Devrimin ‘yer süpürücüsü’

Stalin’in bu sözü muhtemelen “ben devrimin hizmetkârıydım” şeklinde çevrilebilirdi. Ama “süpürücü” ifadesini daha ilginç buluyorum. Gerçekten de, Stalin devrimin üzerinde yükseldiği alanı “süpürmüştür”. Kişiselleştirmeyelim: Stalin’in yerine partililerin ve “halkın” davranışlarını düzenleyen herhangi bir merkezi organı koyabiliriz. “Optimal merkez komitesi” “devrimin yer süpürücüsü” olmak durumunda mıdır? Yoksa optimal bir devrimde merkez komitesi sadece “halkın” ve devrimcilerin/partililerin tercihlerine ve objektif kısıtlara uyan rasyonel bir düzenleyici mi olmalı? Optimal devrimin “yer süpürücüsü”, gerçek devrimlerinse “optimal düzenleyicisi” olmak nereye kadar mümkündür? Benzer sorular yeni olmayıp devrimcilerin rasyonelliği ve devrimin modellenmesi konuları çok uzun zamandan beri formel siyasal iktisadın temaları arasında bulunuyor.

Devrim sahnesinde üç aktör olduğunu varsayalım: Merkez komitesi, devrimciler/partililer ve “halk”. Bu aktörlerin kendi içlerindeki “kolektif aksiyon” sorununu pas geçiyorum. Çerçevenin tek yanlı olduğunu biliyorum: Devrimi bastırmaya çalışan güçleri de modele dahil etmek gerçekçilik açısından şarttır. Vurgu merkez komitesinin devrimciler ve “halkla” ilişkileri üzerinde olduğu için tek yanlılık hoş görülebilir. Devrime katılan grupların kendi içlerindeki kolektif aksiyon problemini açıkça gündeme getirmeyişim aktörlerin “rasyonel” davrandıkları, “bireysel rasyonalite” ve “teşviklere uyum” kısıtlarına uydukları varsayımımızla çelişmiyor. Hoş görülmesini talep ettiğim tek yanlılık yüzünden devrimcilerin, “halkın” ve merkez komitesi üyelerinin “kaybedilen bir devrimden” sonra -bir “karşı devrim”- maruz kalacakları baskıyı modele dahil etmediğim için, modelde “kaybetmenin” bir maliyeti olmadığı için, kolektif aksiyon sorunu pas geçilmiş oluyor.

Çerçevemiz devrimciler açısından “kaybetme” riskini göz önüne almıyor ama efor sarf etmeden devrimin nimetlerinden, hem de bir “kadro”, partili, has bir devrimci sayılarak yararlanmak neden mümkün olmasın? Olmamalı. İşte tam bu noktada kolektif aksiyon sorunu, devrimcilerin devrime katılmaları açısından, yukarıda söylendiği gibi pas geçilmiş oluyor. Hipotez olarak asimetrik enformasyonla karşı karşıya kalan merkez komitesinin bir “tercih açıklatma mekanizması” yaratarak devrimcilerin karakteristiklerini ve ne kadar enerji üretebileceklerini açıklatmaya çalışacağını görmek, formel bir modelde, mümkün. Bu noktada mal sahibi/acente problemimiz üstü örtük olarak bir kolektif aksiyon sorunu çözme mekanizması haline geliyor. Nedeni şu: Merkez komitesinin sunduğu teşvik mekanizması devrimcileri sahip oldukları yetenek/enerji niteliklerini doğru açıklamaya ittiği sürece, devrimcilerin “devrimi kenardan seyretmeleri” durumu doğamaz. Devrimcileri tekdüze bir varlık olarak gördüğümüz durumdaysa kolektif aksiyon problemini tam anlamıyla es geçmiş oluyoruz.

Madem konu “devrim”, kolektif aksiyon problemini ciddi biçimde ele almak için merkezi önemde başka kavramları, örneğin “cemaat” kavramını, incelemek gerekecek. Bu kavramı hem tercihlerde “karşılıklılık” konusuyla bağlantılı olarak, hem de direkt kooperasyon modunda (kooperatif oyun teorisi) incelemek gerekiyor. Kooperasyona çeşitli şekillerde ulaşılabilir. Hervé Moulin’in sınıflandırması yine kendi ifadesiyle şöyle görülebilir: Doğrudan anlaşma kipi (kardeşlik), desantralize anlaşma kipi (özgürlük), adalet kipi (eşitlik). Yâni kooperasyonun modalitesi Fransız devriminin kardeşlik, özgürlük, eşitlik mottosuna içkindir.

Devrim sürecinin başlayabilmesi için “halkın” devrim talep etmesi gerekiyor. Devrim talebinin olması demek, standart varsayımlarla, bir devrim talebi fonksiyonu yazabileceğimiz anlamına geliyor. Devrim talebi fonksiyonunun varolması ve sürekli olması standart varsayımlardan farklı bir teknik gereklilik içermez. Bir talep fonksiyonunun sürekli olabilmesi için bu fonksiyonun optimizasyon sonucu türetildiği fayda fonksiyonlarının yarı kesinlikle konkav, yâni tercihlerin kesinlikle konveks olması gerekiyor. Bu aynı zamanda talebin tek olmasını da sağlıyor. Partililer/devrimciler devrim talebine bir devrim arzıyla karşılık verecekler. Ortada bir devrim talebi olduğuna göre devrimin bir fiyatı da olacak: Aynı şekilde devrimin bir maliyeti de olmalı. Devrim talebi ve devrim maliyeti fonksiyonlarıyla karşı karşıya olan merkez komitesi devrimcilerin “optimal” davranmasını sağlamaya çalışarak devrimci partiyi ve devrimi yönlendirecek.

Şaşırtıcı mı geldi? Bence değil. Oldukça tanıdık -ama dikkat çekici- bazı sonuçlara alışılan yöntemlerden farklı yöntemler ve düşünme biçimleriyle ulaşılabileceğini söylemek şimdilik yeterli sayılmalı.