Toplama kampı sendromu

Sendrom, birlikte koşma eyleminden geliyor, pek çok belirtinin bir arada bulunması haline işaret ediyor. Belirtiler birlikte bir yöne doğru koşuyorlar, takip ediyoruz. Nazilerin toplama kamplarında tuttuğu kurbanlarda pek çok sendrom, belirti ortaya çıktı. Bunların ortak bir yere doğru hareket ettiklerini sonradan öğrendik. Her biri insanın insanlıktan çıkarılma halinin işaretleridir. 

Naziler neden toplama kampları kurdu? Politikalarıydı bu. Bu yolla insanların alışılagelmiş düşünme, inanç, duyumsama yeteneklerini ve geleneklerini ortadan kaldırmayı ve parçalamayı denediler. 

Tecrübeler gösteriyor ki bu tür koşullarda yaşayan insanlarda her türlü düşünmenin yerini ani ve yoğun devlet terörünün yol açtığı panik ve korku duygusu alır. Kurbanlarını bir korku çukurunun içine yuvarlar, bir tür duygusal-düşünsel kaos içinde yaşamaya zorlar. 

Sonra başka ülkelerde başka insanlar da tecrübe etti bu politikayı. Güney Amerika’nın az gelişmiş ülkelerinden Avrupa’nın kıyısındaki Portekiz ve İspanya’ya (Salazar ve Franco) kadar bir dönem baş gösteren faşist diktatörlükler de kendi ihtiyaçları ölçüsünde küçük toplama kampları kurdu. Buralara doldurdukları isyancıların iradelerini kırmayı, teslim almayı, düşünme biçimlerini ortadan kaldırmayı, duyumsama yeteneklerini parçalamayı denediler. 

12 Eylül cuntası da ülkeyi koca bir toplama kampına çevirdi aynı nedenle. Korku, baskı ve sınırsız şiddetle esir aldıklarının bilinçlerini parçalamaya çalıştı. Faşizmin en etkili silahıdır korku.

***

Bu şartlarda yaşamaya zorlananlarda ortaya çıkan sendromlarla ilgili bizim taraftan yapılmış nadir çalışmalardan birini Serol Teber’e borçluyuz. Çalışması “Toplama Kampı Sendromu-Ruhun Ölümü” başlığını taşıyor. Ortak yayıncımız “Sorun Yayınları” vesilesiyle tanışıyoruz. Çok değerli bir aydınımız, arkadaşımızdır. Toplama kampı gerçeğini görmüş ve “ruhun ölümüne” daha fazla tahammül edememiştir. Özlüyoruz.

Başka sendromların yanında, Nazi toplama kamplarında korkudan ölenleri de kaydediyor çalışmasında. Geçici ya da kalıcı felç, bilinç bulanıklıkları, hezeyanlar, sanrılar, çıldırma (deliryum) halleri ortaya çıkan ilk belirtilerdir. Ardından ölüm gelir. Evet korku insanları delirtebilir ve öldürebilir. Deneyimlerimiz var. Eski bir tarihte, polis Ankara’da bastığı dergi bürosunda kazara bulunan bir devlet memurunu da bizimle birlikte gözaltına alıp DAL’a (Derin Araştırma Laboratuvarı) götürmüştü. Yeraltındaki toplama bölümünde gözüm bağlı hücreye tıkılmayı beklerken duyduğum konuşmalardan memurun içeri girer girmez tuvaletini tutamadığını anladım. Korkudan bir tür felç geçirmişti zavallı. Apar topar saldılar. “Siyasi” olmadığını anlamışlardı! 

“Frankl, bir gece, aynı tahta kereveti paylaştıkları arkadaşının, çok korkulu düşler görmenin bilinen belirtileri içinde, heyecanla, korkuyla sayıkladığını, çırpındığını görmüş ve bu ağır düşsel karabasandan kurtarmak için, arkadaşını uyandırmayı düşünmüş, elini uzatmış, ancak son anda hangi korkulu düşün, onun içinde bulunduğu toplama kampı gerçeğinden daha korkunç olabilir ki… diye düşünmüş ve yatak arkadaşını uyandırmaktan vazgeçmiştir.” Teber, kampta tutulan bir psikoloğun gözlemini böyle aktarıyor. Esir, arkadaşını uyandırıp uyandırmamaya karar verememiştir. Toplama kampında bulunmaktan daha korkunç bir kâbus yoktur çünkü. Bu durumda kâbus görmek uyanmaktan evladır!

Bu nedenledir ki korku “iyileştirir” de. Her şeyi bir ölüm kalım savaşının içine sıkıştırır. Teber, çalışmasında bu “iyileştirici” etkiyi şöyle anlatıyor: “Toplama kampları tutuklularında tutukluluk süresince, şizofreni, nevroz vb. gibi ruhsal sağlık bozuklukları pek ortaya çıkmamış. Hatta önceden, bu tür sorunları olanların, bu nedenle tedavi görenlerin bile -eski şikayetlerinin- güncelliğini yitirdiği görülmüştür. Somut çıplak şiddet, yaşam mücadelesi bu koşullarıyla daha ağır basmıştır.” Toplama kampı kurbanları insani sorunlarından, hastalıklarından arınıp, “iyileştiler.” Çünkü insanlıktan çıkarılmıştılar…

***

Çok ilginç, Naziler, toplama kampındaki bu uygulamaya “Müslümanlaştırma” diyorlardı. Açlık erimelerinin, bedensel-ruhsal çöküşün en ağır ve en son evresine kampta verilen addı bu. Kamp sakinlerinin açlıktan, hastalıktan ve korkudan, ölüm ile yaşam arasındaki o görünmez eşiği aştıkları, ölüm öncesi duruma yaklaştıkları, yazgılarına boyun eğdikleri durumdu bu. Faşistler fiziksel ve ruhsal olarak insanlıktan çıkardıklarını “müslümanlaştırılmış” olarak kabul ediyorlardı. Serol Teber’den aktarıyorum. 

Nazi politikasının nihai amacıydı bu. Esirleri teslim olmaya zorluyorlardı. Teslim olanlarda tüm bedensel ve ruhsal enerji sönüyor, yoğun ilgisizlik ortaya çıkıyordu. Acıyı yadırgama halidir. Bu hale gelmiş 400 esiri yalnızca bir tek askerin güttüğüne tanık olmuştur kamptakiler misal. Kaçmaktan, isyan etmekten söz etmeye hâlâ cüret edenlere tepki göstermiş, huzuru bozmakla itham etmişlerdir. Toplama kampında huzur, yaşam ile ölümün sınırındaki o kısa andadır çünkü. İnsanlıktan çıkanlar hâlâ insan kalanlara kin tutar, düşman olur. Tipik toplama kampı sendromudur… 

***

Peki ne oldu? Geçip gitti mi her şey?

Toplayıp kapattılar evlerimize. Bilmediğimiz, göremediğimiz bir düşman esir aldı hepimizi. Düzen artık koca bir toplama kampı. Kamp duvarlarının ötesinde ölüm devriye geziyor. Kapatıldık ve kapatıldığımız için mutluyuz haliyle! Tipik toplama kampı sendromudur.

İşsizlik, yoksulluk, baskı, dincinin dinciye darbesi, olağanüstü hâl, polis şiddeti, deprem, savaş-iç savaş tehdidi ve muktedir tarafından her gün azarlanma sonucu sindirildik. Sonunda devasa bir toplama kampının içinde bulduk kendimizi. Özel hastane sahibi bakanımıza bayılıyoruz. Özel okul patronu eğitim bakanımız Nil Karaibrahimgil zili yaptırdı, çalınca çocuklardan önce biz koşuyoruz. Koşmayana öfkeleniyoruz, bayılmayanı ötekileştiriyoruz. 

Celladını, gardiyanını seversin. Yanındaki uyumsuz mazlumlara düşman olursun. Resmi yalanı parçalayan fedakâr hekime ayar verirsin. İnancına ters gelecek espriler yapan komedyen kadını linç edersin. Korku öylesine büyük ki iyileştik haliyle. Kapatıldığımız kampta balkondan balkona şarkılar söylüyoruz. Bütün gardiyanları işten attılar, küçülttüler orduları. Birkaçı yetiyor hepimizi gütmeye. Çünkü korkutula korkutula müslümanlaştık! Toplama kampı sendromudur bu. 

Çıkış yolu belli halbuki. Yüklensek yıkacağız bu kâğıttan kampın duvarlarını. Faşizmi tepeleyeceğiz. Hepsinin arkasındaki arsız kapitalizmi fark edeceğiz.   

Toplama kampının hücresindeki tahta yatak üzerindeki tavşan uykusunda görülen zavallı bir kâbus değil anlattığımız. Etiyle kemiğiyle kapitalizmdir insanlıktan çıkışımızın sebebi. Bu sendromlar onun çürüyüşünün işaretleridir.

Uyanabiliriz bu kabustan, yaydığı korkulardan kurtulabiliriz. Hep birlikte yeni, aydınlık bir hayal kurabiliriz…