ihtiyaç duyacağı beyin kapasitesi ortada. Kamusal sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe ve dev bir gökdelen gibi tozlar saçarak yıkılan sağlık sistemi ortada. Ayrıca bu sadece medya tarafından popüler olduğu için üzerine eğildiğimiz tek çalışma alanı. Yoksa siparişi zamanında taşıma derdiyle bisikletin-motorun üzerinde ölen emekçiyi görmezden gelemeyiz. Moda ve popüler kültür denen şey zaten medyanın milliyetçiliği büyütme araçları. Kültür, medya ve iletişim alanında çalışanlar bunun aptallığı büyütmek anlamına geldiğini çok iyi biliyor. Doğrudan yaşadığımız gerçeklere karşı yabancılaşıyorsak, aptallaştırılıyoruz demektir. Tüm bu gerçekler bize Avrupa’nın beyin gücüne değil, köle emek gücüne ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Avrupa’ya gelip kendi uzmanlık alanında iş bulmak ‘ırkçılığın’ hortladığı bir coğrafyada o kadar kolay değil. Bu tür başarı hikâyeleri ise kapitalizme olan imanımızı güçlendirmek için hazırlanmış reklamlardan başka bir şey değil.

İbretlik bir biçimde geleneksel medyadan yayılan kibirli-milliyetçi histerinin sokak röportajlarına kadar uzandığını görüyoruz. Ortada dev bir bilinç akışı-kanalı ya da bağı var. Sokağın cevval muhabirleri hükmetmişler, Türkler’den mülteci olmazmış. Bu efsanenin hangi yönüne bakıp gülelim. Tüm bu saçmalıkların devrimci mücadeleyi zehirlemesine izin veremeyiz. Zira, darbe yıllarından ve hatta öncesinden başlayan bir sürgün/göç hikâyemiz var. Böylesine geniş bir tecrübeye sahip siyasal hattımızdan utanmak yerine güç almalıyız. Bu güç, Türkiye’den göçün yüksek rakamlara ulaştığı bu günlerde bize eşsiz bir örgütlenme imkânı sunabilir. Tersi yönden ilerlersek eğer, medyanın ve onun ürettiği popüler kültürün yarattığı bir vatan kurtaran şabana dönüşürüz.

Avrupa genelinde Türkiye kaynaklı iltica istatistiklerinde inanılmaz bir artış var. Siyasal nedenli göçü bir kenara ayırırsak, ekonomik gerekçelerle bir ülkeye gelip tutunamayanların son çare olarak mülteciliğe başvurduklarını gözlemliyoruz. Bu yazı sapık milliyetçiliğin izinden gidip bu insanları yargılamayı hedeflemiyor. İnsanımız en zor koşullara katlansa bile ülkesine dönmek istemiyor. Hepsini toptan hain ilan edip işin içinden çıkmak en rahat yöntem. Biz, zor olana yönelelim. Türkiye’nin göç meselesinde medya kadim bir silahı işletiyor. Kafa ve kol emeği ayrımı. Göçün beyinsel yönüne eğiliyor ve bu sayede beyinleri göçertiyor. İşçi sınıfını kendi içinde bölen bu ayrımla mücadele etmek zorundayız. Silahı durmaksızın zihinlerimize ateşleyenler bizden dünyadaki tüm halklara düşman, vahşi ve bencil bir yaratık olmamızı bekliyor. Türkiye, büyük miktarda emek gücü kaybediyor ve bu güç kaybını başka ülkelerden gelen göçle ikame edebileceği yanılsamasında. Patronların gerçekliği ve rasyonalitesi, karşı tarafa milliyetçi akılsızlaşma olarak geçiyor. Dünya Bankası'nın yayınladığı gıda enflasyonu verileri bize tek bir göç olduğunu gösteriyor. Aç kalmamak ve daha iyi şartlarda yaşayabilmek için kendi refahını arayan emekçi kitlelerin göçünü. Aylar önce TikTok’tan diğer tüm sosyal ağlara yayılan bir video vardı. Fondaki müzik eşliğinde Meksika sınırını suyun içine bata çıka geçen ve hedef ülke ABD’ye varan gençlerin videosu. Genç adam o videoda “şebekenin en iyisi sensin” diye sesleniyordu. Mesaj yerine ulaştı mı ulaşmadı mı bilmiyorum. Muhtemelen genç adam mesajını ulaştırabildi. Bu mesaja yeni bir şekil vermek istiyorum. “Sen, patronlar sınıfının yarattığı en iyi şebekesin MEDYA.”