2018 krizinin dış şokları

2019’un ilk yarısı bittiğinde, krizin seyri ve aşamaları ana hatlarıyla belli olmuştu. Bunları “Ekonomik Bunalımın Seyri” başlıklı bir yazıda gözden geçirmiştim (soL Haber, 5 Temmuz). Oradaki tespitlerin bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum. 

Krizin aşamaları

Kriz, dört aşamadan oluştu: Güven bunalımı → döviz krizi → ekonomik kriz → toplumsal bunalım… İç içe giren bu aşamaları açalım. 

“Güven bunalımı”, uluslararası finans sermayesinin “yükselen” bir ülke üzerindeki algılamaları bozulunca patlak verir. 

2018 ortalarında uluslararası ekonomi dingindir; Türkiye gibi kırılgan ekonomileri ayrıca tedirginleştirecek bir ortam yoktur. Ülkemize dönük bir güven bunalımı, Haziran seçimleri arifesinde (ne hikmetse)  Cumhurbaşkanı tarafından tetiklendi. 

Nasıl? Finans çevreleri için kritik önem taşıyan (serbest sermaye hareketleri, merkez bankası özerkliği, sıkı para politikası gibi) bazı temel ilkelerin seçim sonrasında çiğnenebileceği ima edildi; hatta açıklandı. Yetmedi; bu ilkelerin öteden beri “bekçiliğini” üstlenmiş ekonomi yönetimi seçimden sonra değiştirildi. 

“Güven bunalımı”, Ağustos 2018’de döviz krizini tetikledi. Nasıl? Finans kapitalin Türkiye’den çıkışa başlaması ve fon akımlarını kısması yoluyla… Türkiye ekonomisini etkileyen bir dış şok böylece oluştu. “Güven bunalımı” öncesi (Nisan 2018 sonu) ile “dışsal şok”un patlak vermesi (Ağustos sonu) arasında dolar fiyatını karşılaştırın: 4,04 TL→ 6,55 TL… 

Döviz krizi, Ekim’den itibaren reel ekonomiyi, üretimi, millî geliri etkiledi; (galiba on iki ay sürecek olan) ekonomik krizi tetikledi. Nasıl? Döviz borçları yüksek ve iç piyasaya dönük şirketleri sarsarak, birçoğunu iflasa sürükleyerek… Dahası, bu şirketlerin alacaklısı olan ulusal bankaların batık kredilerini tırmandırarak ve toplam kredileri de aşağı çekerek… 

Küçülen ekonomi, toplumsal bunalıma yol açtı. Ekonominin küçülmesi, işsizlik oranlarını yukarı çekti; Kasım ve sonrasında tüm sektörlerde istihdam da gerilemeye başladı. Kentli, genç ve diplomalı işsizler, önceki krizlerdeki oranları aştı. Artan işsizlik, iflaslar, enflasyon, reel emekçi gelirlerini eritti. Yoksulluk yoğunlaştı; yaygınlaştı.

2018 ve sonrasında “dış şok” nasıl seyretti? 

Krizin, ikinci aşaması olan döviz krizine yol açan dış şok neydi? Nasıl oluştu ve seyretti? Sermaye hareketlerinde sert bir azalma veya tersine dönme (“net çıkış”), Türkiye yapısındaki kırılgan ekonomiler için bir şok oluşturur. 

“Sermaye hareketleri” iki türlü ölçülür: Yabancı sermaye veya yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin tümünü kapsayan toplam sermaye… 

“Normal” dönemlerde yabancı sermaye “giriş”, yerli burjuvazi (şirket, banka ve rantiyeler) “çıkış” gösterir. Türkiye’de sermaye hareketleri bilançosu genellikle “net giriş” kaydeder. Ekonomimiz, emperyalist sistemin bağımlı kutbunda yer aldığı için…

Türkiye’de döviz krizine yol açan “dış şok” on bir ay sürdü ve iki ara-aşamada gerçekleşti: Sermaye hareketlerinin “net çıkış” gösterdiği 2018 Ağustos-Aralık ve bu hareketlerin önceki yıla göre gerilediği 2019 Ocak-Haziran dönemleri… 

Tablo, bu iki dönemdeki yabancı ve toplam sermaye hareketlerini sütun 2 ve 4’te milyon dolar olarak veriyor. Dış şokun büyüklüğünü kavramak için, bu verileri kriz öncesini içeren sütun 1 ve 3 ile karşılaştırmak gerekir.

 

2017

Ağustos-Temmuz

2018’de Kriz

Ağustos-Temmuz

2018

Ocak-Haziran

2019’da Kriz

Ocak-Haziran

Yabancı sermaye

+19.820

-4.237

+16.254

+11.267

Toplam sermaye

+18.019

-11.022

+23.648

+1.622

Tabloyu düz yazıya taşıyalım: Kriz öncesinin ilk beş ayını (sütun 1’i), sermaye hareketlerinin en olumsuz seyrettiği Ağustos-Aralık toplamları (sütun 2) ile karşılaştıralım. Milyar dolar olarak yabancı sermaye: +19,8  → -4,2… Tabloda yer almayan ayrıntılara bakıldığında dış kredilerden net ana-para ödendiği ve yabancı sıcak paranın borsadan kaçtığı belirlenmektedir. “Batan geminin mallarını ucuza kapatan” doğrudan yabancı yatırımlar, bu kayıpları sadece kısmen telafi edebilmektedir. 

Krizin ilk beş ayında yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerini de içeren toplam sermaye de milyar dolar olarak “net çıkış” göstermiştir: +18,0  → -11,0… Yabancı sermaye hareketlerine göre şok, daha serttir. Nedeni ayrıntılarda gözleniyor: Yerli burjuvazinin dış dünyaya kaynak aktarımı yükselmiştir.

Döviz krizinin ikinci aşamasına (tablonun son iki sütununa) göz atalım. Krizin sonraki altı ayında sermaye hareketleri gerilemektedir; ama yavaşlayan bir tempoyla… 

2018 ve 2019’un ilk altı ayındaki akımlara milyar dolar olarak göz atalım: Yabancı sermaye: +16,3 → +11,3… Bu sayılara yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerini ekleyelim. Toplam sermaye: +23,6 → +1,6… 

Sermaye hareketlerinden kaynaklanan “dış şok”, Haziran 2019’da son buldu. Bu tespit neye dayanıyor? Tabloda yer almayan sonraki üç ayda (Temmuz-Eylül 2019’da) sermaye hareketleri bir önceki yıla göre artmaya başlamış; “düzelmiştir”. Ödemeler dengesi istatistiklerinde yer alan sayıları ayrıca vermek istemiyorum. 

Dış şokun büyüklüğü

“Dış şok”un toplam büyüklüğünü (milyar dolar olarak) ölçelim ve 2018 millî gelirine oranlayalım. (IMF’ye göre 2018’de GSYH 771,3 milyar dolardır.) 

Bunun için tekrar tabloya göz atalım. Kriz öncesinin on bir ayını birleştirelim ve 2018 Ağustos-2019 Haziran (Sütun 1+3’ü, sütun 2+4 ile) ile karşılaştıralım. Dış şokun büyüklüğü, kriz döneminin sermaye akımları, kriz öncesinden çıkarılarak hesaplanacaktır.

Yabancı sermaye: +36,1 → +7,0.  Dış şok: -29,1 milyar dolar. Dolarlı millî  gelire oranı, (yüzde olarak): -3,8…

Toplam sermaye: +41,7 → -9,4… Dış şok: -51,1 milyar dolar. Dolarlı millî gelire oranı (yüzde olarak): 6,6…  

Toplam sermaye akımları, krizin on bir ayında “net çıkış” ile sonuçlanmıştır ve dış şok, yabancı sermaye akımları ile yapılan hesaplamayı aşmıştır

Olumsuz farkın bir nedenini yukarıda da vurgulamıştık: Yerli burjuvazinin krizi derinleştirici tepkileri (hızlanan sermaye kaçışı)… Diğer neden ise kayıt dışı sermaye girişlerindeki hızlı düşmedir. Nicel ayrıntılara girmeyeceğim. 

Böylece hesaplanan dış şok, ekonominin küçülmesine belirleyici katkı yaptı. 

Neoliberal dönemde Türkiye ekonomisi dört kriz daha yaşadı. Hepsinde, sermaye hareketlerinde gerileme ve “net çıkış” millî geliri aşağı çekmişti. O krizlerdeki dış şokun göreli boyutu biraz daha yüksekti. 

TÜİK verileri krizin ilk dokuz ayında (Ekim 2018-Haziran 2019’da) GSYH’nın yüzde 2,2 oranında düştüğünü hesapladı. Önceki krizlerde ekonominin küçülme oranı yüzde 3,5 (1988-89) ile yüzde 7,4 (2008-2009) arasında seyretmişti. 

TÜİK Temmuz-Eylül 2019 GSYH tahminlerini Aralık başında yayımlayacak. Ekonomik krizin on iki aylık büyüme oranı üzerindeki etkisini o zaman tartışabileceğiz.

Giderek anlaşılmaktadır ki, 2020 ve sonrası için iktisatçılarca öngörülen gerçekçi büyüme tempoları, işsizliği aşağı çekemeyecektir. Bence, kronikleşen bir durgunluk ve süregelen toplumsal bunalım gündemdedir.