Bir evet, kaç musibet?

Bir evetten bin musibet doğarmış meğer.

Bunu da bir katilden öğrenmiş olduk sonunda.

Biz öğrenmedik, ağır başlılık, alçak gönüllülük, şu bu uğruna kendimize o kadar haksızlık etmeyelim, bizler biliyorduk ve epeyce de anlatmaya çalışmıştık. Kendimize yöneltebileceğimiz haklı eleştiri, anlatmadaki yetersizliğimiz olabilir ancak. O da belki. Yığınlar halinde oy vermeye giden halka anlatamamak anlamında, doğrudur, bir yetersizlik söz konusudur. Ama, katillerin teşekkürünü hak edenler olacaksa yetersizliğimizin göstergesi, yok, o kadarı işte, tam da hırıstiyan günah çıkarmasına girer, özeleştiri falan olmaz.

Yine, yeniden, bir kez daha, sokağa, masum insanların arasına salıverilen katillerden ikisi, bizim yedi çocuğumuzun kan izlerini taşıyorlardı alınlarında. Ertesi gün de bir başkasının serbest bırakıldıktan hemen sonra söyledikleri, tekrar tekrar vurgulanacak kadar güncel ve önemliydi. Adana Emniyet Müdürü, Pol-Der’li Cevat Yurdakul’un, ayrıca Töb-Der’li bir öğretmen ile bir öğrencinin ve CHP’li iki politikacının öldürülmesi suçlarından hüküm giymiş bir yaratıktan söz ediyoruz. Ajansların aktardığı ve birçok günlük gazetede yer alan haberlerde şöyle yazılmış:

“Cezasının bitmesine 13 yıl kalan Kehya, serbest bırakıldıktan sonra yakınları tarafından Elbistan Cezaevi’nden alınıp, memleketi Elazığ’a getirildi. Muhsin Kehya, Malatya- Elazığ sınırında bulunan Elazığ’a 50 kilometre uzaklıktaki Kömürhan Köprüsü’nde karşılandı. Karşılama sırasında 'Bozkurt Muhsin' sloganları atıldı. Yaklaşık 50 araçlık konvoyla karşılanan Muhsin Kehya, uzun araç konvoyu ile ağabeyinin yaşadığı Elazığ’ın merkeze bağlı Koparuşağı Köyü’ne gitti.

“Köyden Elazığ’da yerel yayın yapan bir televizyon kanalının canlı yayınına katılan Muhsin Kehya, cezaevinde kaldığı sürede Saidi Nursi’nin kitaplarını okuyarak geçirdiğini, Kur’an okumayı öğrendiğini ve kendini ibadete verdiğini söyledi. ‘Son yıllarımı genellikle Risale-i Nur üzerine yoğunlaştırdım’ diyen Kehya, tahliye olup olmayacağı konusunda bir beklentisinin olup olmadığı sorusuna şu yanıtı verdi: ’Sayın Erdoğan’dan böyle bir beklentimiz vardı. Sözünde durdu sağ olsun. Kendisine buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Ayrıca bütün AK Partililere, Bülent Arınç’a, Selçuk Özdağ’a, Haluk İpek’e ve tabii genel kurulda desteklerinden ötürü MHP’ye, hepsine ayrı ayrı teşekkürlerimi iletiyorum. Hâlâ daha heyecanım devam ediyor benim. Kendi köyüm, sevdiklerim ve aileme kavuştuğum için mutluyum.’

“BBP’nin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ‘O dönem gençler kullanıldı’ sözlerine katılmadığını belirten Muhsin Kehya, ‘Bu rahmetlinin kendi görüşü. Ben özellikle şunu söyleyeyim. O kullanma kelimesini biraz abartılı buluyorum. Ben kullanılmadım şahsen. Ama bir başka ülkücü ağzıyla konuşmak da istemiyorum. O günün şartlarında öyle gerekiyordu, öyle bir mücadele verdim. Dolayısıyla herhangi bir pişmanlık falan da duymuyorum. Allah rahmet eylesin o öyle düşünmüşse kendi fikridir, kendi görüşleridir. Bu anlamda ben kullanıldığımı sanmıyorum’ dedi”.

Türkiye’nin geleceği konusundaki görüşleri de sorulmuş haliyle hazır bulmuşlar ustalığını kanıtlamış bir katili, soracaklar. Ne de olsa, kamuoyu merak eder memleketin gidişini nasıl gördüğünü.

“Türkiye’nin geleceği konusundaki düşüncelerini anlatan Muhsin Kehya, ‘Vallahi AKP doğrultusunda ülkenin gidişatı şimdilik gayet iyi. Biz memnunuz şahsen. Ben aslında siyasetten uzak bir insanım. Ben ülkücüyüm. Ülkücü ile MHP’nin çizgisi farklı bana göre. Benimki daha farklı. Ben İslami ağırlıklı bir ülkücüyüm. İslamiyete gönül vermiş bir insanım.’ dedi.

“Üçüncü Yargı Paketi kapsamında serbest kalmasına gösterilen tepkilere değinen Kehya, ‘Aslında bu bir af değil, sadece adalet sağlandı. Sol taraflar, sol kesim daha evvel 91 yasasına göre 10 yıl yatıp tahliye oldu, bizler keyfi olarak içeride tutulduk. Ben şu an 14 sene boşu boşuna hapis yatmış oldum. Ve eğer Ak Parti böyle bir yasayı gündeme getirmemiş olsaydı, ölünceye kadar hapiste tutulacağıma dair mahkeme kararı vardı benim hakkımda’ dedi.

“Cezaevindeyken yasa gündeme geldiği zamanlarda kendisi üzerine oyunlar oynandığını ileri süren Muhsin Kehya, ‘Özellikle bütün tezgahlar bana çevrildi, benim üstüme döndürüldü, bütün komplolar bana yapıldı ve istediklerine de emellerine de ulaştılar ama Ak Parti onların bu oyununu bozdu. Ben bunu mahkemede de dile getirdim. Yani sanki Türkiye’de ülkücü olarak bir tek ben varım. Bedelini sadece bana ödettiler. Bu anlamda bir savunmam olmuştu mahkemeye karşı’ diye konuştu.”

Mağduriyetini, mağdur edilmesine rağmen nasıl bağışlayıcı ve yüce gönüllü olduğunu da anlatıyor ve ardından “teşekkür” faslına geliyor:

“Geçmişe dönük aslında benim Türk kamuoyunda ismim pek gündeme gelmedi ama buna rağmen birtakım gizli eller tarafından resmen harcandım. Söyleyeceğim, ben herkesi Allah’a havale ediyorum. Bana kötülük yapanlara bile hakkımı helal ettim. Bunu mahkemede de dile getirdim. Ben sadece bu süreç içerisinde özellikle 12 Eylül referandum sürecinde evet oyu veren herkese buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Memleketime geldiğim için mutluyum. Sevgili Elazığlıların hepsine selam, saygılarımı iletiyorum. Herkese tekrar teşekkür ediyorum. Özellikle Başbakanımıza. Çünkü ben minnet borçluyum ona. Ancak o bu işi başarabilirdi. Çünkü geçmişte 57’inci koalisyon hükümeti döneminde gördük, af çıkmasına rağmen faydalandırmadı. Bugün Ak Parti olmasaydı, özellikle Başbakan olmasaydı, cesaretle cesurca böyle bir yasayı çıkarmaları mümkün olmayacaktı. Kendisine tekrar tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.”

İki teşekkürü var katilin: Biri, işsizlikten yoksulluğa, açlıktan şişmanlığa, hastalıktan sağlığa, Kürt sorunundan Suriye kargaşasına, sıkıntısı, derdi, tasası olan herkesin yaptığı gibi, zat-ı şahanelerine yöneliyor ‘ancak o çözebilirdi, çözdü nitekim’ diyor. Öbür teşekkürü, 12 Eylül referandumunda evet oyu verenlere. Ama, burada, küçük bir haksızlık yapıyor ve düpedüz evet diyenle “yetmez ama” evet diyeni ayırt etmiyor. Oysa, o ikinciler, ne suçlamaları, ne ağza alınmaz lafları göğüsleyip vermişlerdi oylarını! Biraz iz’an sahibi olsaydı sayın katil, referandumun ertesinde zat-ı şahanelerinin onlara nasıl özel bir teşekkür gönderdiğini hatırlar, bu kadirbilmezliği yapmazdı. Lakin, o kadar olur, katil de olsa insandır ve insanlık halidir, o heyecan içinde unutmuştur. Sonuç olarak, “… özellikle 12 Eylül referandum sürecinde evet oyu veren herkese…”, koca koca yazarak tekrar edelim, HERKESE demiş mi dememiş mi?

Yine de, eksik kalmasın. Bir kıssadan hisse niyetine yazalım.

Politikanın bütün pislikleri ve acımasızlığı içinde böyle az çok iyi yanları da vardır işte: Önemli bir hata yaptığında, pek de uzun bir süre geçmeden, suratına çarpılır. Bir kez de değil üstelik. Zaman geçer, unutuldu sanırsın belki de ama, kimileyin hiç öyle kötü niyetleri olmadan, hatta övgüyle, minnetle hatanı yüzüne vuranlar, kendi saflarından, karşı saflardan çıkmaya devam ederler. Yüzü olan, ya hatasını kabul edip tekrarlamamak kavliyle devam eder ya da bırakır gider yüzü olmayan ise duymazdan, bilmezden gelir, hatta hatasını bir ustalık ve erdem düzeyine yükselterek devam eder. İkinci tür esaslı bir çoğunluk oluşturur.

Bunun iyiliği nerede, diyenler çıkarsa, şuradadır: Yüzü olanlar için bir kurtuluş imkânıdır öte yandan, yüzsüzleri tanıma şansı verir.