'Faturalar çarpmıyor bizi. Hırsızlar ve onlara yol veren, ortak olan iktidar çarpılmamızın sebebi. Öyleyse derhal devletleştirme. Sonra hırsızlar ve ortakları için hesap zamanı!'

Piyasa toplumunun faturası

Türkiye Elektrik Kurumu (TEK), 1970 yılından beri elektrik üretim ve dağıtımı alanında tekel konumundaydı. Elektriği TEK’ten alıyor ödemeyi TEK’e yapıyorduk. TEK'in üretim alanında tekel olma statüsü liberalizmin şişmanı Turgut Özal’ın marifetiyle kaldırıldı 1984’te. 1990'da illerdeki elektrik dağıtım kurumları ve bunlara bağlı işletme müdürlükleri bağımsız müesseselere dönüştürüldü, ayrı tüzel kişilik kazandı, satışa hazır hale getirildi. TEK 1993'te özelleştirme kapsamına alındı, üretim (TEAŞ) ve dağıtımla iştigal eden (TEDAŞ) isimli iki şirkete bölünerek “çift” oldu. İddia oydu ki bu bölünmeden sonra elektrik ucuzlayacak, hizmetin kalitesi artacaktı.

Birkaç yıl sonra TEDAŞ bünyesinde 21 elektrik dağıtım şirketi kuruldu. Sonra bu 21 şirketin tamamı özelleştirildi. Böylece devlet, elektrik dağıtım ve satış alanından çekilmiş oldu.

21 kamu şirketinin toplam özelleştirme bedeli 12 milyar 914 milyon dolardı. En yüksek parayı, 1 milyar 960 milyon dolara İstanbul Avrupa yakasına elektrik hizmeti sağlayacak Boğaziçi EDAŞ'ı satın alan Cengiz-Kolin ödedi. En çok aboneyi kapsayan ihaleleri ise Sabancı Holding'in EnerjiSA'sı aldı. BEDAŞ, AYEDAŞ ve Toroslar Elektrik’e 4 milyar 177 milyon dolar verdiler. 

Milyarların havalarda uçuştuğuna aldanmayın, bu şirketler ödedikleri paraları neredeyse bir yılda topluyor verilere bakılacak olursa. Üstelik faturalarda yer alan “dağıtım bedeli” adı altında dağıtım hatlarına ilişkin bakım, onarım, yenileme gibi işlemler ile sayaç okuma işlemleri için de tüketiciye ayrıca bedel ödetiyorlar. Yani bu şirketlerin kendi öz sermayeleri ya da kazançlarıyla yapması gereken yatırımlar dahi vatandaşın cebinden çıkıyor. Üstüne iletim ve dağıtım sistemlerindeki kaybın ve kaçak kullanımın bedeli yükleniyor. Halkı sağmal inek yerine koyuyorlar, sağıp duruyorlar. 

Peki topladıkları bu paraları söyledikleri gibi kullanıyorlar mı? EPDK'nın raporuna göre bu yağmacılar 2020 yılında halktan yaklaşık 51 milyar TL “dağıtım bedeli” topladı. Yaptıkları toplam yatırım miktarı ise 8 milyar 805 milyon TL seviyesinde kaldı. Bu özelleştirme falan değil yani, bir tür halkı haraca bağlama organizasyonu. Üretimden dağıtıma, oradan satışa uzanan bir çark, hem özel enerji şirketlerinin kasasını doldurmasına hem de faturaların şişmesine neden oluyor özetle.

***

Geldik bugüne. Kaç şirketten söz ediyoruz sonuçta?

BEDAŞ, İstanbul’da Avrupa yakasını parselledi. 9 milyon162 bin 919 yurttaşımız bu şirkete fatura ödüyor. Arkasında Limak, Cengiz ve Kolin İnşaat var. 

TOROSLAR EDAŞ, her fırsatta AKP’ye ağız dolusu övgüler düzen Güler Sabancı’nın EnerjiSA’sı tarafından işletiliyor. Adana, Gaziantep, Mersin, Hatay, Osmaniye ve Kilis’te yaşayan 7 milyon 830 bin 105 yurttaşımızın haracı onlara gidiyor. 

BAŞKENT EDAŞ, Ankara, Kastamonu, Zonguldak, Kırıkkale, Bartın ve Çankırı’da yaşayan 6 milyon 899 bin 700 yurttaşımıza fatura gönderiyor. Sahibi yine Sabancıların EnerjiSA’sı.

DİCLE EDAŞ Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak, Diyarbakır ve Siirt’i parsellemiş. 5 milyon 526 bin 144 yurttaşımız onlara çalışıyor. Arkasında Eksim Holding Enerji Grubu var. Sahibi şu meşhur “becerikli” Abdullah Tivnikli. 

GEDİZ EDAŞ’ın sahibi Bereket Enerji. İzmir ve Manisa’da yaşayan 5 milyon 420 bin 537 yurttaşımız ödemelerini onlara yapıyor.

AYEDAŞ İstanbul Anadolu yakasını parsellemiş. Sahibi Sabancıların şirketi EnerjiSA. 4 milyon 997 bin 548 yurttaşımız da onlara çalışıyor.  

ULUDAŞ EDAŞ Bursa, Balıkesir, Yalova ve Çanakkale illerini elinde tutuyor. Haraca bağladığı kişi sayısı 4 milyon 626 bin 181. Sahibi Limak, Cengiz ve tabii Kolin İnşaat. 

Bunlar dışında kalan SEDAŞ, YEDAŞ, AYDEM EDAŞ, AKDENİZ EDAŞ, OEDAŞ- OSMANGAZİ EDAŞ, ARAS EDAŞ, ÇORUH EDAŞ, FIRAT EDAŞ, AKEDAŞ, ÇEDAŞ, TREDAŞ ve KCETAŞ adlı şirketler ülkenin dört bir yanında konuşlu daha küçük ölçekli firmalar. Ölçekleri yanıltmasın, bu şirketlerin de çoğu Limak, Cengiz ve EnerjiSA tarafından işletiliyor. Yani boğazımızı sıkanlar hepi topu üç beş şirketten ibaret.

***

Ara sıra muhalefet de tıngırdıyor bu ağır soygun tablosu karşısında. CHP Milletvekili Özgür Karabat, geçtiğimiz günlerde elektrik özelleştirmelerinden kamuya aktarılması gereken paranın nerede olduğunu sordu mesela. İddiasına göre elde edilen 13 milyar dolardan kamuya aktarılması gereken miktar ortalıkta yoktu. Türkiye’de üretilen, insan gücü ve ekipmanı yerli olan elektriğin dağıtımı 13 milyar dolara yandaşlara ve uluslararası finans lobilerine peşkeş çekilmişti. Bunun yanı sıra elektrik üretiminin yüzde 80’ini de özelleştirerek kendi yandaş sermayesine milyarlarca dolarlık kaynak aktarmıştı. İlkel ve iğrenç bir sermaye birikimi AKP eliyle sürüyordu. 

Üstelik bu özelleştirmelerin elektriği ucuzlatacağı ve daha kaliteli bir hizmet yaratacağı iddiası da koca bir yalandan ibaretti. “Kalite” Isparta’da ortaya çıkmıştı. Ucuzluk vaadinin gerçeği ise son gelen faturalarda kabak gibi görünüyordu. Özelleştirme ile kamunun zararının azalacağını, istihdamın ve vergi gelirinin artacağını vadeden AKP, tam tersini yapmış, halkı yoksulluğa, işsizliğe mahkûm etmişti. Kaldı ki sadece AKP’nin değil, IMF’nin, Dünya Bankası’nın ve küresel fonların planıydı bu. AKP onların basit, ölçüsüz bir taşeronuydu. 

Elektriği teslim ettiğimiz hırsızların hırsını şöyle anlatayım; Samsun’da faaliyet gösteren Yeşilyurt elektrik üretim şirketinin, TEİAŞ'ı hack’leyerek üretmediği elektriği kuruma satmış gibi gösterdiği anlaşıldı yakın zamanda. Firmanın bu şekilde 210 milyon TL haksız kazanç elde ettiği ve bu tutarın yurttaşların faturalarına yansıtıldığı belirlendi. 

Isparta’ya elektrik dağıtan CLK ise özelleştirmeden yok pahasına kapattığı işi en kârlı biçimde yapmıştı. Altyapı yatırımlarını ötelemiş, böylece kâr maksimizasyonunu gerçekleştirmişti. Enerji nakil hatları yenilenip yeraltına alınmadığı için kentte yarım milyon insan kar yağdığı için günlerce elektriksiz kaldı. Kar yağınca kâr maksimizasyonunun takkesi düştü, yağma göründü. 

***

Bu yağma sadece elektrikte mi? 

KÜMAŞ, madencilik alanında etkinlik gösteren başarılı bir devlet kuruluşuydu. 1995’te 45,6 milyon dolar kâr etmişti. Bu KİT, yarısı peşin olmak üzere 108 milyon dolara satıldı. Satış öncesinde değer tespitinde bulunan firma, KÜMAŞ için 99,5, maden rezervleri için 82,1 milyon dolar değer biçmişti. Kasasında 40 milyon doları bulunuyordu. Satış işlemlerinin gerçekleştirilmesinden bir gün önce bu paranın büyük bölümü alıcı holdingin bankasına devredildi, peşin ödeme bu parayla yapıldı. 

Orman ürünleriyle ilgili bir KİT olan ORÜS, 1996’da 19,2 milyon dolara satıldı. Satıldığı tarihten dört yıl önce ORÜS’ün sadece arsalarına 87,5 milyon dolar değer biçilmişti. 

1997’de 12 termik santralin işletme hakları 20 yıllığına 1,6 milyar dolar karşılığında özelleştirildi. Santrallerin yıllık kârı 750 milyon dolardı. Üstelik devlet, 20 yıl içinde santrallere 2 milyar dolarlık yatırım yapmayı kabul etmişti. 

Petrol Ofisi Anonim Şirketi (POAŞ), 2000 yılında 1 milyar 260 milyon dolara satıldı. Satıldığında POAŞ’ın borsa değeri 4 milyar 521 milyon dolardı. Ayrıca kasasında 379 milyon dolar nakit para vardı. Alıcılar peşinatın dörtte üçünü POAŞ’ın kasasından karşıladılar. 

TEKEL’de İlk satış alkollü içkiler bölümünde oldu. 16 alkollü içki işletmesi, stokları ve tüm varlıklarıyla 2004 yılında 292 milyon dolara satıldı. Alıcı firma, MEY adını verdiği şirketi 2 yıl sonra yüzde 270 karla 810 milyon dolara sattı. Yeni sahibi Texsas Pasific, MEY’i 5 yıl çalıştırdı ve 2011 yılında İngiliz Diageo şirketine 2,1 milyar dolara sattı. Devletin çok düşük bir bedelle elden çıkardığı TEKEL’in alkollü içki bölümü birkaç yıl içinde aracılara tam 1 milyar 808 milyon dolar emeksiz kazanç sağladı. 

Eti-Gümüş, 2004’te 41,2 milyon dolara satıldı. Sözleşme tarihinde kasasında 20,6 milyon dolar vardı. Bu miktar, peşin ödeme miktarı kadardı. 

Cep telefonlarının işletme hakkı, 1998’de 25 yıllık bir süre için Türkcell ve Telsim’e 500’er milyon dolara satıldı. Satış bedeli, devlete ait teşvik kredileriyle karşılandı. Bu iki firma, iki yıl içinde abonelerden “sabit ücret” adı altında tam 627 milyon dolar topladı. 

Telekom, 2005’te Lübnanlı bir şirkete satıldı. Satıldığı gün kasasında 1,640 milyar dolar parası vardı. Alıcı firma, 1 milyar 310 milyon dolar tutan peşinatı Telekom’un kendi parasıyla karşıladı, kalan 330 milyon doları cebe attı. Yazar Metin Aydoğan’ın bir araştırmasından aktardım. 

Gördüğünüz gibi faturalar çarpmıyor bizi. Hırsızlar ve onlara yol veren, ortak olan iktidar çarpılmamızın sebebi.

Uzatmaya gerek yok, “büyük resim” ortada. Öyleyse derhal devletleştirme. Sonra hırsızlar ve ortakları için hesap zamanı!