Biz sadece fotoğrafa değil aynı zamanda tarihe bakıyoruz, sermayenin hikmetinin hüküm sürdüğü çürümüş bir düzen görüyoruz. Duyduğunuz koku TÜSİAD kokusudur!

TÜSİAD kokusu

Ekrem İmamoğlu, galiba, ülkenin en hızlı yükselen politikacısı olmaya aday. İstanbul’un kenarındaki bir ilçenin belediye başkanlığından Büyükşehir Belediyesinin patronluğuna zıpladı. Şimdi oradan da Cumhurbaşkanlığına yatay geçiş yapmaya hazırlanıyor. Tanrısı nasip ederse, ikinci tek adamımız o olacak. Tabii tek başına tanrının desteğinin bu iş için yetmediğini biliyoruz, yanı sıra sermaye desteği şarttır. Tanrının ve sermayenin has adamıdır, bu makama aday olacaklar arasında arkası en kuvvetli olandır, şansı yüksektir. Bu hızdaki hikmeti araştırıyoruz, tarihine bakıyoruz. 

Siyaset sahnesine çıkışı yakın zamanlara dayanıyor. Tayyip Erdoğan Ankara ve İstanbul belediye başkanlarını görevden alınca, adı geçen belediye meclislerinin yeniden başkan seçmesi gereği doğdu. Seçilme ihtimali olmasa bile, CHP’nin de aday göstermesi gerekiyordu ve o aday Ekrem İmamoğlu oldu. Hazırlıklıdır, defterde adı ilk sıraya yazılmıştır, rastlantı sayamayız.

O dönemde yazmıştım, Koç ailesinin üyeleriyle görünmekten hoşlanıyor kahramanımız. 2016 yılında hayatını kaybeden Mustafa Koç’la “yakın” arkadaştır. Beylikdüzü’ne başkan seçildikten sonra da Koç ailesiyle ilişkilerini sürdürmüştür, fotoğrafları var. 

Partisinin Genel Başkanı da çok seviyor aileyi. 2018 yılında Ali Koç'u aday yapmayı arzu etmiş mesela. Ailenin kapısını çalmış. Aile Ali Koç yerine Ekrem İmamoğlu’nu işaret etmiş. 2019 yılının 31 Mart’ında seçimi kazandı ama mazbatayı verir vermez geri aldılar. AKP İstanbul’u teslim etmek istemiyordu, hukuksuz bir biçimde seçimin yenilenmesine karar verdiler. Aile, İmamoğlu’nun kısa süren o ilk Büyükşehir Başkanlığına bir ziyaret sığdırmayı başardı. Mayısın ilk haftasında Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Levent Çakıroğlu İmamoğlu’nu ziyaret etti. Bir saat hâl hatır sorup ayrıldılar, nezaket ziyaretiydi. Hatırlatıp geçiyorum.

Yükseliş artık yeni bir aşamadadır. Bayramdaki Karadeniz gezisi Başkanın başka bir makama sıçramasına karar verildiğinin en somut işaretidir. Belediyenin otobüsüne bindi, yanına yakın gördüğü gazetecileri aldı, Karadeniz’i il-ilçe dolaştı. Bir seçim çalışması olduğundan şüphe duymamız için bir neden yoktur.

***

Tanrının hikmetinden sual olunmaz ama sermayeninkini az çok kestirebiliyoruz. TÜSİAD ve tabii Koç ailesi son yıllarda politik tutumunu açık etmekte bir sakınca görmüyor çünkü. Laiklik hatırlatması yapıyor, iktidarın ekonomi politikalarını eleştiriyor. Daha derinde yürüyen işleri de var. Derin derken sadece İmamoğlu’na desteğini değil, “Mavi Vatan” türü politik projelere katılımlarını da kastediyorum. Sabık Generaller Cihat Yaycı ve Cem Gürdeniz inşa ettiler bu teoriyi. Çok işlevli bir teoriydi, sermayenin sınır ötesi emperyalist ihtiyaçlarını karşılamasının yanında “FETÖ” çatışmasının ardından ordudan dışarı atılanların sistemin içine alınması için bir imkân yaratıyordu. Bu aynı zamanda AKP’nin fetihçi “Neo Osmanlı” emelleriyle örtüşüyor, düşmanlık beslediği subayların sisteme dahli için kapıyı açık bırakmasına neden oluyordu. Ancak işler umdukları gibi gelişmedi. Montrö Boğazlar Sözleşmesini geçersiz kılacağını düşündükleri Kanal İstanbul projesini hedef alan emekli generaller bildirisinin yazıcısı olduğunu iddia ettiler, gözaltına aldılar. Burnunu sürttükten sonra bıraktılar. Sabık General Cem Gürdeniz’in mi yoksa Koç Grubunun mu hedef alındığını henüz bilmiyoruz. 

Yalçın Küçük’ün sözüdür; ülkemiz, sermaye birikiminden başka bütün birikimlerin reddedildiği bir ucubeye dönüştü. Bu durumda doktrin moktrin işleri için sermaye birikimini yapmışlara yanaşmanız kaçınılmazdır. Hikmeti ortaya çıkarmak için oradan takip ediyoruz.

Tuhaf, yolumuz yine Beylikdüzü’ne çıkıyor. “Beylikdüzüʹnde 8 tarihi batık bulundu…” Bu 2017 tarihli bir haberin başlığıdır. Şöyle devam ediyor: “Beylikdüzü Belediyesi, West İstanbul Marina ve Batı İstanbul Vakfı öncülüğünde ‘Beylikdüzü Denize Açılıyor; Sualtı Tarihi Araştırmaları’ lansmanı, Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğluʹnun öncülüğünde yapıldı… Lansmana konuşmacı olarak Koç Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Cem Gürdeniz de katıldı.” Gürdeniz, Koç Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla Koç Üniversitesinde de görevler üstlenmişti. Ancak “Emekli Generaller Bildirisi” yayınlanıp AKP tarafından çok sert bir tepkiyle karşılaşınca Koç Üniversitesi Cem Gürdeniz'in adını vakfın künyesinden sildi. O da bunun karşılığında Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) direktörlüğü görevinden istifa etti. “Mavi Vatan” etkinlikleri bu sitede sürdürülüyor, Koç Üniversitesi bu çalışmalara destek veriyor, hatta ev sahipliği yapıyordu. 

Beylikdüzü “AKP’den kurtuluş hareketi”nin Samsun’udur. Haliyle Koç’un adamı Cem Gürdeniz’in dahliyle düzenlenen dalma-batık çıkarma ritüelini rastlantı sayamayız. İmamoğlu’nu, Mavi Vatancıları, Koç ailesini Beylikdüzü’nde bir araya getiren ilahi bir güç var! 

***

Açıklamak zorunda olduğumuz hikmetlerden biri de Ertuğrul Özkök’ün o gezide İmamoğlu’nun tam karşısındaki koltukta kendine yer bulabilmiş olması. İşten kovulmuştur, haliyle eski gazetecidir. Demek ki orada gazeteci olarak bulunmamaktadır. TÜSİAD’ın ve Koç ailesinin gözlemcisi olduğunu tahmin edebiliriz. 

İftira atmış olmayalım; Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinin yanı sıra icra kurulu başkanıydı. Aynı zamanda Doğan Yayın Holding’in en üst profesyonel iki yöneticisinden biriydi. Dolayısıyla, bir yönetici olarak grubunun işlerini takiple görevliydi. Bu görev aynı zamanda Doğan Grubu’nun kuracağı bir karton sanayii yatırımı teşvikinin akıbetini devlet katında takip etmeyi de kapsıyordu… Bunlar kendi sözleridir, gazetecinin iş takipçisine dönüşmesinin kısa tarihidir. 

TÜSİAD’a üye olma şerefine nail olan ilk gazeteci Nuri Çolakoğlu’ydu. Galiba bir dönem yönetim kurulu üyesi de oldu. Ertuğrul Özkök onun hakkında şöyle yazmıştı: “Nuri Çolakoğlu sadece, ‘yönetime giren ilk medya mensubu olma’ özelliği taşımıyor. Aynı zamanda yönetime giren ilk ‘eski Maocu’ oluyor.” O tarihte yüksek bir mevkie gelmeden önce solcu geçmişi hatırlatma şartı vardı. Hatta Ertuğrul Özkök bile, böyle bir geçmişi olmamasına rağmen “Elveda Başkaldırı” adında bir kitap yazmış, solcu geçmişine sırtını döndüğünü, artık başkaldırmayacağını ima etmişti. Yükselişi bununla birliktedir. 

Çolakoğlu’ndan sonra bir ayağı basında olan ikinci TÜSİAD üyesi olmayı başardı. Doğaldı bu da çünkü gazetecilik artık halk adına yapılan bir kamu faaliyeti değil, bir “business”ti. Medya kuruluşları dev şirketler haline gelmişti, amaç sadece kârlılıktı. 

TÜSİAD gazeteciliği o tarihten beri normalleşti. Bu normalleşmeyi tek başına Ertuğrul Özkök’ün hanesine yazabiliriz. Sermaye yancılığını normalleştirmekle kalmadı, “cambazım”, “hokkabazım”, “dansözlük yaptım”, “sonradan görmeyim”, “günde ortalama 8 yalan söylerim”, “yazarlık bir tür maymunluktur” diyerek eleştiriyi de imkansızlaştırdı. Bunların üzerine, başka, ne söyleyebiliriz?

O kadar normalleşti ki basına Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’ndan (TİSK) geçiş yapan, araya TÜSİAD'da başkan danışmanlığını sığdıran muhalif gazetecimiz bile var artık. 

***

O otobüsün içinde cisimleşen ilişkiler işte buralarda, böyle kuruluyor. Ayrıntıları akılda tutmak, bir fotoğraftan diğerine geçmek gerekiyor esas fotoğrafı ortaya çıkarmak için.

2020 yılının Ekim ayından başka bir fotoğraf var önümde. “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz ve eşi Şeyda Saymaz'ı ziyaret etti” yazıyor altında. İmamoğlu, yeni evli çifte düğün hediyesi olarak Mustafa Ayaz’ın bir tablosunu ve bir “Nutuk” kitabı götürmüş habere göre. O tarihte 30 ile 50 bin lira arasında bir değeri olduğu söylenen tabloda dansözler resmediliyormuş.

Bir de Tayyip Erdoğan’ı indirecek diye halkımızın önüne itilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun danışmanlığını yapmış kadın gazetecimiz var fotoğrafta. “Ekmek için Ekmeleddin faciasının” yaratıcılarından biri demek ki. Her ayrıntıya dikkatlice bakıyoruz, rastlantıya yer olmadığını görüyoruz.  

***

Tayyip Erdoğan geçen ayın sonunda kendisini ittire kaktıra Suudi Arabistan’a davet ettirdi. Büyük ihtimal, biraz petro-dolar göndermelerini rica etti Suudi ailesinden. Malum kriz var, sermayenin değeri arttı. Onun da uçağında gazetecileri vardı, sordular mı, umrede vahiy mi geldi bilinmez, “TÜSİAD'ın 'iktidarı nasıl götürürüz?' diye bir derdi var fakat parayı bizimle kazandılar” deyiverdi. Bütün bunlar onlar para kazanmaya devam etsin diyedir. 

Bir fotoğraf çözümlemesi bu. John Berger, fotoğrafın görülmüş olanı kaydederken, daima ve doğası gereği, görünmeyene de işaret ettiğini ve sürekliliği olan bir bütünün içinden aldığı bir anı yalıttığını, korumaya alıp sunduğunu söyler. İşte fotoğraf önümüzde, fotoğrafta gülerken görünenler en derin acıyı yaşayanlardır. Demek ki fotoğrafın işaret ettiği gösterdiğinden fazladır. 

Biz ise sadece fotoğrafa değil aynı zamanda tarihe bakıyoruz, sermayenin hikmetinin hüküm sürdüğü çürümüş bir düzen görüyoruz. Duyduğunuz koku TÜSİAD kokusudur!