Altan Tan HDP’yi böler mi?

Geçtiğimiz günlerde HDP Diyarbakır vekili Altan Tan, halkın hendek savaşları boyunca hem PKK’ye hem de devlete öfkeli olduğunu ve bunun sonucunda da HDP’de bir yol ayrımına gelindiğini duyurmuştu.

Peki, nerden çıktı birden bire HDP’de yol ayrımı gündemi? Herkes bir anda HDP’de ayrışma nerede, ne konuda ve neden diye tartışmaya başladı.

HDP’nin “muhafazakâr-İslamcı” vekili Altan Tan’a göre hendek savaşları kaybederken, “yol ayrımı” tartışmaları neye işaret ediyor?

Öncelikle zaten farklı siyasi öznelerin ve bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu HDP’nin yol ayrımına ihtiyacı yoktur. Zira bu özneler kendi siyasal mecralarında farklı siyasal üretimleri yapmaya devam etmektedirler. Yani pratik olarak zaten yol ayrımlarının bir kavşakta buluşmasıdır HDP. Böylesi bir projenin ayrışacağını düşünmenin kendisi tuhaf olur. Çünkü ortada zaten net bir program da yoktur. HDP’nin programı bol çiçekli çok demokrasili tavrı ile asgari bir zemin sunmaktan öteye gitmiyor. Peki ya asgari programın sonrası? Örnek olsun HDP, demokrat mıdır sosyalist mi? Kürtçü müdür Türkiyeli mi? Kürdistani midir İslamcı mı?

Hem hepsi hem hiç biri… Sosyalist vekilinden İslamcısına, Kürdistani vekilinden Türkiyeli tavrına kadar her seçenek mevcut HDP’de.

Bu nedenlerle bir yol ayrımından ziyade, HDP’de kişilerin veya kurumların ismi ya da yeri değişebilir en fazla. Yoksa HDP’yi oluşturan her bir öznenin ya da bireyin zaten günlük hayatta HDP temsiliyeti bulunmamakta. Altan Tan’ın Kürt illeri yıkılırken Meclise kadın kuaför gündemi bireysel bir çıkış olarak lanse edilebilmektedir örneğin.

Peki, tüm bu verilerle birlikte nerden çıktı yol ayrışması söylemi ya da Altan Tan’ın derdi nedir? Yine Altan Tan’ın odaklandığı noktadan, yani hendek savaşlarından bakalım meseleye.

PKK’nin 35 yıllık kır gerillası biçimiyle verdiği mücadele son bir yıldır daha çok kendini (Türkiye örneğinde) kent gerillasına doğru değişen ve hendek savaşlarıyla somutlayan bir değişiklik kazandı. Ve son tahlilde bu durum halkın yoğun katılım göstermediği, özerklik ilan edilen yerlerde insanların göç ettiği, 92 Cizre Serhildanı ile kıyaslandığında toplumsal etkisi zayıf kalan bir fotoğraf oluşturdu. İşte Altan Tan’ın PKK ve devletin başarısız olduğunu ifade ettiği nokta tam da buradan başlıyor. Biri öldüğü diğeri öldürdüğü için başarısız sayılıyor Altan Tan’a göre.

PKK, “böylesi bir saldırı beklemiyorduk” diyerek yer yer tepkilere neden olan bir açıklama getirmişti. Pek çok Kürt yazar ve düşünür, bir hesap hatası yapan PKK’nin yeni bir strateji geliştirmemesini ve hendek savaşlarına başladığı haliyle devam etmesini eleştirdi, öneriler getirdi.

Tüm bu süreçte 3 bini sivil 7 bin kişinin yaşamını yitirdiği, resmi rakamlarla 4223 kişinin hayatını kaybettiği, 10 bin civarında gözaltı işleminin yapıldığı, cenazelerin sokaklarda bekletildiği, savaş hukukunun dahi hiçe sayıldığı, cenazelerin yerlerde sürüklendiği ya da çırılçıplak teşhir edildiği örneklerle dolu bir yılı geride bıraktık. Geriye enkaza dönen kentler, 500 bin civarında evini ve yaşadığı ili-ilçeyi değiştirmek zorunda kalan bir halk ve Kürt tarihinin en büyük yıkımlarından birisi kaldı.

Bu durum tüm halkta bir yenilmişlik psikolojisi yarattı. Newroz’dan sonra ciddi bir hesap sorulacağı ve bahar aylarında farklı bir aşamaya geçileceği beklentisi de kendisi milis güçlerin kentleri terk etmek zorunda kaldığı bir aşamaya bırakınca bu durum ister istemez bir basınç yarattı. Buna bir benzetme ile Haziran ayaklanmasının ardından geriye düşen psikolojik tavrın “Kürdistan versiyonu” diyebiliriz. Bunu elbette siyasal olarak ya da insanların katılımıyla kıyaslamıyorum her ikisi çok farklı siyasal düzlemler. Bu daha çok “yenilmişlik” hissi ile insanların her şeyi en baştan sorguladığı ve en bilinenden başladığı, “Newroz’da gel” psikolojisi ile boşa düştüğü ve en genel tabiriyle bir “hayal kırıklığı” yaratması üzerinden benzetilebilir.

Sonuç olarak, halk kazananı olmayan bir savaşın parçası olmadı ve fakat kazananı olmayan savaşın parçası olmayan halk sonuçta kaybetti, yenildi, göç etti, katledildi. Siyasetin halksızlaştırılması sadece Meclis ve Meclis partileri düzleminde değil aynı zamanda Kürdistan’daki son deneyime bakıldığında savaşın da giderek “halksızlaştırıldığı” bir örneğe şahit olduk.

PKK, devleti Rojava kazanımlarına göz dikmek ve çözüm masasında oyalamakla suçlarken hükümet ise PKK’yi çözüm masasını devirmek ile suçladı. Hendek savaşları bu söylemler ve tartışmalar eşliğinde ilerlerken elbette farklı yorumlar, geleceğe dair farklı açıklamalar da yapıldı.

İlk olarak halkta “hesap sorulamamış” bir sürecin psikolojik tahribatı bu meseleyi tartışmaya zemin sunuyor. Altan Tan savaş stratejisini sorgularken, savaşın kaybedenler kefesine, PKK ile birlikte, seküler ve laik tavrı da ekliyor. Yani aslında Altan Bey’in derdi, hendek savaşları falan değil, adlı adınca yürüttüğü operasyonun da hedefi olan, Kürdistan’daki tüm ilerici ve seküler noktaları tahrip etmektir. PKK’yi eleştireceksek, Altan Tan gibi gericilere ya da kimi Barzanicilere hem alan açması hem de koz vermesiyle eleştirmeli. Yoksa zaten hendek savaşlarının elle tutulur ya da desteklenir bir tarafı yoktu.

Hendek savaşları boyunca ringin diğer tarafında hiç yumruk yememiş bir Barzani imgesi Türkiye Kürdistan’ında gün geçtikçe değer kazanıyor ve bu Kürt solcularına da sirayet ediyor. 90’lı yılların başında Kuzey’in devrimini boğmak için gelen Güney’in toprak ağaları, tüm sermaye ve siyasal bağlamından kopuk olarak solcular için de bir umut vadediyor. En azından bunun için çaba harcanıyor. Hendek savaşının kazananı yok belki ama kaybetmeyeni Barzani’dir. Ve bu sol-sosyalist söylemi, Kürdistan’da hem sahipsiz ve yara almış haliyle karşımıza çıkarıyor.

“Devlet de hatalı PKK’de” denkleminin bir manası yok, zira iki hatadan bir doğru çıkmıyor. Tüm bunlar seküler ve ilerici birikimi tasfiye etme kampanyasına alan açıyor, zemin sunuyor.

2013’te İslam Kardeşliği deklarasyonunu ile PKK, aslında bir sürecin zeminini oluşturdu. Bu nedenle hendek savaşlarındaki kayıplar ya da kaybediş gericiler ve liberaller için bir bahaneden ibaret. 2013 yazıyla birlikte bir anda serpilen Kürt sağının her temsilcisi kendi Kürdistan’ını ve kendi Kürdünü yaratma çabasında. Bir de buna PKK vesayetinden kurtulma söylemi eklenince AKP’siz de olmuyor tabi. Biraz da Barzani sosu bu yemeği servis etmeye yetiyor.

Sonuç olarak Altan Tan’ın derdi HDP içindeki solcuların varlığından ziyade İslamcıların ya da Barzanicilerin azlığıdır, hendek savaşlarının kaybetmesi değil Barzani hattının kazanmamasıdır asıl derdi, yeterince belirleyen olamamasıdır. Yoksa zaten HDP’li solcular Nusaybin’de savaşın yaralarını iftar yemekleri ile sarmaya çalışıyor. Bundan neden rahatsız olsun ki?

Bugün HDP bir yol ayrımındadır evet. Ama bu ayrım Altan Tan’ın ifadesi ile hendek savaşlarının kaybetmesinden belirlenmiyor. Esas yol ayrımı, Dünyanın ve özel olarak konumuzun orijini Ortadoğu’nun seküler, ilerici damarının törpülenmesi ve hatta budanması ve buna karşı oluşturulacak dirençtir. Ve burada çözüm Altan Tanlı ya da Hüda Kayalı yeryüzü sofraları değil, tarihin öne çıkan ileri deneyimlerini yeniden yaratmaktır. Kürt siyasi hareketi son 10 yıldır bu konuda herhangi bir adım atamamaktadır.  

 Yoksa Altan Tan’ın yolu da ayrımı da yol değildir zaten.