Öfkelenerek yetinenlere veda yazısı

Karanlığa yapılan bir karanlık darbe girişimi ve karanlığın giriştiği darbeyi bertaraf etmeye çalışan eli kanlı bir başka karanlık.

Bu karanlık dönem haddinden fazla uzun sürmedi mi sizce? Karanlığın gözlerde bıraktığı uyku etkisi, zihinlerde de benzer bir sonuç yarattı. Bu kadar karamsar, bu kadar yılgın insanlar, zihinlerdeki karanlık uykunun sayıklamasından başka bir şey değil.

1990’lı yıllar ile birlikte sosyalizmin yenilgisi, örgütsüzlüğe ve yalnızlığa yazılmış övgüler seremonisi, yenilgiden başka seçenek sunmayan ve kazananı olmayan taraflaşmalar.

Tüm bunlarla birlikte sessizliğin ve tepkisizliğin bir ifade ve tutunma biçimi olarak karşımıza çıkması. 

Çevrenize bir göz atın. Hiçbir şey, ama hiçbir şey yapmadan değerli olan ne kadar çok insan var değil mi? İnsanların ortalamasını alan kapitalist düzen ne sunuyor bizlere? Kan döken caniler, Suriye’de çocuklara yaşama şansı tanımayan yobazlar ordusu, hırsızlığın sınırsızlığı, dünün günahının bugünün mubahı olduğu bir yaşam ve masalların sonunda daima kötülerin kazandığı bir anlatı. Kötüler arasından kötü beğenmekten başka bir çaremiz yokmuş gibi. Darbeci değilsen AKP’nin demokratı, AKP’nin demokratı değilsen FETÖ’nün ordusundan sayılıyorsunuz bugünlerde. 

Evet, ortalaması böyle lanse edilen bir insanlığın iyileri hiç kötüye bulaşmayanlar olarak tarif ediliyor artık. Çağımızın kahramanları; hırsızlık yapmamış, kan dökmemiş, zalim olmayan, gericiliğe tamah etmeyen insanlar artık. Şahane değil mi? Edilgen tanrının tepkisiz kulları! 

Hiçbir kötülüğe sebep olmadan ya da kötülük yapmadan iyi olmanın tesellisi…

İyi olan için adım atmayan geriye gider. Ya da başka bir ifade ile böylesi karanlık bir çağda doğruda durulmaz, yürünür ancak. İyide ve güzelde durmakla yetinen zamanla durulur, yorulur, kaybolur. 

İyi, güzel, doğru… Heybesine koyanın haybeye konuştuğu kelimeler gibi.

İşçilerin ve emekçilerin kötü yaşadığı iyi bir düzen yok.  Aydınlıktan ve insanlıktan olmayan gerici ve karanlığa teslim olan güneşli güzel günler de. Tarihin tekerini ileriye çevirmeyen doğruların canı cehenneme… 

Karanlığın parçası olmamanız sizi aydınlığın sahibi yapmıyor. Karanlıkta tutuşmayan çıranın aydınlığa yararı yok. Kötünün parçacı olmayanın tesellisi, çabucak kolay olanın umut teşnesi oluyor. Darbe karşıtının demokrasi havarisi sayılması bu nedenledir. Bugüne kadar AKP’ye karşı sus pus olanların bugün demokrasi çığırtkanlığı tesadüf değil. 

Gördükleriniz ile gerçekler aynı şey değil. Gerçeği görmek içinse harekete geçmek gerekir. Evet, “hareket etmezseniz ayaklarınızdaki zincirlerden habersiz kalacaksınız”.

Öfkelenerek ve kötüye küfrederek karanlığa kaynaklık edilmez belki ama meşruluk sağlanır. AKP’nin içindeki hizipler savaşının yıktığı meclise mi ağlayacaksınız yoksa dağılan parlamentoya mı? Darbeden kurtulduk ama bari Tayyip’ten de kurtulsaydık diyerek haberleri izleyenlerin artık taraf olmaktan başka çaresi var mı?

İki örnek. Biri İzmir’den. Meydan’da toplanan demokrasi havarileri, tarihi saat kulesinin saatini çalmıştı hatırlarsanız geçen gün. Diğer örnekte de yüz binlerin Taksim meydanında kurulan piyano ile insanlığın türküsünü söylemesi. 

Gezi ile Tayyip demokrasisinin arasındaki en basit ayrım bu.

Paşa yoksa padişah var. Ya Ankara Kızılay’da “Hükümet İstifa” sloganları ya da zikir çekerek demokrasi havarileri! Ruh çağırma ayininden başka bir şey değil öteki türlüsü. 

Taraf olmak için daha kötüsünü beklediğiniz her an o kötülüğün parçası haline gelirsiniz. Ayağa kalkmaktan başka bir seçenek yok bugün.

Ve anlatıldığı, servis edildiği üzere iki seçenek yok. Paşa ile padişah arasında seçim yapmayacağız.

Şimdi sosyalizmi haykırmanın tam zamanı! 

Ve fakat, “fakat”lı cümlelerin de sonuna geldik.

“Çünkü taraf olmamız dışında kendimizi hiçbir yerde evimizdeymişiz gibi hissedemeyeceğiz.” *


  *Direnmenin Estetiği, Peter Weiss, İletişim Yayınları, s.131