Kreş hakkı: Çocuklara kim bakacak?

Kamusal hizmet olması gereken çocuk bakımı, her geçen gün maliyeti artan bir hizmete dönüşüp, doğum izni biten kadını çalışma yaşamına dönmekle evde çocuk bakmak arasında bir seçim yapmaya zorluyor.

Filiz Acar*

“Kadının sevgi ve annelik hakkı, onu erkeğe ekonomik bağımlılığa sürüklememelidir.”1

İktidar her fırsatta geleneksel kabuller ve dini referanslarla kadının tanımını yapıyor, çocuk istemeyen kadının doğasına aykırı davrandığını, eksik olduğunu söylüyor; kadınlara kadınlıkla ilgili tavsiyelerde bulunuyor, kaç çocuk yapması gerektiğini söyleyip çocuk siparişi veriyor. En az 3 çocuk isteyenler, konu çocuk bakımı olduğunda, dinci gerici politikalarla kadını yeniden kutsal anne rolüne sıkıştırıyor, çocuk bakımıyla ilgili tüm sorumluluğu anneye bırakıp ortadan kayboluyor. 

Çocuk siparişi verenlerin derdi çocuk sevgisi değil, çocuklara sadece anneler bakabileceği için kadınları evlere göndermeye çalışmıyorlar. İktidar, sermayenin çıkarları doğrultusunda eşitsizliğin ve sömürünün devamını sağlamak adına kadın emeğini değersizleştiriyor, kadını, işsizliğin sebebi olarak gösterip evde çocuk bakmaya gönderiyor, iş hayatından koparıp yoksulluğa mahkum ediyor. Çocuk işçilik, devlet eliyle yasallaştırılıyor, yoksul çocuklar eğitimden ve sosyal yaşamdan koparılıp, kölelik şartlarında güvencesiz bir yaşama sürükleniyor. Okullarda olması gereken çocuklar, MESEM ile izbe işyerlerinde güvencesiz koşullarda çalışırken hayatlarını kaybediyorlar. Çocuk bakımı için bütçe ayıramayan yoksul aileler, çocuklarını tarikatlara, sıbyan mekteplerine emanet etmek zorunda kalıyor. İktidarın desteği ile tarikat ve cemaatlere bağlı Kuran kurslarının, sıbyan mekteplerinin sayısı yoksul mahallelerde hızla artarken; gericilik yayılıyor. Erken yaşlarda başlayan dini eğitim bir yanda, çocuğa yönelik her türlü istismar diğer yanda, çocukların rüyalarını kabusa çeviriyor; korku, endişe ve bitmek bilmeyen bir suçluluk duygusu ile yaşamalarına neden oluyor. 

Çocuk bakımı, kadının çalışma yaşamına ve toplumsal yaşama katılabilmesinin dolayısıyla özgürleşebilmesinin, eşit bir yurttaş olabilmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Kadının doğuştan getirdiği hiçbir özelliği, kadını çocuk bakımına ve ev işlerine yatkın yapmaz. Bu, daha fazla kâr uğruna yükümlülüklerini yerine getirmek istemeyen patronların ve her koşulda patron çıkarlarını koruyup kollayan iktidarların, dinci gericiliği de yanlarına alarak uydurdukları bir yalandır. Toplumun geleceği olan çocukların sağlıklı ve eğitimli bireyler olarak toplumsal hayata katılabilmeleri her iki ebeveynin ve aynı zamanda devlet ile toplumun yükümlülüğünde olmak zorundadır. 

Yasal gereklilikler ve denetimi

Sorunlu bir yasa olmasına rağmen, yasaya göre, yaşı ve medeni durumuna bakılmazksızın,150’den fazla kadın çalışana sahip şirketlerin kreş açma zorunluluğu var fakat uygulamada kreşi olan şirket göremediğimiz gibi, devletin bunu denetlediğini de göremiyoruz.2 Yasa sorunlu çünkü hem 150 kadın çalıştıran şirket sayısı az, hem de bilinçli olarak kreş açmamak adına, kadın çalışan sayısının belli bir düzeyde tutulmasına sebebiyet verebilir ki bu durum zaten yüksek olan kadın işsizliğinin artmasında rol oynar. Diğer yandan yasa koyucunun çocuk bakımını, babayı hesaba katmadan, kadına ait görmeye devam etmesi, kreş yükümlülüğü için kriteri kadın çalışan sayısı üzerinden belirlemesi de sorunlu bir bakıştır. İlgili yasanın işvereni kreş açmaya zorlamadığı gibi devlete de herhangi bir yükümlülük vermediğini, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ise sadece özel kreş ve gündüz bakım evlerinin nasıl açılabileceği, ücretsiz kreş yardımından kimlerin faydalanabileceği gibi konularda yönetmelikler hazırlamakla yetindiğini görüyoruz.3

Kamu kurum ve kuruluşlarına baktığımızda ise, çalışanların 0-6 yaş aralığında toplamda en az 50 çocuğunun bulunması halinde kreş açılabiliyor. Fakat kamu kuruluşlarının açacağı kreşler için de bir zorunluluk bulunmadığından dolayı kamuda kreş sayısının arttırılması bir yana, çocuk bakımına bile kâr odaklı bakan iktidar ve yerel yönetimler, kreşleri verimsizlik bahanesiyle kapatıyorlar. 2008 yılında yaklaşık 500 olan kamu kurumu kreş sayısı, 2016 yılında 56'ya kadar gerilemiş durumda.4 

Dinci gericilikte iktidarla yarışan, belediyeciliği rant kapısı olarak gören muhalif belediyelerde de durum farklı değil. Kreş ve gündüz bakım evleri sadece seçim vaadi olarak kullanılıyor. Seçim öncesinde yeni kreş ve gündüz bakım evleri açacaklarını söyleyenlerin seçimden sonra bırakın yeni kreşler açmayı var olanları da kapattıklarını görüyoruz. İstanbul’un en büyük bütçelerinden birine sahip olan Şişli Belediyesi’nin 2019 yılında 10 kreşi varken bugün belediyeye ait kreş sayısı sadece 8. Bölgede yaşayan 0-4 yaş arasındaki 10 bin 512 çocuğa karşılık belediyeye ait kreşler sadece 650 çocuğa hizmet verebiliyor.  Belediye kreşlerinin hizmet verebildiği çocuklar da ağırlıklı olarak belediye çalışanlarının çocukları. Sınırlı kontenjana sahip olan belediye kreşlerine çocuğunuzu yazdırabilmek için ya nüfuzlu tanıdıklarınızın olması ya da şansınızın olması gerekiyor!5

Bir diğer örnek de, seçim öncesi 10 yeni kreş açma sözü veren, seçim sonrasında ise sözünü tutmayıp sadece 3 kreş açmakla yetinen Kartal Belediyesi. Kartal Belediyesi kreş sözünü tutmayınca, Kartal Kadın Dayanışma Komitesi (KDK) kreş talebiyle bir imza kampanyası başlatmış, belediye, kadınların kreş talebine yüzde 100 zam ile cevap verip, personel harici çocuk bakım hizmetini bin 500TL’den 3 bin TL’ye çıkarmıştı. KDK’li kadınlar, zam haberi üzerine belediyelerin çocuklara kâr kapısı olarak bakmasının kabul edilemeyeceğini ve mücadeleye devam edeceklerini açıklamışlardı. Özetle, belediyeleri de şirket gibi kâr odaklı yöneten, rant odaklı muhalefetin de iktidardan pek bir farkı yok.6 Çocuklarımızın bakımı için ne tanıdık peşinde koşmaya ne de şansa ihtiyacımız var. Belediyeler rant kapısı değil halka hizmet kapısıdır.

Kadın işsizliği ve yoksulluğunda çocuk bakımının rolü

Kadınlar günümüzde hâlâ eşit işe eşit ücret alamıyor. 2022 yılı kazanç yapısı istatistik verilerine göre, ortalama brüt kazanç erkeklerde 147 bin 446 TL iken kadınlarda 138 bin 366 TL.7 Üstelik bu sadece ülkemizdeki emekçi kadınların değil tüm dünyadaki emekçi kadınların ortak sorunu. Avrupa Birliği yaptığı bir çalışma ile ücretlerin ancak 2086 yılında eşitleneceğini belirtiyor fakat gerçekler bu veriyi doğrulamıyor. Norveç, Danimarka ve Portekiz gibi ülkeler dahil birçok ülkede cinsiyete bağlı maaş farklarında makasın açılmaya devam ettiği görülürken, sömürü ve eşitsizliğin esas olduğu bir düzende, 2086 yılının hayal olması da şaşırtıcı olmayacaktır.8

Kadının henüz iş görüşmesinde anne olup olmak istememesi üzerinden ayrımcılığa uğraması, kadını iş arama süresini uzatmayıp bir an önce çalışmaya başlayabilmek için daha düşük ücretleri, daha kötü çalışma koşullarını kabullenmeye itiyor. Şirketler küçülmeye gittiğinde ya da herhangi bir sorun yaşandığında ilk olarak hamile ya da doğum izninde olan kadınlardan vazgeçiyor. Geçtiğimiz Ocak ayında Demirören Medya’da çalışan bir kadın hamile kaldığı için önce istifa etmeye zorlandı, sonrasında sözleşmesi haksız yere feshedildi.9 Pandemi döneminde de örneklerini çokça görmüştük, hamile ya da doğum izninde olan birçok kadın ya ücretsiz izne çıkarıldı ya da işten kovuldu. İşten kovulmadığı durumda da, çocuğa kim bakacak sorunu kadının işten ayrılmasına neden oldu. 

İktidarın da belediyelerin de çocuk bakımından elini eteğini çekip çocuk bakımını tamamen kadının üstüne yıkması, kadın işsizliği ve yoksulluğunun en önemli sebeplerinden biri. Belediyelerin açtığı kreşler yetersiz, işyerlerinde kreş yok, devlet denetleme görevini bile yerine getirmiyor hatta özel sektörü kreş ve gündüz bakım evi açması için teşvik ediyor, özel sektöre kolaylıklar sağlıyor. Yukarıda da bahsetmiştik, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yalnızca özel kreşleri denetleyen bir mekanizma durumunda. Kamusal bir hizmet olması gereken çocuk bakımı, her geçen gün maliyeti artan bir hizmete dönüşüp, doğum izni biten kadını çalışma yaşamına dönmekle evde çocuk bakmak arasında bir seçim yapmaya zorluyor. Çocuk bakım ücretleri karşılanamadığında, çocuğa bakması için önce aile büyükleri yoklanıyor, aile büyüklerinden sonuç alınamazsa, ücreti erkeğe göre düşük olan kadın, iş hayatından vazgeçmek ya da çalışma yaşamına ara vermek zorunda kalıyor. Burada aile büyükleriyle ilgili bir parantez açmak da gerekiyor çünkü çocuğa bakması beklenen, kimi zaman yaşadığı şehirden, evinden ayrılmak zorunda kalan aile büyükleri, ilerleyen yaşlarına rağmen yine kadınlar. Doğum izni süresince kadınlar, zam ve prim gibi haklardan muaf tutulduğu ya da sembolik olarak faydalandığı için, bu durum, kadının ücretinin reel olarak düşmesi anlamına geliyor, kadın çocuk sahibi olduğu için yoksullaşmaya devam ediyor. 

Kadına 'kazandığın ancak kreş ya da bakıcı ücretini karşılayacak, sana bir şey kalmayacak, o zaman iş hayatına dönüp yorulma, otur evinde çocuğuna bak' deniliyor. Evet kabul ediyoruz, iş hayatı yorucu, kreşler pahalı, kadınların gelirleri düşük. Fakat kurtuluşu sağlayacak olan eve kapanıp erkeğe bağımlı bir hayat sürmek değil; eşit işe eşit ücret için, ücretsiz kreş için, insanca çalışma ve yaşam koşulları için mücadele etmek.

Kadının çocuk bakımı için iş yaşamından kopmasında elbette dinci gerici politikalar, geleneksel aile ve kutsal anne kavramlarının da payı var ve bu zırvalar, çocuğa sadece annenin bakabileceğini, annenin en önemli görevinin çocuk bakımı olduğunu söylüyor. Oysa kadın, kadın olduğu için çocuk bakımına yatkın olmadığı gibi anne olmak zorunda da değil. Dinci gerici politikalar ve kutsal aile palavraları kadının ekonomik soruna, eşitsizliğe odaklanıp hak talep etmesini engelleme; değiştirebileceklerini fıtrat olarak yutturma çabasından ibaret. Biricik amacı kârını arttırmak olan sermaye işte böyle dinci gericilikle kol kola geziyor. Bakmayın Cumhuriyet Bayramı’nda çektikleri duygusal videolara, laiklikle ilgili ahkam kesmelerine. Özetle kadın yoksulluğunu da, kadına dair herhangi bir sorunu da laiklikten bağımsız düşünmek olanaksızdır ve laiklik kadının özgürleşmesi yolunda olmazsa olmaz bir mücadele başlığıdır.

Sosyalizmde çocuk bakımı ve kadın 

Kamusal alanın piyasaya terkedilmesi; eğitim, sağlık, çocuk bakımı gibi temel hizmetlerin özel sektöre devredilip her geçen gün maliyeti artan, ücretli birer hizmet haline gelmeleri sadece ülkemize özgü bir durum değil, kapitalist ülkelerin tümünde benzer bir seyir yaşanıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırma; İngiltere'de 2 yaşın altındaki çocuklara yönelik tam zamanlı kreş bakımının, ebeveyn ücretinin yaklaşık yüzde 63'üne denk geldiğini gösteriyor. 10

Çocuk bakımı, kapitalist ülkelerde piyasalaşarak kadını çalışma yaşamına katılmak ya da evde çocuk bakmak arasında bir seçime zorluyor, yoksullaştırıyor, eve hapsedip erkeğe bağımlı kılıyor. Peki sosyalizmde kadın ve çocuk bakımı ne anlama geliyor? Baştan söyleyelim, bugün dünyanın örnek gösterilen kapitalist ülkeleri dahil olmak üzere hiçbir ülke, kadınların konumu açısından geçmişte Sovyetler Birliği’ndeki ve bugünün Sosyalist Küba’sındaki seviyeye ulaşamamıştır. Reel örnekler ile konuyu somutlaştırmak yerinde olacaktır.

Sovyet Rusya kadın sorununu, çözülmesi gereken en acil sorunlardan biri olarak görür, kadını annelik kıskacından kurtararak özgürleştirmek ve çocuk bakım işini toplumsallaştırmak için zaman kaybetmeden adımlar atar. Devrimin henüz ilk günlerinde, kadın emeği ve annenin korunmasına yönelik kararnameyi ve hemen ardından evlilik ve aile ilişkileri ile ilgili kararnameyi ilan eder. Böylece kadın ve erkeğin konumunu yasalarla eşitler, velayeti hem anne hem baba için tanır, evlilikte kadına özgür soyadı hakkı verir. Sosyalist devlet ve toplum çocukların vasisi ve koruyucusudur.11 Kadının yerini ev, işini çocuk bakımı olarak tanımlayan burjuva anlayış karşısında sosyalizm, kadına gerekli toplumsal değeri verirken kadını annelik hapsinden kurtarır, kadına yıkılmış olan ev işleri ve çocuk bakımı; açılan kamu aşevleri, merkezi çamaşırhaneler, çocuk yuvaları ile toplumsallaştırılır. 1929 yılında okul öncesi eğitim gören çocukların sayısı 838 bin iken, 1933 yılında bu sayı 5 milyon 917 bine yükselir. Çarlık Rusyası’nda toplam 14 kreşte 550 çocuk hizmet alırken, 1932 yılında ülkedeki çocukların yüzde 58,7'si kreşe gidebilir durumdadır.12

Çocuk bakımı ve ev işlerinin yarattığı yükün omuzlarından alınıp toplumsallaştırılmasıyla kadın, iş yaşamına katılır, ilgi alanlarıyla uğraşıp kendini gerçekleştirebileceği zamana sahip olur, çocuğu ile verimli ve keyifli zaman geçirir.

Ekim Devrimi’ne benzer biçimde Küba’da da devrimin hemen ardından kadın istihdamını arttırmak, kadını çocuk bakımı ve ev içi işlerin yükünden kurtarmak, kadını özgürleştirmek için kollar sıvanır. 1974 yılında, Annelik Yasası ile, kadınların ücretli doğum izni ve doğum sonrası işe geri dönüşleri güvence altına alınır. 1975 yılında Aile Kanunu onaylanır ve bu kanun ile çocuk ve ev işleri dahil olmak üzere kadın ve erkek evlilik kurumunun her alanında eşit hak ve sorumluluklara sahip kılınır.13 Kreşlerin sayısı arttırılır, kreş kapasitesinin yeterli olmadığı kırsal bölgelerde çocuk bakımının ebeveynler tarafından rotasyon usulü üstlenildiği gerilla bakım evleri kurulur. 1976 yılına gelindiğinde kabul edilen yeni Küba Cumhuriyeti Anayasası ile kadınların ülkenin kalkınmasına tam katılımını sağlamak için erkeklerle aynı fırsat ve olanaklara sahip olmaları, devlet güvencesi altına alınır.14 Bugün ülkede, gelişimsel açıdan çok önemli olan erken çocukluk dönemi yani 6 yaş altı çocukların yüzde 99,5’i erken çocukluk eğitim programına dahildir.15Küba’da ambargonun yarattığı ekonomik zorluklar ve geçmişten kalan geleneksel miras nedeniyle hâlâ çocuk bakımı ve ev işlerinde kadınlar daha fazla rol oynarken, devrimin kazanımlarına sahip çıkan Kübalı kadınlar, daha fazla kazanım için mücadeleden vazgeçmeyerek mücadeleleri ve kazanımları ile kapitalist ülkelerdeki kadınlara örnek olmaya devam ediyorlar. 

Kreş hakkı ve mücadele

Kadının tam olarak özgürleşmesi; çocukların sağlıklı ve eğitimli bireyler olarak topluma katılabilmeleri, geleceğe güvenle ve umutla bakabilmeleri ancak sosyalizmle mümkün olacaktır. Fakat bir yanda emekçi kadınların en acil ihtiyaçlarının karşılanması diğer yandan çocuklarımızın geleceği için bugün ücretsiz kreş ve gündüz bakım evleri için mücadele şarttır. 

Kadınlar çocuğuna kimin bakacağını, kreş ücretini nasıl karşılayacağını, çocuğunun nasıl bir eğitim alacağını, çalışırken çocuğunu nasıl emzireceğini, hamileyken ya da doğum iznindeyken işten kovulup kovulmayacağını düşünmek istemiyor. Kadınlar, çalışmak ve üretmek; çocuklarıyla, işten vakit buldukça yorgun argın değil, verimli ve keyifli zaman geçirmek istiyor. 

Kadınların ve çocukların yoksulluk içinde eve hapsolmamaları; kadınların istihdama katılıp özgürleşme ve eşitlik yolunda ilerleyebilmeleri, çocukların yaşıtlarıyla sosyalleşip iyi bir eğitim alabilmeleri için, her çocuğa ücretsiz kreş hakkı vazgeçilmezdir.  

* Kurtuluş Kadın Dayanışma Komitesi üyesi