Gregor’un SA komutanı olarak görevi vardı ancak olay yerine yetişemedi. O tutuklanmaktan yırttı ama Nazi partisi resmen kapatıldı. Gregor’un hayatında yeni bir dönem başlıyordu. 

Portreler V: Gregor Strasser – Faşizm faşistleri de vurur III

Almanya için trajik bir dönem başladı savaş bitince. Marx kapitalizmin yeşerdiği dönem için “Katı olan her şey buharlaşıyordu” yorumunda bulunmuştu. Almanya’da ise savaşın hemen ertesinde eskinin monolitik taştan kütleleri buharlaştılar; buharlaştılar ancak külleri bir süre sonra yeni toplumun üstüne yağmaya başladı. Almanya bir anda, 9 Kasım 1919’da bir cumhuriyete dönüştü. Ancak hiç kimse memnun değildi. Herkes kızgındı. 

Komünistler ve işçi sınıfı kızgındı, çünkü ortaya çıkan eski rejimin devamı mahiyetinde bir cumhuriyet idi. Yeni bir dünya istiyorlardı, eskinin pisliğiyle kirlenmiş, hilkat garibesi bir güdük burjuva demokrasisi değildi istedikleri. Sosyal demokratlar kızgındı, ömrü hayatlarında ilk defa tek başlarına iktidar olmuşlardı, daha doğrusu iktidarı kucaklarında bulmuşlardı. Ancak yönetmeyi istedikleri toplum böyle bir toplum değildi; bu toplum kızgındı ve yönetilemeyeceğini apaçık ortaya koyuyordu. Üstelik Alman gericiliği onlara kazık atmıştı, Alman tarihinin en büyük ulusal utancı olmaya aday Versay Barışı’nı onlar onamak ve onattırmak zorunda kalacaklardı. Alman burjuvazisi ve Junkerleri kızgındı, çünkü ihtişamlı Alman imparatorluğu hayalleri Ferdinand Foch’un parlak karşı saldırısı sonuncunda Ren kıyılarında yok olup gitmişti. Alman aşırı sağı ve faşistleri kızgındı çünkü Almanya arkadan hançerlenmişti ve dışarıda kazanılabilecek bir savaş içeriden ihanetle kaybedilmişti. Herkes her şeye karşı hınç ve öfke duyuyordu. Weimar prematüre bir ölümle karşı karşıyaydı. Adı cumhuriyet idi ve Alman halkını temsil edecekti. Ancak halkı oluşturan her sınıf ondan ölesiye nefret ediyordu. 

Bu ortamda herkes ihanet edecekti. İhanetle başlayan öykü ihanetle nihayete erecekti. Sosyal demokratlar işçilere ihanet edecekti. Merkez sağcılar, burjuva ve Junker partileri güdük demokrasilerine ihanet edeceklerdi. Alman faşistleri kendi yoldaşlarına ihanet edeceklerdi.  Bürokratlar anayasaya ihanet edeceklerdi. Generaller Kayzer’e ve mirasına ihanet edeceklerdi.  

Versay Barışı mı? Almanya için gerçek bir utançtı. Barış anlaşmasının şartlarının belirlendiği Paris Konferansı’nın üç patronu, ABD Başkanı Wilson, Britanya Başbakanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau Almanya’yı itibarsızlaştıran bir garip tiyatro oynadılar. Aylarca kendi aralarında kavga ettiler.  Aylarca süren bu konferansa bir Alman delegasyonunu davet etmeye tenezzül bile etmediler. Sonunda ortaya bir metin çıktı, Alman delegasyonu çağrıldı ve metin önlerine atıldı. “Götürüp bunu onaylatın” denildi. Koca Alman imparatorluğunun bakiyesine köşeye sıkıştırılmış bir müstemleke statüsü layık görüldü; Alman faşistleri bunu hiç unutmadılar. Gregor ve Adolf de unutmadı. 

Alman Devrimi daha savaş bitmeden başlamıştı. İşçi sınıfının yoğun olduğu kentlerde sovyetler kurumuştu. Berlin, Hamburg, Düsseldorf gibi pek çok kentte daha monarşi sona ermeden yerel inisiyatif işçilere ve askerle geçmişti. Alman sosyal demokratları, SDP işçi sınıfının gazını almak için çok uğraşıyordu. Savaş bitmeden kabineye bakan sokmuşlardı. 1918 Ekim’inin sonunda ve Kasım başlarında iktidardaki burjuva ortaklarına monarşinin gitmesinin elzem olduğunu, aksi takdirde devrimin daha radikal ve korkutucu mecralara akacağı uyasında bulundular. Onlardan biri Konrad Haenisch bir mektubunda Almanya’da patlayacak olası bir Bolşevik Devrimi hakkında şunları yazmıştı: “Sorun giderek yükselen, daha da tehdit edici hale gelen ve bir kaos anlamına gelen Bolşevik Devrimi’ne direnmektir…Ülkeyi kurtarmak için Kayzer’i feda etmeliyiz”.1 Alman sosyal demokrasisinin Alman işçilerine ihanet edeceğinin apaçık ifadesiydi bu. 

Münih o devrimci kentlerden biriydi. Kurt Eisner ve yoldaşları Münih’de resmen bir Sovyet cumhuriyeti ilan ettiler. Witelsbachlar kaçtı. Ancak Alman gericiliği henüz kendi adımını atmamıştı. Ülke bir devrimci dalgayla sarsılırken Alman devleti hem askeri yenilginin travması hem de alttan gelen devrimci dalganın tazyikiyle paralize haldeydi. 1918’in sonu ve 1919’un başında devrimci dalgayı durduracak bir karşı güç yok gibiydi. Bugünden geriye doğru bakıldığında gerçekten 1918 Ekim’iyle 1919’un Şubat’ı arasında Almanya’nın sosyalist bir devrime çok yakın olduğunu anlıyoruz. Nasıl ve neden başarısız oldu? Bu yazının konusu değil. 

Alman gericiliği ve ihaneti açık hale gelen SDP çözümü çabuk buldu. Alman ordusu işlevsiz hale gelmişti ancak Genelkurmay kendilerini Freikorp (Özgür Birlikler) diye adlandıran ve terhis edilmiş aşırı sağcı askerlerden oluşan güruhu el altından örgütledi. İktidardaki SDP hükümeti de bu kuvvetleri devrimcilerin üslerine yönlendirdi. Freikorplar Alman devriminin üstüne heyula gibi çöktü. Luxemburg ve Liebknecht Berlin’de katledildiler. Devrim ateşinin yakıldığı her kent apaçık iç savaş alanı haline geldi, Freikorp güruhları, mahkemesiz ve sorgusuz, buldukları devrimcileri katletmeye başladılar. Münih’de Kurt Eisner’in Sovyet hükümetini yıkmaya giden güruhun lideri Ritter von Epp adlı bir maceraperest idi. Gregor da bu güruhun içindeydi. Çok kısa bir süre içinde Münih Sovyeti (ya da diğer adıyla Bavyera Sosyalist Cumhuriyeti) yok edildi. Gregor ileride anılarını yazarken o günleri gururla yad edecekti. Eisner yol kenarında vuruldu, diğer pek çok yoldaşı gibi. 

Alman sağı Freikorplar aracılığıyla ve Sosyal Demokratların hain elleriyle kotardıkları karşı-devrimi resmileştirmek ve Weimar Cumhuriyeti’ni bitirmek için bir yıl sonra doğrudan harekete geçti. Tarihe Kapp Darbesi olarak geçecekti. Lideri Wolfgang Kapp adında kaşarlanmış bir Alman sağcısıydı, ordunun üst yönetiminden de destek alan Kapp ve ekibi 1920 Mart’ında Berlin’i de işgal edip sosyal demokrat hükümeti kaçmaya zorladılar. Ancak ülke tarihinin gördüğü en büyük genel grev (12 milyon işçini katıldığı söyleniyordu) darbeyi mağlup eti. Bir kere daha güdük burjuva demokrasisi işçi sınıfı tarafından kurtarıldı. 

Freikorplar Alman aşırı sağının ve pek tabi ki Nazi partisinin yükselişinin en temel unsurları olacaktı. Alman Devrimi’ni ezerken bir tür karşı devrim stajı yapan bu güruh 1920’lerin başından itibaren geleneksel burjuva ve Junker sağına inancını kaybeden genç neslin kendilerini ifade edecekleri aşırı sağcı pek çok örgüt yaratacaktı. Groeor’un liderliğini yaptığı Verband nationalgesinnter Soldaten (VnS) onlardan biriydi. Bavyera durulmuyordu, tarihsel olarak Berlin ile bağları gerilimli olan Bavyera sağı oldukça kendi başına buyruk bir yönetim sergiliyordu. Kapp Darbesiyle Bavyera’daki Sosyal Demokrat yönetimi yerinden eden sağcı Gustav von Kahr hükümeti Bavyera’yı Alman aşırı sağı için bir tür güvenli habitat haline getirdi; hızla ürediler ve çoğaldılar; hem de amip gibi. VnS sadece biriydi, bir sürüydüler. Gregor bir süre sonra daha etkin bir örgüt olduğunu düşündüğü Einwohnerwehr (EW) adlı örgüte girdi. Sokaklarda düzeni sağlamak isteyen sağcı paramiliter bir örgüt idi. 

Burada durup biraz da Adolf’un neler yaptığına bakalım. Adolf Freikorplara katılmadı, katılamadı. Çünkü yeniden yapılandırılmakta olan ordudan 1920’nin sonuna kadar terhis edilmedi. Önce savaş esirlerinin tutulduğu bir kampta çalıştı, kamplara aşinalığı oradan geliyordu herhalde. Bavyera’da Kızıl Cumhuriyet’in karşı-devrim tarafından boğulmasından sonra, Bolşevizmle zehirlenmiş askerleri Alman gericiliğinin dogmalarına göre tedavi etmekle yükümlü bir propaganda birliğine atandı. Burada komutanı olan Karl Mayr yıllar sonra onun için şöyle yazacaktı: “Bir sahip arayan bitkin bir sokak köpeği gibiydi...Kendisine ilgi gösterecek herhangi birinin kucağına atlamaya hazırdı. Alman halkıyla ve onun kaderiyle ilgilendiği falan yoktu”.2 Eski komutanı Führeri sokak köpeğine benzetmişti. 

Sonra istihbarat görevine atandı. Görevi ise ilginçti; onu Bavyera’da sayıları giderek artan ve pıtrak gibi çoğalan aşırı sağcı ve aşırı solcu örgütleri takip emekle görevlendirdiler. Toplantılarına gidiyor, notlar tutuyor ve rapor hazırlıyordu. Alman faşizminin Führer’i siyasi yaşamına faşistleri takip etmekle görevlendirilen bir ajan olarak başlamıştı. Derken bir gün adı Alman İşçi Partisi olan aşırı sağcı bir örgütün toplantısına katıldı. Bir grup orta yaşlı anti-semitik aşırı sağcı küçük burjuvanın kurduğu önemsiz bir örgüt idi. Türdeşlerinden hiçbir farkı yoktu. Hata onlara göre bayağı silikti. Partinin başkanı Anton Drexler bir çilingirdi. Tartışma bölümünde (hem de görev tanımını aşarak) birine cevap vermek için söz alan Hitler’in hitabet gücü parti yönetimini etkiledi. Ona partinin görüşlerini anlatan bir broşür verdiler, ertesi hafta partiye 555 nolu üye olarak kaydoldu. Sonra liderliği eline aldı ve Alman İşçi Partisi,  Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’ne (NSDAP), yani Nazi Partisi’ne dönüştü. 

Bu arada Gregor evlendi. Çoluk çocuğa karıştı. Bir eczane açtı. Ancak siyasi faaliyetlerine ara vermedi. Diğer yandan içinde faaliyet gösterdiği aşırı sağcı örgütlerin hiç biri onun siyasi hırslarını tatmin edemiyordu. Sanki faşist bir mesih bekliyordu. Hitler 1921 Temmuz’unda Nazi Partisi’nin liderliğini aldığında görünen o ki Gregor hala Nazi değildi. Giderek büyüyen parti ilgisini çekti ancak katılması 1922 Sonbaharını bulmuş gibi görünüyor.3 Partiyle birlikte SA’ya da katıldı ve giderek yükselmeye başladı.  Partinin üye sayısında da bir artış vardı çünkü Alman toplumu, kızıl tehlike atlatılmış gibi görünse de, bir bunalımdan diğerine sürükleniyordu. Almanya 1921’de başlayan ancak zirve noktasını 1923’de görecek olan hiperenflasyonist bir sürece girmişti. Hiperenflasyon sabit gelirlileri, köylüleri ve küçük burjuvaları pek kötü vuruyordu. Bu toplumsal huzursuzluk aşırı sağı büyüten bir dinamik yarattı. Miniskül Nazi Partisi de bu dinamikten nemalandı.  Gregor partisiyle birlikte büyümeye ve yükselmeye başladı. 

Ancak bu saadet günleri 1923’ün Kasım’ında birden son buldular. Hitler ve parti yönetimi, Mussolini ve faşistleri iktidara taşıyan Roma’ya Yürüyüş’den etkilenerek darbe yapmaya karar verdiler. Ekibe I. Savaş’ın kahramanı Ludendorf’u da katarak uzunca bir süredir diktatöryel yetkilerle Bavyera’yı yöneten sağcı Kahr’ın konuşma yaptığı birahaneyi bastılar. Silah zoruyla Kahr’ı ve ekibini yola getirdiler. Yöneticileri ellerinde olunca güvenlik güçlerinin de fait accompliyi kabul edeceğini düşündüler herhalde. Ancak olmadı, olmadığını anlayınca Hitler, Göring, Hess, Röhm ve Ludendorf başta olmak üzere darbeci güruh birahaneden yola çıkarak Bavyera Savunma Bakanlığı’nı ele geçirmek için Münih’in ana caddesi  Feldherrnhalle’ye geldiler. Karşılarında topu topu silahlı 130 asker vardı ama yetti. Karşılıklı ateş açıldı,  savaşın aslan yürekli kahramanı Ludendrof ve III. Reich’in gelecekteki Führeri de dahil, pek cesur Nazi güruhu tabanları yağladı. Hitler iki gün sonra tutuklandı. Gregor’un da SA komutanı olarak görevi vardı ancak olay yerine yetişemedi. O tutuklanmaktan yırttı ama Nazi partisi resmen kapatıldı. Gregor’un hayatında yeni bir dönem başlıyordu. 

Devamı haftaya…

  • 1. Akt. Piere Broue (2005) The German Revolution 1917-1923, Brill, s. 144.
  • 2. Akt. Ian Kershaw (2007) Hitler I. Cilt: Hubris (çev. Z. Biliz), İthaki, s. 139.
  • 3. Peter D. Stachura (1983) Gregor Strasser and the Rise of Nazism, Routledge.