AKP’den kurtulunca bu pislikten kurtulmuş olmayacağız. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Patronları sendikalardan da temizlemek zorundayız.

‘Ankara Kuşu’ kanatlarında sendikacılık

Bu hafta 12 Eylül darbesinin 42’nci yıldönümüydü. Yazı için bilgisayar başına oturduğumda, darbenin işçi sınıfına, özellikle de sendikal alana uyguladığı şiddeti ele almaktı niyetim. Bugünkü hakim sendikal organizasyon 12 Eylül’ün mirası çünkü.

Tam o sırada önüme yandaşlığıyla meşhur bir sendikadaki koltuk kavgasının ortaya saçtığı yolsuzluk-arsızlık haberi düştü. Olay, sendika başkanının, kendisine rakip olan bir başka sendikacıyla ilgili kirli çamaşırları ortaya dökmesi için “Ankara Kuşu” isimli tivitır hesabına çuvalla para ödemesiydi.

Olayın ayrıntılarına geçmeden, sözünü ettiğim miras hakkında kısa bir özetle yetineceğim. 12 Eylül, sendikal hakların olabildiğince dar, sendikaların sermaye sınıfının kontrolü altında ve onun belirlediği sınırlar içinde kalmasını amaçladı. Bu yaklaşımın işçi iradesine, toplu sözleşmeye erişime ve grev hakkının kullanımına yönelik müdahaleyi içeren üç esası oldu. Bu üç esas, iktidarda ya da muhalefette olsun, tüm düzen partilerinin tereddütsüz işbirliği ile 42 yıldır yasal ve fiili olarak uygulamadadır. Bakmayın cuntacıların rütbelerini söktüklerine, işçilerin sendikal hakları söz konusu olduğunda hepsi Evren’in sıkı birer takipçisi oldu. Örnek arayan varsa, el değiştiren büyük şehir belediyelerindeki sendikal tercihlere nasıl müdahale edildiğine bakabilir.

12 Eylül’ün yarattığı ve bugüne kadar kesintisiz süren sendikal düzenin ayrıntıları bir başka yazı dizininin konusu olsun. Biz, aslında yukarıdaki özetin bir örneği sayılabilecek olan şu Ankara Kuşu olayına bakalım.

Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası var. Bu sendika AKP’li belediyelerin tamamına yakınında yetkili. Sendikanın genel kurulu yaklaşırken, aynı zamanda konfederasyon başkanı da olan genel başkan Mahmut Arslan’ın karşısına, aynı sendikanın genel başkanvekili Hüseyin Öz isimli bir başka sendikacı rakip olarak çıkmış. 1982 yılından bu yana –40 yıl ediyor- sendikanın merkez yöneticisi, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana ise –bu da 20 yıl ediyor- sendika başkanı olan Arslan, işçiler için daha yapacağı çook hizmetler olduğunu düşündüğünden olsa gerek, rakibini alt etmek için harekete geçmeye karar vermiş ve daha önce sendikanın kasasından para aktardığı “Ankara Kuşu” isimli sosyal medya hesabından rakibinin mal varlığı ile ilgili yayın yaptırmış.

Söylemeden geçmemeliyim, Başkan Arslan, başlarken sözünü ettiğim sendikal alandaki 12 Eylül sürekliliğinin en hakiki kanıtıdır. Darbe sonrası başlayan yöneticilik, AKP iktidarı sonrası kesintisiz başkanlık, yarım yüzyıla dayanan profesyonel sendikacılık… Bu performans herhangi bir beceri gerektirmiyor. Sendika seçme iradesi elinden alınan işçinin sendikacı seçme iradesi de olmaz. Sonuç, patron kimse sendikacı onun belirlediği kişidir ve Arslan onlardan biridir.

Olayın ifşası da başka bir skandal aslında. Başkan Arslan’a rakip olan sendikacı Öz, adaylığını Ankara’da bir otelde “aday tanıtım toplantısı” düzenleyerek duyuruyor. Basın mensupları, konuklar falan çağrılmış, başka kimler var salonda bilemiyorum fakat böylesine ilk kez tanık oluyorum. Gerçi bu tip sendikacılar için oteller önemlidir. O otellerde toplanan genel kurullardan birinde dansöz oynattıkları bile olmuştur. Bizimki aday tanıtım toplantısı düzenlemiş, çok mudur?

Bu toplantıda adaylığını açıklayan Öz’ün de “sendikacılık kariyeri”, karşısına aday olduğu başkan Arslan’dan eksik değil. Kendisi esasen bir “serbest avukat”. 1995 yılında şu anda yöneticisi olduğu Hizmet-İş Sendikası’nda hukuk müşaviri olarak çalışmaya başlamış. AKP iktidara geldiğinde kapağı partiye atmış, Çankaya Belediye Meclisi’nde grup başkan vekili olmuş. İHH, Deniz Feneri, Hakyol Vakfı gibi gerici örgütlerde yöneticilik yapmış. 2011’de Hak-İş’in ardından, konfederasyona bağlı pek çok sendikanın hukuk müşavirliği işlerini yapmaya başlamış. Anlayacağınız bu sendika “müşavirliği” işinden epey kazanmış. 2013 yılında, çalıştığı sendikanın yöneticisi olmuş. Şimdi de genel başkanlığa aday olmuş. Bu da benzer bir süreklilik örneği.

Başkan adayı Öz, aday tanıtım toplantısında “artık söylemenin zamanı geldi” diyerek konuşuyor ve mevcut başkan Arslan’ın talebi ile sendikanın kasasından Ankara Kuşu isimli sosyal medya hesabına 50 bin avro -1milyon lira kadar ediyor- aktardı diyor. Konuşmayı videodan izliyoruz. Kendisi itiraz etmiş. Ama engel olamamış.

Başkan adayı Öz, işçinin parasını, hem de öyle üç beş kuruş da değil, 1 milyon lirasını kim bilir hangi manipülasyonlar için kullandırılacak bir tivitır hesabına aktarılmasına kendi adaylığını açıklayana kadar ses çıkarmamış, onca zaman susmuş ve şimdi konuşmaya karar vermiş. İtiraz etmiş ama daha ne yapsın değil mi?

Ne derler? Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş.

Ankara Kuşu hesabının sahibi olduğu iddia edilen kişinin, AKP Erzurum milletvekilinin adının karıştığı yolsuzluk olayında tutuklanan Ünsal Ban’ın evinde birlikte gözaltına alındığını da buraya not edelim.

12 Eylül sonrası patronların kurduğu hakim sendikal düzen bu. İşçi sınıfına karşı yapılmış, sürekliliği olan, sınıfsal mantığı bulunan bir karşı devrim.

AKP’den kurtulunca bu pislikten kurtulmuş olmayacağız. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Patronları sendikalardan da temizlemek zorundayız.