İkiz Kuleler’den düşen 'meçhul adam'ı tanıyamadık. Ama Taliban’dan kaçmaya çalışırken uçaktan düşen dişçi Feda’ya bir nebze yaklaşabildik… 

'Gökten düşen iki insan'

16 Ağustos 2021’in TV haberlerinde yayımlanan sahneyi izleyenler vardır; birlikte hatırlayalım:   

Kabil havaalanında bir uçak, hareket etmeye başlıyor. Dışarıda, çevresinde çok sayıda insan var. Mintanlı, ceketli, başları açık, sarıklı erkekler… Onlar da uçağı izleyerek yürüyor. İstasyonlarındaki gibi pencere kenarlarına yerleşen yakınlarını yolcu mu ediyorlar?  Bazıları ise, uçağın gövdesindeki çeşitli “uzantılara” tutunmuş; adeta yapışmış. 

Uçak hızlanıyor; çevresindekiler aynı tempoyla koşuyor. Tutunanlar durumlarını koruyor. Aniden uçağın havalandığı fark ediliyor. “Tutunanlar” ne oldu; önce göremiyoruz. Biraz sonra pistin çıkışında uçaktan “kopan iki cisim” gözlüyoruz; anlıyoruz. Güçleri tükendiği için “gökten düşen iki insan…”

Kaçınılmaz sorular akla geliyor: Kimdi bunlar? Niçin tutunmayı sürdürdüler?

Yirmi yıl öncesinden bir fotoğraf: 'Düşen adam…'

TV’de bu olayı izlerken yirmi yıl öncesinden bir fotoğrafı hatırladım: 11 Eylül 2001’de New York’ta iki yolcu uçağının “çarpması” sonunda yanan İkiz Kuleler’den bir kesit… Fotoğraf, daha sonra ün kazanacak; “Düşen Adam” diye adlandırılacaktır.

Fotoğrafta Kuzey Kulesi’nin zemini ve yanmaya başlayan üst katları görülmüyor. Orta katların beyaz, açık ve gri tonlardan oluşan kolonlarının dışında, başı aşağıda dikey bir erkek görüntüsü…  Belli ki düşmektedir. 

“Düşen Adam”, New York Dünya Ticaret Merkezi’ne (“İkiz Kuleler”e) dönük 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında (yerel saatle 9:41:15’te) Associated Press (AP) fotoğrafçısı Richard Drew tarafından çekilmiş. New York Times, ertesi gün fotoğrafı, şu alt-yazı ile yayımlamış: “Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesinden bir kişi atlamaktadır. Korkunç sahne, uçaklar kuleleri vurduktan hemen sonra meydana gelmiştir.” 

Fotoğrafçı Drew, 20 yıl sonra AP’ye şunları anlatıyor: “Saldırı sonrasının fotoğraflarını çekerken ikinci kule yıkılmaya başladı; beni uzaklaştırdılar. Düşen adam ertesi gün sadece New York Times’ın 7’nci sayfasında yayımlandı. Sonraki günlerde fotoğraf ‘korkunç, sadistçe olduğu için’ basılmadı.” 

Fotoğraf daha sonra ün yaptı. Bazıları, ‘balıklama atlıyor’; başkaları  ‘fotoğrafı ters çevirirseniz adam iskemlede oturur gibi görünüyor’ diyorlar. Halbuki o anda çektiğim çok sayıda kare, dönerek düşen bir insanı gösteriyor.” 

Anlaşıldığına göre fotoğraftaki “düşen adam”, binanın üst katlarındaki yangının etkisiyle düşmüş veya kurtulmak isterken atlamıştır. Uçaklardaki ve kurtarma ekiplerindeki kayıplar hariç, ikiz kulelerin çökmesi sonunda ölenlerin sayısı 2606 olarak belirlenmiş. “Düşen adam”, kimliği saptanamayan kurbanlardan biri… 

Düşen Adam: 11 Eylül 2001’de New York Dünya Ticaret Merkezi’nden atlıyor. 

'Gökten düşen Afgan dişçi…'

16 Ağustos’ta Kabil Havaalanı’nda ABD nakliye uçağından düşenlerin TV görüntüleri, bana yirmi yıl önceki bu fotoğrafı hatırlatacaktı.   

Şu farkla ki, Kabil’deki kurbanlardan birinin kimliğini bir başka Amerikan gazetesi tespit edecektir. Olaydan on gün sonra, 26 Ağustos 2021’de, Washington Post’ta “Gökten düşen Afgan erkeği…” başlığı altında haberleştiriliyor.  Belli ki yirmi yıl öncesinde İkiz Kuleler’den düşen adamı hatırlatmak için… 

Öğrendiğimize göre Veli Salek, Kabil’in Mandavi pazarında güvenlik görevlisi olarak çalışmaktadır ve Kabil Havaalanı’na bitişik bir mahallede yaşamaktadır. 16 Ağustos öğle vakti evindedir. Çatısı aniden sarsılır; çıktığında çatıdaki su deposuna düşmüş bir erkek cesedi ile karşılaşır. 

Veli ve komşuları, cesedi bir battaniye ile yakındaki camiye taşırlar. Ceplerinde kimliği bulunur: Kabil’in batısında Paghman’da yaşayan 25 yaşında Feda adında bir diş hekimi… Washington Post aile albümünden bir fotoğrafını basmış: Yakışıklı bir delikanlı… 

Feda, “manifaturacı esnaf” olduğu anlaşılan Muhammed Payanda’nın 10 çocuğunun en büyüğü. Muhammed, onu Kabil’deki özel Şifa Üniversitesi’nin Diş Hekimliği Fakültesi’ne gönderebilmiş. Feda, diplomasını aldıktan hemen sonra Kabil’de bir meslektaşıyla ortaklaşa bir klinik açmış; ayda ortalama 200 dolar kazanıyormuş. 

Feda’yı toprağa verdikten sonra başsağlığına gelenlere  Muhammed Payanda’nın anlattıkları şöyle: 

“Feda, mümkün olsaydı   dışarıda çalışmak istiyordu. Taliban’ın gelişi sonrasında işini sürdüremeyeceğinden endişe ediyordu. Taliban’ın Kabil’i kuşattığı duyulunca Amerika’nın isteyenleri uçakla götürmeye başladıklarını söyledi. 16 Ağustos’ta 8:30’da evden çıktı; kliniğe gittiğini sanıyorduk. Akşam vakti haber verdiler; ailece gittik. Feda’yı o halde gördük; dünyanın sonu gelmiş gibi oldu…”

“Bana soruyorlar: ‘Feda, bir doktor, okumuş bir insan; nasıl oluyor da düşeceğini bilmeden uçağa asılı kalıyor?’ Oğlum tehlikeyi bilmez mi? Tabii ki kendilerini gören pilotun kalkışa geçmeyeceğini; uçağı durduracağını; uçağa alınacağını ümit ediyordu.”

“Asıl soruyu pilota sormak gerek: Birileri asılı dururken uçağı havalandırmak; onları bir sivrisinek gibi öldürmek insanlık mıdır? Pilotun böyle bir hakkı var mıdır?  Yaptığı şey yasal mıdır?”

Baba Muhammed, pilotların kalkış anında uçağın gövdesini göremeyeceğini bilemez. Ama Washington Post’tan öğreniyoruz ki, kalkış anında Amerikan helikopterleri pilot kabini ile iletişim halinde imiş. Uçağın inişinden sonra tekerleklerin üzerinde başka ceset kalıntıları da tespit edilmiş. 

Diyalektik bir tarihçe… 

Yirmi yıl  arayla “gökten düşerek” ölen iki kişi… Kaderlerini birleştiren daha uzun bir tarihçe var.

Tarihçenin ipuçlarını 13 Eylül 2021 tarihli Washington  Post’ta İshaan Tharoor özetlemiş:

“Taliban’ın yeni kurulan hükümetinin önde gelen kişilerinden biri İçişleri Bakanı Sirajuddin Hakkani’dir. Sirajuddin’in babası ve onun liderliğindeki Hakkani grubu otuz yıl önce CIA desteğiyle Sovyetler’e karşı başlatılan mücadelede önem taşıyan oyunculardan biriydi.” 

“Taliban yönetimi sonrasında Hakkani grubu ABD tarafından terörist bir örgüt olarak tanımlanmış; Sirajuddin Hakkani için de El Kaide ile bağları ve şiddet eylemleri nedeniyle 5 milyon dolarlık bir ödül ilan edilmişti.” 

Baba-oğul Hakkani’lerin bu kısa özgeçmişi, Afganistan’da Sovyetlere karşı CIA destekli “Mücahitler” ile başlıyor; El Kaide, Taliban saflarından geçiyor; Sirajuddin’in İçişleri Bakanlığı ile bugünkü aşamaya geliyor. 

Bu aşamalar, Afganistan’ı aşıyor; ABD emperyalizminin İslam coğrafyasına yakın geçmişteki müdahalelerini de temsil ediyor. Hatırlatalım: 

Sola dönük, laik, SSCB destekli Afgan Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni (ADHC’yi) yıkma programı, İslamcı cihat örgütlerini  (“Mücahitleri”) kullanarak, yaratarak  uygulanır. Suudi-ABD desteği, Sovyetleri çekilmeye zorlar; ADHC çöker; hedef gerçekleşir. 

Ne var ki, yaratık (“Mücahitler”) mutasyondan geçecek; Taliban iktidarına, ayrıca El  Kaide’ye dönüşecek; yaygınlaşacak ve “yaratıcısına” (İkiz Kuleler’e,  Pentagon’a) da saldıracaktır. 

ABD, bu kez “teröre karşı savaş” açacak; önce Taliban iktidarını al-aşağı edecek; yirmi yıl sonra Taliban’la anlaşarak Afganistan’ı Hakkani ve diğerlerine teslim edecektir. Bu arada Irak, Libya, Suriye’deki laik rejimlere de saldıracak; bu kez (IŞİD gibi) yeni mutasyonlara yol açacaktır. 

Frederick Jameson, bu siyasal çevrimi “diyalektik tersine dönmenin (“reversal”) klasik  bir örneği” olarak özetlemiş (LRB, 4 Eylül 2021). Sonuç çok kanlı bir bilançodur. 

Bu bilançonun sıradan iki kurbanından söz ettim. İkiz Kuleler’den düşen “meçhul adam”ı tanıyamadık. Ama Taliban’dan kaçmaya çalışırken uçaktan düşen dişçi Feda’ya bir nebze yaklaşabildik… 

Dişçi Feda’nın babası Muhammed soruyordu: “Sivrisinek gibi öldürülmek insanlık mıdır? Yasal mıdır?  Böyle bir hak var mıdır?”  Sorular, bir milyonu aşan ölülerden her biri için geçerliydi; muhatabı da belliydi. 

Bereket ki çağımızın acımasız vahşet örneklerine karşı Afganistan’dan, Türkiye’den, Amerika’dan sıradan insanlar, bu tür sorgulamaları ısrarla sürdürmektedir.