Emperyalistler, çeteler ve uyuşturucu

"Uyuşturucuyla ve uyuşturucu kültürüyle barışmak, emperyalizmle ve onun cihatçı çeteleriyle uzlaşmak anlamına gelmektedir."

Nergis Hancı

Gençler arasında uyuşturucunun en yaygın olduğu yerlere baktığımızda yoksul mahallelerin ilk sıralarda olduğunu görüyoruz.

Uyuşturucunun bu mahallelerdeki kullanım biçimi çoğumuza, o mahallelerden birinde oturuyor olsak bile, oldukça uzak geliyor ve ancak karşımıza gözleri kaymış, elinde bıçakla bizden para isteyen bir akranımız dikildiğinde hayatımıza dokunuyor. Oysaki, bu başlığı incelediğimizde, sermaye sınıfının uyuşturucuyla ilişkisine dair çarpıcı gerçeklerle karşılaşıyoruz.

Uyuşturucu ile ilgili veri bulmak güç…

Türkiye’nin, uyuşturucu kaçakçılarının Avrupa’daki merkezlere erişmek için kullandığı ana yollardan biri üzerinde olduğu, Ortadoğu ve Avrupa arasındaki bağlantıyı sağladığı biliniyor. Ayrıca, Türkiye bir üretim sahası ve pazar olarak da önemsiz değil.1

Bazen gazetelerin üçüncü sayfalarından ya da bugünlerde kişisel prestijini artırmak için İçişleri Bakanı’nın sosyal medya hesaplarından yüklü miktarda uyuşturucunun polis operasyonlarıyla ele geçirildiğini öğrenmek mümkün olsa da, kamuoyuna meselenin toplumsal boyutunu ele alan detaylı araştırmalar sunulmuyor.

Son 15-20 yıldır üretim ve kullanım eğilimleri nasıl değişmektedir? Uyuşturucunun dünya ekonomisi içindeki payı nedir? Bu sorulara açık seçik yanıtlar bulmak zor. Zorluğun bir kısmı bu faaliyetin illegal niteliğinden kaynaklanmakla birlikte, bir kısmı da uluslararası sermayenin kendini devlet eliyle koruması ve bilim çevrelerinin göreli ilgisizliğinden kaynaklanıyor.

Peki milyon dolarlık bir pazarın, kimi zaman petrolden bile daha değerli ve pahalı olan sevkiyatların geçiş noktasını oluşturan ülkemizde uyuşturucu kartellerinin, devlet ve polisle iş birliği yapmadan bu kadar büyük bir tezgahın altından kalkmaları mümkün mü? Hiç sanmıyoruz.2

Uyuşturucu kimi ilçelerimizde alkollü içki bulmaktan daha kolay. Buralarda madde kullanımı son derece yaygın ve satış açıktan yapılıyor. Herkesin bildiği bu durumdan polisin ve devlet kurumlarının haberinin olmadığına inanmak ise saflık olur.

Öte yandan, çıplak gözle görülen gerçekler dahi uyuşturucunun bir siyasal enstrüman olarak sermaye sınıfı tarafından nasıl ve ne ölçekte kullanıldığını ortaya koyuyor.  

Kitle imha silahı: Uyuşturucu

2022 yılında yayınlanan Dünya Uyuşturucu Raporu'na göre opiyat talebinin %80'i Afganistan'dan karşılanıyordu. Taliban'ın 2022'de afyon ekimini kısıtlaması ile bu sayı oldukça düşse de bu kez de metamfetamin üretimindeki artış dikkat çekiyor. 2017-2021 arasında Afganistan'da yakalanan metamfetaminin 12 kat arttığı biliniyor.3 Bununla birlikte, ABD'nin de, Taliban'ın da Afganistan'da uyuşturucudan gelir elde ettiği bilinen bir gerçek.

Dünyada yaşanan savaşlar, ekonomik ve siyasal krizlerin bir yerinde mutlaka uyuşturucunun da bir biçimde yer aldığını görüyoruz.4

İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudileri katleden Nazilerin uyuşturucu kullandığı, Afganistan'da yaşananların unutturulması için sonrasında uyuşturucunun yaygınlaştığı ve ülkenin uyuşturucu ile kendine gelmeye çalıştığını, Meksika örneğinde olduğu gibi neo-liberal politikalarla tarımı ve ekonomisi çöken ülkelerin çözümü uyuşturucuda bulduğunu biliyoruz. Bu örnekler dünyanın her yerinde mevcut ve artırılabilir.

Çeşitli coğrafyalar üzerinde, hatta kimi zaman bazı mahallelerde, hegemonya kurmak isteyen kimi siyasi hareketlerin, devlet ve kontrgerilla güçlerinin hem gelir kaynağı olarak, hem de toplumun yoksul kesimlerini kontrol altında tutmak için uyuşturucuyu etkin bir şekilde kullandığı sır değil.5

Uyuşturucuyu yaygınlaştırarak ve dağıtımını kontrol altına alarak egemenlik kuran siyasi hareketler açık ki kitlelerin siyasal varlığının ve yaratıcı enerjisinin imha edilmesine ve yozlaşmaya hizmet ediyorlar. Bazen de, uyuşturucuyu insanlara insanca olmayan şeyler yaptırmak için kullanıyorlar.

Uyuşturucu üzerinden nasıl bir mekanizma kuruluyor?

Cihatçı çetelerle uyuşturucunun bağlantısı, emperyalistlerin ve kaynakların paylaşımı için gerçekleşen savaşlarda kullandıkları gerici güçlerin başvurdukları kirli yöntemlere ilişkin çarpıcı örnekler sunuyor.

Ortadoğu’nun ve hatta Avrupa’nın yoksul semtlerinde ve göçmen mahallelerinde kurulan düzenek şu şekilde işliyor:

Ortadoğu’da cihatçı çetelerin kontrolündeki bölgelerde üretilen uyuşturucu emperyalist devletler ve bunların istihbarat örgütleriyle koordineli çalışan büyük uyuşturucu kartelleri tarafından satın alınarak, Avrupa’nın ve Asya’nın dört bir yanına taşınıyor. Buralarda uyuşturucu kimi büyük çetelerin eline geçiyor ve mahallelerdeki küçük çetelere kadar uzanıyor.

Mahallelerde egemenlik kuran ve özellikle okul önlerini mesken tutan bu çeteler, mahalle gençliğinin uyuşturucu bataklığına sürüklenmesinde en ön planda duran aktörler oluyorlar. Uyuşturucuya alışan yoksul ailelerin çocukları giderek kendilerini bir girdabın içerisinde buluyorlar. Artan bağımlılık ve maddeyi edinebilmek için gereken para uğruna işledikleri suçlar ise bu gençlerin hayatına bir karabasan gibi çöküyor. Bu noktada, güçlü ilişkileri ve finansal kaynaklarıyla, zaten uyuşturucu satıcılarıyla Polis Teşkilatı üzerinden bağlantı içinde olan dinci örgütler devreye giriyorlar.

Uyuşturucu girdabındaki gençlerin çaresizliğinden yararlanarak, sundukları maddi olanaklar ve sosyal ağ ile onları tarikat örgütlenmelerine yöneltiyorlar. Tarikat ve cemaatler içerisinde yeniden “kendini bulan” ve hem maddi olarak hem de manen “kurtulan” lümpen gençler, konjonktüre bağlı olarak bazı dönemler “İslam ordusunun birer neferi” haline getiriliyorlar.6

Yani cihatçı çeteler bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Hem kontrollerindeki bölgede yetiştirdikleri uyuşturucunun satışından büyük paralar kazanıyorlar, hem de devletin gözetiminde yoksul mahallelerde kurulan bu kirli tezgahla emekçi çocuklarını daha önce IŞİD örneğinde olduğu gibi ABD ve AB’nin icazetinde sürdürülen cihatçı savaşlara sürükleyebiliyorlar.

Küresel cihat ve uyuşturucu

Cihatçı çetelerin, uyuşturucu trafiğine sadece başlangıç noktasında, yani üretimde değil, farklı noktalarda da dahil oldukları biliniyor.7 Hatta bazı hücrelerinin uyuşturucuyu doğrudan bir örgütlenme aracı olarak kullandıklarına ilişkin çarpıcı bilgiler geçtiğimiz yıllarda basına yansımıştı.8

İlginç bir nokta, emperyalizmin cihatçı çeteleri parmağında oynattığı bir düzlemin de uyuşturucu trafiğinin kendisi olması. Petrol satışıyla birlikte, bu örgütler açısından büyük bir finansal kaynak olan uyuşturucu kaçakçılığı, çeşitli istihbarat örgütlerinin ve devlet kurumlarının tam gözetiminde gerçekleşiyor.

Bu cihatçı çeteler, uyuşturucu trafiğine dokundukları her noktada, istihbarat servisleriyle ve emniyet teşkilatlarıyla da ilişkiye geçiyorlar. Savaşı sürdürmek için silah satın almak, propaganda araçları üretmek9, dünyanın her yerinden cihatçıları Ortadoğu’ya taşımak ve daha pek çok başlıkta ihtiyaç duydukları başlıca finansal kaynaklar, doğrudan emperyalistlerin avucunda olan bu örgütler emperyalizmin tam anlamıyla avucunun içine alınmış oluyor.

Varlığı, Ortadoğu’daki kurtlar sofrasında cephanesiz ve askersiz kalmakla, emperyalist-kapitalist sistemin bir dişlisi haline gelmek arasında ikincisinden yana tercih yapmasına bağlı olan bu örgütler, halklara karşı işlenen suçların faili konumundalar. Bu anlamda uyuşturucu, küresel cihadın hem finansmanını sağlaması, hem militan ihtiyacını kapitalizmin yoksulluğa ittiği kitleler içerisinden kazanması, hem de emperyalizmin bu örgütler üzerinde kurduğu kontrol mekanizmaları bağlamında önemli bir noktada duruyor.

Uyuşturucuya karşı mücadele devrimcilerin görevidir

Yukarıda açıklandığı üzere, uyuşturucuyla ve uyuşturucu kültürüyle barışmak, emperyalizmle ve onun cihatçı çeteleriyle uzlaşmak anlamına gelmektedir.

Uyuşturucu kullanımının serbestleşmesi, uyuşturucu üzerindeki yasakların kaldırılarak, satışının legalleştirilmesi talebi bu açıdan da değerlendirilmelidir. Kimileri tarafından, bunun uyuşturucu trafiğinden ve uyuşturucu üzerinden elde edilen kârdan karanlık güçlerin ellerini çekmesini sağlayacağını iddia ediyorlar. Oysa emperyalist-kapitalist sistemin eğilimleri, hareket yasaları ve tarihsel deneyim, uyuşturucunun legalleştirilmesinin sadece uyuşturucu kullanımının meşruluğunu artıracağı ve illegal satışın bu karanlık güçler tarafından daha rahat ve daha yaygın sürdürülmesinin zeminini oluşturacağı öngörüsünde bulunabilmemizi sağlıyor.

Düzenin, kendisiyle en yoğun çelişki içerisinde bulunan yoksul mahallelerindeki devrimci potansiyeli kötürümleştirmek için etkili bir şekilde sahaya sürdüğü, kriz dönemlerinde ekonomik ve siyasi amaçlarla daha yoğun kullandığı bir araçtan vazgeçeceğini düşünmek için nedenimiz yok.

İşçi sınıfının saflarını bozmak için teşvik edilen bu maddelerin tüketiminden emekçi halkın hiçbir kazancı bulunmuyor. Öte yandan, kapitalizm ve bekçileri bundan her türlü çıkarı elde ediyorlar.

Halkı ve gençliği uyuşturucuya karşı örgütlemek, bu yüzden sosyalist devrim mücadelesinin ayrılmaz bir parçası ve etrafından dolaşılamayacak bir görev.