Marcel’in Zaferi


Bir kaç hafta önce Fransız haftalık dergilerinden birinde şöyle bir küçük haber gözüme çarpmıştı: “Renault sendikal ayrımcılıktan mahkum oldu.” 20 Aralık tarihli gündelik L’Humanité gazetesinde “Flins’de bir OS’in parlak zaferi” başlıklı tam sayfalık yazıyı görünce hemen alıp arşivime koydum. Olay derinlerde yatan ama diriliğinden hiç kaybetmemiş acı-tatlı anılarımızı da tazelemişti. Biraz araştırdım. Tabii ki televizyon arşivlerinde hiç bir şey yoktu. Ancak internet sayesinde yerel sendikaların bildirilerinden, gündelik ulusal basının kısa haberlerine, bazı dergi sitelerinden militan bloglara Marcel Chauvin’e dair epeyce bilgi buldum. Kötü geçmiş bir 2011’in ardından daha da kötüye aday bir 2012’ye girerken soL okurlarıyla umutları besleyen güzel bir mücadele öyküsünü paylaşmak istedim.

Marcel Chauvin ile Renault Flins
1945 doğumlu Marcel Chauvin Fransa’nın batısındaki Sarthe bölgesinde dünyaya gelmiş, yoksul bir köylü ailesinin çocuğudur. İlkokulu bitirdikten sonra çalışmak zorunda kalan Marcel 18 yaşında Renault Flins fabrikasına vasıfsız işçi, OS (*) olarak girer. 60’lı yıllar ağır ve temel endüstrilerin, özellikle de otomotiv sektörünün hızla geliştiği, sürekli yeni emeğe ihtiyaç duyulan tam istihdamlı “Belle Epoque/Güzel Devir”dir. Marcel’in de deyişiyle, “Zor koşullarda çalışmaya alışkın köylüler için bir fabrikada iş bulmak sosyal terfiydi. Seri üretim bandında çalışıyordum. 1965’ten itibaren işyerindeki konumumu iyileştirmek, yeni mesleki ufuklar açabilmek amacıyla bir çok meslektaşım gibi fabrikanın sağladığı olanaklarla akşamları matematik ve Fransızca derslerine gidiyordum. 1969’da yeni bir işe alma dalgası geldi. Yeniler altkademelerden iş hayatına girerken, bir süredir birlikte ders aldığım arkadaşlar terfi ettiler, maaşları arttı. Benim durumumda hiç bir değişiklik yoktu. Anlamak için şefime sordum. Personel servisine danışayım, dedi. 15 gün sonra, istediğiniz dersi almakta serbestsiniz, ama terfiden yana hiç heveslenmeyin, diye cevap verdi. Anlayamamıştım...”

1952’de açılan Renault Flins fabrikası bugün günde 2000 Twingo ve Clio 2 üretim kapasitesine sahip 6700 kişinin çalıştığı önemli ve modern bir birimdir. Personelin yüzde 70’i Fransız, yüzde 30’u göçmen kökenlidir. Paris merkezine 40 km mesafede, uzak banliyö belediyesi Flins-sur-Seine’de kurulu fabrika 60’lı yıllarda yeni çıkan R8 modeli için yoğun işçi almaktadır. Marcel de bu genç ve hevesli işçilerden biridir. Heyecanlıdır, isteklidir, işini iyi yapmaktadır. Ama üstyönetimin gözünde ciddi bir zaafı vardır. 1963’te girdiği Renault’da 1966’dan beri sendika militanıdır. CGT sendikasından işçi temsilcisi (**) seçilmiştir. Komünistlere yakınlığıyla bilinen CGT sendikası Fransa’da irili ufaklı bütün işletme yöneticilerinin, işverenlerin en kaldıramadığı, en hazmedemediği sendikal konfederasyondur. (Yarım yüzyıl sonra her şey tam eskisi gibi olmasa da bu bakış büyük oranda geçerlidir.)

Marcel tezgâhı yanlış sendikada açmıştır. Giderek artan bir inançla bağlandığı sendikasından ayrılmak, gündelik mücadelesinden hiç taviz vermek niyetinde değildir. Ancak yöneticiler de en azından onun kadar kararlıdırlar. Marcel atölye şefinin ne demek istediğini artık anlamıştır. Bunun üzerine mesleki kariyerine bir çizik atan Marcel ekmek parasını kazanmakla yetinir. Onun için en büyük tatmin, sendikası aracılığıyla işyerindeki meslekdaş, arkadaş ve yoldaşlarının hakkını savunmak, oturduğu belediyenin (Aubergenville) meclisine Fransız Komünist Partisi’nin seçilmişi olarak girerek kamuya hizmet vermektir.

Marcel’in Yeni Davası
Marcel 2001’de 38 yıl dolu dolu emek verdiği, 28 yıl gönüllü ve seçilmiş CGT militanı (1966-1981 ve 1988-2001 arası) olduğu Renault-Flins fabrikasından OP2, 2. Dereceden Uzman İşçi statüsüyle erken emekli olur. Marcel’in dosyası ne Renault da, ne de Fransız çalışma hayatında bir istisnadır. Kaldı ki Fransa’da bu tip durumlarda hak talep edebilecek resmi dayanaklar da mevcuttur. Örneğin, 1981’de iktidar olan Birleşik Sol, Ortak Programında öngördüğü üzere bir dizi büyük stratejik grup ve işletmeyi millileştirmiş kamu sektörüne dönüştürmüştür. 1982 ve 1983’te çıkartılan bazı yasalar bütün işyerlerinde ifade ve örgütlenme özgürlüklerini arttırdığı, koruma altına aldığı gibi, kamu sektöründe demokratikleşme adıyla sendikal veya siyasi faaliyetlerinden ötürü rencide edilen, mesleki kariyerleri engellenen, zarar görenlere yeni birtakım haklar tanımıştır.

(Bu satırların yazarı o tarihlerde söz konusu işletmelerden birinde çalışmış, mücadele vermiş, o yasalardan yararlanarak haklarına sahip çıkmış, bu sayede bir dizi kazanım, diploma edinmiş, farklı bir mesleki hayatın temellerini atmış, bugünün koşullarını hazırlamış biri olarak Marcel’in sorununu gayet iyi anlıyor.)

Marcel 2001’de emekli olduktan sonra kendi durumuna benzer 89 yoldaşıyla Renault yönetimine karşı iş mahkemelerinde dava açar. Sendikal angajmanları ve siyasi hassasiyetlerinden ötürü hayat boyu mesleklerinde ayrımcılığa maruz kaldıklarını, terfilerinin, toplumsal ilerlemelerinin engellendiğini savunan Marcel ve arkadaşları zararlarının tazminini isterler. Yönetim daha baştan uzlaşmak için Marcel’e 14.000 avro önerir. Marcel yeni davasında da inançlı ve kararlıdır. Uzun ve yorucu bir çalışmanın sonunda 38 yılın ayrıntılı, belgeli, tanıklı bir dosyasını çıkartır. Renault’dan 238.316 avro tazminat talep eder. Mahkemenin atadığı bir uzman heyeti talebi doğruladığı gibi bu yekûna 10.000 avro da manevi tazminat ekler. Geçtiğimiz Mayıs ve Ekim aylarında karara bağlanan, son olarak da Temyiz Mahkemesi tarafından onaylanan davanın sonucunda Renault Marcel Chauvin’e 248.316 avro tazminat ödemeye mahkum edilir. Marcel neredeyse 50 yıllık bir mücadele sonucunda bileğinin ve inancının gücüyle bir dava daha kazanmıştır. Hem kendisi, hem diğerleri için...

L’Humanité muhabirinin dediğine göre mutluluğunu yaşlı gözler ve kısık bir sesle anlatan 67 yaşındaki Marcel, “Bu bir sendikal ve politik zaferdir, ama aynı zamanda şahsi bir zaferdir... “ deyip, bütün sendikacı yoldaşlara şu tavsiyede bulunmuş: “Ayrımcılık kurbanı olduğunuza inanıyorsanız, yasaların hepinize tanıdığı bir hak olan hiyerarşinizle yaptığınız yıllık bireysel görüşmelerde tutanak tutunuz. Aynı düzeydeki meslekdaşlarınızla ortak panel ve çizelgeler hazırlayınız. Farklılıklar tespit edecek olursanız nedenlerini soruşturup, yönetimlerden tek tek ve sendikalarınız aracılığıyla hesap sorunuz...”
Marcel’in zaferi, “hakların verilmeyip alınacağı” ilkesinin günümüzde her günkünden daha fazla geçerli olduğunun kanıtıdır. Vesileyle Fransa’nın ilk gerçek büyük Aydınlanmacı ve Cumhuriyetçi bilimsel tarihçisi olan Jules Michelet’nin (1798-1874) şu sözlerine kulak vermekte de yarar var: “Yalnızca içinde yaşanan ana, bugüne tutunan biri günceli asla kavrayamaz.”

Dün yaşadıklarımızın, öğrendiklerimizin 2012 ve gelecekte Türkiye’de ve dünyada toplumsal ilerleme mücadelesi verenlere örnek değil ışık tutması, uyarıcı olması dileğiyle herkese güzel, mutlu ve umutlu günler...

(*) OS harfleri Ouvrier Spécialisé, yani Uzman İşçi sözcüğünün kısaltılmışıdır. Ancak OS o dönemde gerçekte tamamen vasıfsız işçilere takılan bir sınıflama adıydı. İlk zamanlar seri üretim bantlarında çalışanların ezici çoğunluğu OS ve Fransız’dı. Hamallık gibi en ağır ve pis işleri yapanlar genellikle yabancılardı. Onlar daha aşağı bir kategori, OM / Ouvrier Manuel, El İşçisi olurlardı. OS 1,2,3 şeklinde alınan terfilerden sonra OP/ Ouvrier Professionel, Profesyonel İşçiliğe geçilirdi. Bu noktada zamanla OP1,2,3 kademeleri aşılır, ardından Yardımcı Usta, Ustabaşı, Ekip Şefi, Atölye Şefi gibi mevkiler, kıdemler kazanılabilirdi. Elbetteki tüm sıfatlar belli bir maaş ve prestij artışına tekâbül ederdi.

(**) Fransa’da işyeri sendikası yöneticiliği, işçi ve işyeri komitesi temsilciliği benzeri görevler gönüllülük temelindedir. ABD, Almanya, İngiltere ve Türkiye gibi ülkelerdeki profesyonel sendikacılıktan çok farklıdır. Her yıl veya 2 yılda bir işyeri ücretlileri tarafından farklı sendika listelerinden doğrudan oylamayla seçilen işçi ve işyeri temsilcileri hem fabrika da çalışırlar, hem de yasanın öngördüğü aylık azami 10-15 saatlik ücretli sürelerde işyerinde militanlık yaparlar. Hatta eskaza bir bölgede, kentte yerel sendikacıysanız yüzde 99 oranında gönüllülük temelinde mücadele edeceksiniz demektir. Aile ve özel hayatınızdan vermek, özel araçlarınızı, olanaklarınızı karşılık beklemeksizin kullanmak zorundasınızdır. Bunun adına buralarda sınıf bilinci, idealizm denir. Yoksa rahat koltuklarında oturup, yılda bir toplu sözleşme yapan, işyerlerine sendikanın arabalarıyla gidip gelen tuzu kuru yöneticilere burada sendikacı değil, sıfatı uygunsuz başka lâkaplarla hitap edilir.