Cemil Bayık Röportajı Hakkında: Tanımsız Rejimde Demokrasi Talebi Olmaz

AKP ile birlikte Kürt hareketi de PKK güçlerinin çekilme şekli üzerine odaklandı.

Cemil Bayık’ın 2 Nisan’da basına yansıyan röportajının da yarıdan çoğu bu konuya ayrılmıştı.

* * *

Oysa mücadelenin biçiminden, silahlı mı, silahsız mı olacağından daha önemlisi, içeriği, ne için mücadele edildiğidir.

Çekilmenin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceğinden önemlisi, çekilmenin karşılığında ne alınıp verildiğidir.

* * *

Kürt hareketinin ve Öcalan’ın “barış” konusundaki duruşlarına ilişkin olarak yine Cemil Bayık’ın röportajı kimi ip uçları içeriyor.

Bayık, Öcalan’a referansla üç noktadan söz ediyor: 1- Değişik ülkelere dağılmış Kürtlerin birleştirilmesi: “Önder Apo’nun çabası sadece Kuzey’de Kürt sorununu çözmeye dönük değil. Tüm parçalardaki Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Var olan sınırlara dokunmadan bu sorunu çözmeye çalışıyor”. 2- Demokrasi vurgusu: “Bizim sınırlarla herhangi bir sorunumuz yok. Zaten sınırlar artık anlamsız hale gelmiştir, ulus devletler artık aşılma sürecine gelmiştir. Biz halkları nasıl demokratik sürece çekeceğiz, nasıl onların demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet sorunlarını çözeceğiz bunu esas alıyoruz.” 3- Birleşme ve demokrasi bakımından Misak’ı Milli’nin yeniden ele alınması: “Şimdi AKP içinde, devlet içinde bu yeniden tartışılıyor. Bütün Türkler nasıl Türkiye’nin bayrağı altında birleştirilecek. Bu tartışılıyor... Güney Kürdistan’da buna uygun adım atanlar da var. Bu gelişmeler ortamında Türk-Kürt ilişkilerinin Kürt-Arap-Fars ilişkilerinin doğru temellere oturtulması gerekiyor. Bunun tarihi temelleri de var. Bu tarihi temellere dayanarak bunlara yeni şartlarda doğru bir içerik kazandırmak gerekiyor.”

* * *

Gün be gün yeni açıklamalar geliyor, ama bizim eleştirilerimize konu olan zemin değişmiyor.

AKP-Kürt hareketi ilişkisinde belirleyici taraf AKP’dir. BDP’nin “Akil İnsanlar Komisyonu tarafların görüşleri alınarak oluşturulmalı” itirazlarına rağmen, AKP’nin bildiğini okumuş olması bunun göstergelerinden birisidir.

Taraflardan birisinin baskın olduğu zeminde her iki tarafın önerilerinin dikkate alınacağı sonuçlar çıkmaz.

AKP silahların içeride bırakılarak koşulsuz sınır dışına çıkılması noktasında bilinçli olarak ısrar ediyor. Bunu elde edemeyecekse de çıtayı daha başlangıçta yükseğe koyuyor. Bir şekilde çekilme süreci uzayacak olsa bile bu kez milliyetçi tarafa abanarak konjonktürü istediği yönde belirlemesi zor olmayacaktır.

Zor olmayacaktır, çünkü bu süreçte, tanımlı koordinatları esas olarak sallanan AKP değil, karşısındaki güçler olacaktır.

Üstelik, sızdırıldığı kadarıyla, Öcalan’ın, son mektubunda bir an önce çekilme görüşünü yazdığı da anlaşılıyor. Kandil Öcalan ile mesafe yaratmamaya özel dikkat gösteriyor. Öcalan’ın Kürt hareketi içindeki konumu ve devletin doğrudan Öcalan’ı muhatap kabul eden tutumu bunu zorunlu kılıyor.

* * *

Ancak yeniden başa dönelim: Esas olan bunlar değildir. Esas olan Kürt hareketinin ne istediğini bilip bilmediğidir.

Kürt hareketinin “barış” sürecinin içeriğine ilişkin olarak söylediklerinin gerçeklikle hiçbir ilişkisi yoktur.

Çünkü:

Sınırların anlamsızlaştığı saptaması tam bir emperyal ve postmodern saçmalıktır. Bağımlı ülkelerin sınırları sermaye için belirsizleşiyor, ama, emperyalist ülkelerinki katılaşıyor.

Sınırsızlaşmanın en popüler örneği AB idi. Başına gelenler ortadadır ve bu sefil durumun da kesin bir patronu (Almanya) vardır.

Emperyalizm sermayesini rahat dolaştırabilmek, sömürürken güçlü ulusal merkezleri ekarte edebilmek için sınırların gevşediğini propaganda eder.İnananı çoktur.
Sınırların yok olmakta oluşunun demokrasiye yarayacağı bu propagandanın yemidir.

Kesinlikle emperyal bir projeyle karşı karşıyayız. Emperyalizm Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirmek istiyor. AKP’nin şehveti bunun zemini oluyor. Türkiye’nin etnik çatışmalarla bölünmesi yerine, bir ara çözüm olarak ve şimdilik büyütmeyi öne çıkardılar. Bu iş için de Kürt onayı gerekiyor.

Kürt hareketinin yeni tezleri bu projeyi onaylıyor. Bir de yön gösteriyor: Misak-ı Milli’ye yeni bir içerik kazandırmak. Bayık röportajından anlaşılıyor ki Kürt bölgelerinin bir biçimde Türkiye şemsiyesi altına alınması yeni içeriği oluşturuyor. Öcalan’ın Kandil ve Avrupa’ya ilettiği son mektubunda bunu işlediği açıklanıyor. Kürtler için Türkiye’den bölgesel koruma isteniyor:

AKP açısından “yeme de yanında yat” türünden bir armağandır.

* * *

Demokrasiden söz ediliyor, ancak rejim tanımlanmıyor.

Politik ekonominin kuralları subjektivizm tanımaz: Rejimi emperyalist kapitalizm oluşturuyor. Demokrasiyi de bu rejim tanımlıyor.

Kürt hareketi bölgemizdeki etnik ve dini temelli kutuplaşmanın, AKP’nin özel olarak buna oynadığının farkında değil.

Irak’ı, Yugoslavya’yı, Afganistan’ı, Libya’yı, Mısır’ı, Suriye’yi de demokrasi adına yerle bir etmişlerdi.