Asistan kıyımı

Rıfat Okçabol'un "Asistan kıyımı" başlıklı köşe yazısı 27 Kasım 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Göreve geldiği ilk günlerde, “Araştırma görevlilerini burslu çalıştıralım, beğenmeyince ve istediğimiz zaman atarız” diyen Özcan (YÖK), 26 Kasım 2008 tarihinde, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 50. maddesinin d fıkrasına göre (50d) çalışan ar-gör’lerin, yasanın 33a maddesine göre kadroya geçirilmemesi yönünde bir karar almıştı. Bu karar, “50/d maddesine göre atanmış araştırma görevlilerinin tezleri biter bitmez işten çıkarılması” anlamına geliyordu. Başbakanın doktoru ve en çok oyu almasa da AKP yandaşı olduğu için İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü yapılan Söylet, “Emir büyük yerden, başım üstüne diyerek hemen uygulamaya kalkışınca İÜ asistanları da ayağa kalkmıştı!
Çünkü bu maddeler, yıllardır yasada var olan maddelerdi. Değişen yasa maddeleri değil, yönetim anlayışıydı. Bu durum hukuksallığın değil, keyfiliğin göstergesiydi. Yıllardır bu yasa maddeleri sorunsuz olarak uygulanıyordu. Boğaziçi Üniversitesi gibi bir iki üniversitedeki uygulamada, geleneksel olarak tezini bitiren üniversiteden ayrılıp kendi başının çaresine bakıyordu. Diğer devlet üniversitelerinde ise geleneksel olarak, 50d’de olan zaten bir kadroda olduğundan 33a’ya geçmesi için ayrı bir kadro ilanına gerek olmuyor, tezini bitiren 50d’liler anabilim dalı önerisi, fakülte yönetim kurulu kararı ve rektörlük onayı ile 33a’ya sorunsuz bir şekilde aktarılabiliyordu. Bu üniversitelerin ar-gör’leri o üniversitede (beklenmedik bir aksilik olmadığı ve kendisi ayrılma istemediği sürece) öğretim üyeliğine geçeceğini biliyordu. Bu uygulama argörlüğe başlayanların müktesep hakkına dönüştüğünden bu haklarını savunmak da onların boyunlarının borcu oluyordu. İÜ Rektörü hızını alamayıp, hakları için mücadele eden ve YÖK kararını “Diplomalı işsiz olmak istemiyoruz” diyerek protesto eden 49 araştırma görevlisi için soruşturma bile açmıştı!

Eğitim-Sen’in başvurusu üzerine Danıştay 17 Nisan 2009 günü, YÖK’ün 26 Kasım kararının yürütmesini durdurma kararı almıştı. Danıştay, YÖK’ün yürütmeyi durdurma kararına itirazını da Ağustos 2009’da reddederek 50d’li araştırma görevlilerinin 33a kadrosuna atanmasını yasal olarak onaylamıştı.

Böylece sorun yasal olarak çözülmüştü ama AKP’leşen her kurumda olduğu gibi YÖK’te de, yasaların arkasından dolanacak bir yönetim vardı. Üstelik artık Danıştay’da bile, Bülent Arınç’ın “Çok şükür Allah’ıma, bugünleri de gördük” dediği bir kadrolaşma gerçekleşmişti. Özcan (YÖK), herhalde TÜBA üyeliğini garantilemek için, başkanlığının bitimine bir ay kadar kala benzer biri kararı 2011 Kasımında yine üniversitelere göndermişti.

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü de, “İÜ yaptı İTÜ niye yapmasın” dercesine ve herhalde “İÜ Rektörü bunu yaptı TÜBA üyesi oldu, benim neyim eksik düşüncesiyle mi nedir, Danıştay’ın kararını hiçe sayıp YÖK’ün yazısına işlerlik kazandırmaya ve 80-90 ar-gör’ü kapı önüne koymaya kalktı!

Konu 50d ya da 33a sorunu değil aslında, çok boyutlu. Bir yandan hakkın hukukun ayaklar altına alınması, öte yandan insanların iş güvensizliğine alıştırılması söz konusu. Bir de üniversitelerin cemaatleşmesi var. Öğretim üyesi kadrosunda olan kişiyi kapı önüne koymak kolay değil. Ancak İTÜ’de olduğu gibi 80-90 argörü bir anda kapı dışına koyup onların yerini cemaatçilerle doldurmak daha kolay.
Yeni YÖK yasasının da gizli hedeflerinden birinin üniversitelerde kadrolaşmak olduğu görülüyor. Akademik performans puanı ile üniversite hakkında konuşacaklara disiplin cezasının verilmeye kalkışılmasının bir nedeni bu üniversiteleri istemediklerinden temizleyip kadrolaşmak. Ancak bu zaman alacak bir süreç. Acele edenler için en kolay görünen yol ar-gör’lerden başlamak.

İlginçtir, rektörler bu konuda akıllı davranıp binlerce ar-gör’ü harekete geçirmemek için, YÖK’ün kararını bir anda ve hep birlikte uygulamaya kalkışmıyorlar. Belki de rektörlerin cemaatle ilişki derecesi bunun zamanını belirliyor. Bu arada tepki koyan ar-gör’lere kendi üniversitesinden ve de diğer üniversitelerden verilen destek, ar-gör’lerin, akademisyenlerin ve olası tez öğrencilerinin rektörler kadar akıllı olup olmadıklarının göstergesi oluyor.