‘Cumhurbaşkanına hakaret suçunun meşruluğu yoktur'

soL yazarı ve eski Anayasa Raportörü Ali Rıza Aydın, Sedef Kabaş’ın tutuklanmasına dair görüşlerini aktardı. Aydın meşruluğu olmayan bu suç için tutuklamanın da hukuksal ilkelere uymadığını vurguladı.

İsmail Sarp Aykurt

“Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla hakkında soruşturma açılan ve gözaltına alınan gazeteci Sedef Kabaş için tutuklama kararı verilmişti.

“Cumhurbaşkanı’na hakaret" suçlamasıyla gözaltına alınan ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki işlemleri tamamlanan gazeteci Sedef Kabaş, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edilmiş, ardından adliyede savcılığa çıkarıldıktan sonra, tutuklama talebiyle nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk edilerek tutuklanmıştı.

Kabaş, TELE1'de katıldığı programda, "Çok meşhur bir söz vardır. Taçlanan baş akıllanır diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz. O saray ahır olur" ifadelerini kullanmıştı.

Tutuklamanın “bir önlem mi yoksa bir ceza mı” olduğunu, hangi durumlarda suç ve tutuklamanın gerçekleşebileceğini, Sedef Kabaş’ın tutuklanma gerekçesi gibi merak edilen soruları soL yazarı ve eski Anayasa Raportörü Ali Rıza Aydın ile konuştuk.

Aydın, soL’a yaptığı açıklamada, “Tutuklamanın birey özgürlüğü ve güvenliği hakkına müdahale olduğunu, hukukta yeri olmasının bu müdahalenin ilkesiz, sınırsız ve keyfi olarak kullanılması anlamına gelmeyeceğini” belirtti.

‘Adli kontrol yöntemleri yeterliyse tutuklamaya gerek olmaz’

Bunun bir “Ceza değil, koruma önlemi” olması gerektiğine değinen Aydın görüşlerini şöyle aktardı:

“Kaçmanın önlenmesi ve suç iddiasına ilişkin delillerin korunması amacına yöneliktir. Hukukta yeri olan adli kontrol önlemleri yeterliyse tutuklamaya gerek olmaz. Kamuoyu tarafından bilinen, tanınan, mesleği habercilik olan bir bireyin hem de ‘hakaret’ gibi ceza süresi kısa, soyut bir suçlama iddiasını gerekçe göstererek kaçmasını düşünmek hukuksal güvenliğin sarsılması ve de hukuk devleti olmanın gereklerinin bizzat devlet tarafından yerine getirilmemesi anlamına gelir. Bilinen isimler için kaçma şüphesi aynı zamanda devletin zaafının da göstergesidir”.

soL yazarı ve eski Anayasa Raportörü Ali Rıza Aydın

Gazeteci Sedef Kabaş hakkında tutuklama kararına değinen ve kararın “kaçma şüphesine” dayanılarak verildiğini hatırlatan soL yazarı ve eski Anayasa Raportörü Aydın, şunları ifade etti:

‘Somut şüphenin varlığı ortaya konmamış, tutuklama tedbirinin gerekliliği gerekçelendirilmemiştir’

“Sedef Kabaş için tutuklama kararı kaçma şüphesine dayalı olarak vermiştir. Tutuklama kararında diğer tutuklama nedenleri yönünden bir değerlendirme de yapılmamış, kişinin kimliği, kişiliği, yaşam tarzı, görevi dikkate alınmamıştır. Yasa dışı yollardan yurt dışına çıkacağı konusunda somut bir şüphenin varlığı ortaya konulmamıştır. Tutuklama tedbirinin süreç bakımından gerekli olup olmadığı gerekçelendirilmemiştir”.

“Delillerin yok edilmesinin, gizlenmesinin veya değiştirilmesinin önlenmesinin hakaret iddiası yönünden zaten söz konusu olamayacağını” vurgulayan Aydın, şöyle devam etti:

‘Tutuklama kararı veren yargıç hakkındaki iddialar doğruysa biçimsellik bile hiçe sayılmış demektir’

“Özgürlüğün geçici olarak kaldırılması, kısıtlanması keyfi ve ilkesiz biçimselliklere dayandırılamaz. Biçimsel olarak bir yargıç kararının bulunması tutuklamanın gereklerinin bütünsel olarak yerine getirildiği anlamına gelmez. Tutuklama kanunlardan önce Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Bütünsellik Anayasayı da içerir. Kimi haberlerde Sedef Kabaş için tutuklama kararı veren yargıcın İstanbul’da yargıçlık yapmayla ilgili ilkelere uymadığı şeklindeki haberler doğruysa, biçimsellik bile hiçe sayılmış demektir”.

Anayasanın 19. ve 13. maddelerine ilişkin hatırlatmalar da yapan Aydın, şöyle konuştu:

‘Anayasa Mahkemesi de hak ihlali kararları vermektedir’

"Anayasanın 19. maddesi kişi özgürlüğü ve güvenliğinde açık olup, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bu konuda hak ihlali kararları vermektedir".   

“Cumhurbaşkanına hakaret suçunun CMK’deki tutuklanmayı gerektiren katalog suçlar içerisinde yer almadığının altını çizen Ali Rıza Aydın, “Kanuna göre sanık veya şüpheli olmak tutuklama nedeni sayılamaz” dedi.

‘Cumhurbaşkanına hakaret suçunun meşruluğu yoktur’

Sözlerini sürdüren Aydın, “Kaldı ki artık İHAM (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) kararları ve hukukun evrensel ilkelerine göre genel kabul görmüş görüş, cumhurbaşkanına hakaret suçunun meşruluğunun olmadığı yönündedir. Bu suç için tutuklama, hem amaca uygun ve elverişli olmamakla hem de tehlike gibi haklı bir neden dayanmamakla zaten hukuksal ilkelere uymamaktadır. İstisna olarak uygulanması gereken bir aracın, önlemin ceza gibi kullanılıyor olması kabul edilemez” ifadelerini kullandı.

‘Açıkça, hukuksuzluktur, çifte standarttır...’

“Yıllarca yargı reformları üzerinde çalışanların, insan haklarından söz edenlerin sahte tavırları, örneğimizdeki gibi daha birçok olayda ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir” diye konuşan Aydın, "Burada açıkça “hukuksuzluk” olarak tanımlanabilecek bir “iktidar hukuku” ve “düşman ceza hukuku” çalıştırılmaktadır. Hukuk ya yok sayılmakta ya da çifte standart uygulanmaktadır” yorumunda bulundu.

soL yazarı ve eski Anayasa Raportörü Aydın, “Hukuk adalet amaçlı değil korku, baskı, sindirme, susturma, yıldırma amaçlı kullanılırsa artık hukuk olmaktan çıkar” dedikten sonra sözlerini şöyle noktaladı:

‘Demokratik toplum, sözlerle değil uygulamayla kanıtlanır’

“Demokratik bir toplum olduğu iddiası sözlerle değil uygulamayla kanıtlanır. Davalarda, hem sanıklar ham de toplum için nesnellik mahkemelerin yaratması gereken güven hissiyle ortaya çıkar. Bu güven hissi, mahkemelerle birlikte hukuka ve devlete güveni de içerir”.