Giden 'Ağam' gelen 'Paşam' mı? (1)

Bu söylem giden Davutoğlu ile gelen Yıldırım için daha çok yakışan bir söylem. Yine de, çocuklarımız, toplumumuz, ülkemiz ve insanlık bağlamında yaptıklarının ve büyük bir olasılıkla yapacaklarının olumsuzlukları açısından bu söylem, giden ve gelen milli eğitim bakanları için de söylenip irdelenebilir.

Giden Nabi Avcı!

Biliyorsunuz Avcı, Kanal 7 televizyonu ve Yeni Şafak gazetesindeki çalışmalarıyla, danışman, milletvekili, 4+4+4 yasasının tartışıldığı komisyonun başkanı ve 24 Ocak 2013’ten 22 Mayıs 2016’ya kadar da bakan olarak, R.T. Edoğan’ın belediye başkanlığından beri yanında olan bir kişidir.

R. T. Erdoğan’ın, kendisine “Nabi Hocam’ diye hitap ettiği ve kendisinden yaşça da büyük olan Avcı’yı “ağam” olarak gördüğü, onu 65. Hükümette turizm bakanı (paşam) yapmasından bellidir. Ancak Türkiye’de ve dünyada ne olup bittiğinden biraz olsun haberdar olanların giden Avcı’ya, “Ağam” demesi kolay değil. Nedeni şöyle özetlenebilir:

Çocuk, kadın, toplum, bilim ve aydınlanma düşmanı olarak özetlenebilecek 4+4+4 yasasının ilgili komisyondan bir değişikliğe uğramadan geçmesi için çalışan Avcı bakan olduğunda ilk yazımı Solportalda 10 Mayıs 2013 günü (Bakan Avcı’dan inciler!) yazdım. Sonra da,  Avcı taşeron mu, Avcı ne yapıyor, Avcı avcılığa devam ediyor, Avcı’dan şaşırtmalar, Avcı kendini tutamıyor, Avcının pişkinliği, Avcı’nın oyuncağı ve MEB’in ciddiyeti gibi başlıklı onlarca yazı yazdım.

Çünkü Avcı, bakan olduktan sonra 4+4+4 yasasını, yasanın içeriğinden daha ağır bir biçimde uygulamaya girişmiştir.  Kıyafet yönetmeliğini değiştirip, okulda bluz ve şort gibi çağdaş giysilerin giyilmesini yasaklarken türbanı serbest bırakmıştır. Ortaöğretim yönetmeliğini değiştirerek, öğrencilerin çocuk yaşta evlenmelerine kapı açmış, düşünen, araştıran ve eleştiren öğrenci yetiştirilmesi maddesini yönetmelikten çıkarmıştır. Okullarda mescit açılmasını sağlamıştır. Okullarda karma eğitim karşıtı uygulamalara başlamıştır. Seviye Belirleme Sınavı’nı Danıştay’ın iptal etmesi üzerine, yılda iki kez altı dersten sınav yapılmasını sağlayan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemini getirmiştir. Hiçbir demokratik ülkede zorunlu olmayan din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersi ile yabancı dil dersini bu altı ders arasına katmıştır. Sonra da genel liseleri kapatıp, TEOG’da, bir başka deyişle DKAB ve yabancı dil derslerinde yeteri başarı göstermeyenleri (genellikle yoksullar ve Sünni-Hanefi inançta olmayanlarla, bu derslere yeterince önem vermeyenlerin) imam hatip ya da açık liseye gitmek zorunda bırakmıştır. Avcı, AİHM’nin “DKAB dersi Alevilere zorunlu olamaz” kararını bir türlü uygulamamıştır.

2014 Aralık ayında gerçekleştirilen 19. Milli Eğitim Şurası, aldığı kararlar açısından Cumhuriyet tarihinin en gerici şurası olmuştur. Avcı zamanında çıkarılan dershane yasası ile bakanlık bürokratlarının AKP’lileşmesi sağlanmış, bu yasaya uygun olarak değiştirilen öğretmen atama yönetmeliği ile de, AKP değerlerini benimsememiş öğretmen adaylarının bakanlık tarafından istihdam edilmesinin önü kesilmiştir.

Bu denli gerici ve eğitim hakkıyla bağdaşmayan uygulamalara imza atan Avcı için, “Ağam” denebilir mi?

Okullar dışında, resmi ve özel yurtların çoğunda öğrenciler, gerici baskılarla karşı karşıyadır. Her gün ülkenin bir yöresinden yeni bir gerici uygulama haberi gelmektedir. Örneğin İstanbul’da öğrencilere “cihat” şuurunu aşılayacak bir proje uygulanmıştır. Çanakkale’nin bir ilçesinde, kız öğrenciler, kadınların neden türban takması gerektiğini anlatıldığı konferansa götürülmüştür. İzmir’de, Anayasaya aykırı olarak,  “Anaokulu ve sıbyan mektebi” açmıştır. Manisa’da, “Biz ümmetiz, aşk beş vakittir” kokartları hazırlatıp öğrencilere taktırılmıştır. Muş’ta yapılan sınavda, yabancı dil öğretmeni adayına, “Bu öğrettiklerini dinimize bağlıyor musun?” ve “Daha önce hiç mevlit dinledin mi?” gibi sorular sorulmuştur.

Bu tür uygulamaları görmezden gelen ve hatta destekleyen, kapanan 2 bin 698 dershaneden 1.636’sının özel öğretim kurumuna dönüşmesiyle ve açılan özel okul sayısının 3 bin 428 olmasıyla övünen Avcı için, “Ağam” denebilir mi?

Avcı, uygulamalarıyla ve ses çıkarmadığı yukarıda özetlenenlere benzer gelişmelere ses çıkarmayarak, çocuk, toplum, bilim ve aydınlanma düşmanı olduğunu göstermiştir. Avcı, gerçekleştirdiği konuşmalarda da, icraatlarının tam da tersini anlatarak toplumu uyutma ve kandırmayı yeğlemiştir. Avcı bakanlıktaki icraatları ve konuşmalarıyla kendisine, toplumuna ve çağdaş değerlere yabancılaştığını belli etmiştir. Avcı, diğer pek çok AKP'linin aksine Anadolu Lisesi ile ODTÜ’de okumuş bir kişi olmasına karşın, bu okullarda edindiği değerlere de yabancılaşmış bir kişidir.

Çocuk-kadın, doğa ve insan sevgisizliğini içeren molla yetiştirecek bir sistemin mimarı olarak, babacan ve sevecen dış görüntüsüne bile yabancılaşmış Avcı için, “Ağam” denebilir mi?

[email protected]