'Ali Kemallere, Borislere, uyurgezer çakma Abdülhamitlere bakıp kederlenmeyin sakın. Bir gün yeni Sinanlar gelir, kol kola girer, direnir, yener hikâyenin makus talihini!'

Boris, Zeki, Sinan

Ali Rıza 1869’da İstanbul’un Süleymaniye semtinde doğdu. Yazılarını Ali Kemal adıyla imzaladı, öyle tanındı. Mülkiye’de okurken çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. Bir ayağı hep Avrupa’daydı. 1887’de Paris’e gitti, oradan Cenevre’ye geçti. 1888’de İstanbul’a döndü, Avrupa’da gördüklerine benzer bir dernek kurdu. Abdülhamit’in havadan nem kaptığı zamanlardı, derneği kapatıldı. Yeniden kurmaya kalkışınca hapse tıkıldı. 1889’da maaşa bağlanıp Halep’e memuriyete atandı. Muhaliflere karşı Abdülhamit’in susturma taktiğidir. 

Bir yolunu bulup yeniden Paris’e gitti. Burada Jön Türklere katıldı. Geçim sıkıntısı çekiyordu, Abdülhamit’in Jön Türk hareketini takip etmek üzere Paris’e gönderdiği “Serhafiye” Ahmet Celâlettin Paşa ile bağlantı kurdu, celladının ispiyoncusu olmuştu. Karanlık tarafa geçince karşılığında hem yazı yazmasına izin verildi hem de kendisine sefaret kâtipliği maaşı bağlandı. Artık her şey cüzdan içindi. Hüseyin Cahit, İkdam’da kendisininmiş gibi gönderdiği bazı yazıların Fransız basınından alıntı olduğunu ortaya çıkarınca yazmasına imkân kalmadı. O da paşa çiftliklerine kahyalık yapmak üzere Mısır’da aldı soluğu. 

II. Meşrutiyet’in ilanından birkaç gün önce İstanbul’a döndü. Abdülhamit’in huzuruna çıktı, el etek öptü, o sayede İkdam gazetesinde başyazarlığa başladı. Osmanlı Ahrar Fırkası‘na girerek siyasete atıldı. Mebus seçiminde aday da oldu ama İttihat Terakki adayları her yerde seçimi kazanmıştı. Artık amansız bir İttihatçı düşmanıydı. 

Cemiyet hakkında sert nutuklar atıyordu. Serbestî gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesinin ardından Mülkiye’de öğrencilere yaptığı ateşli konuşmadan etkilenen öğrenciler Bâb-ı Ali’ye yürüdü. Olaylar hızla büyüdü, cenaze töreni sırasında meydana gelen olaylar 31 Mart gerici ayaklanmasına dönüştü. Ali Kemal, Selanik’ten gönderilen Hareket Ordusu İstanbul’a girmeden Londra’ya kaçtı. 

İttihat ve Terakki 1912’de iktidardan düşünce İstanbul’a döndü. Ancak altı ay sonra Bâb-ı Ali baskını oldu, İttihatçılar iktidara yeniden el koymuştu. 1914’te gazetesi kapatıldı ve yazı yazması yasaklandı. Yol bulmakta mahirdi, 1918’de Sabah gazetesine başyazar, bir yıl sonra yeniden faaliyete geçen Hürriyet ve İtilâf Partisine Genel Sekreter oldu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularından biriydi. Birinci Damat Ferit Paşa hükümetinde Maarif Nâzırlığı (Eğitim Bakanlığı), ikinci Damat Ferit Paşa hükümetinde ise Dâhiliye Nâzırlığı (İçişleri Bakanlığı) yaptı. Kuvayı Milliye ve Mustafa Kemal Paşa’dan nefret ediyordu ama olaylar da bambaşka yönde gelişmeye başlamıştı. Tutunamadı, istifa etti.

Son çare Darülfünun’a döndü ama yazıları ve tavırları nedeniyle bir nefret objesine dönüşmüştü. Öğrencilerin tepkileri üzerine o görevinden de azledildi. Yeni kurulan Peyâm-ı Sabah gazetesine başyazar yaptılar. Fransızlara ve İngilizlere derin bir sevgi, Milli Mücadelecilere ve Kurtuluş Savaşının liderine karşı derin bir nefret besliyordu. “Mustafa Kemal haydudu ve çete reisleri, İttihatçılardan daha adi, daha kötüdür. Cezalarını mutlaka bulacaklardır” demişti bir yazısında. Kemalistlerin kaybedeceğine ve Yunan Ordusunun kazanacağına yürekten inanıyordu. Ama talihinin rüzgârı karşıdan esmeye başlamıştı. 1922 Kasım’ında Ankara’ya gönderilmek üzere yakalandı. Bindirildiği Tren İzmit’ten geçerken devreye 1. Ordu Komutanı “Sakallı” Nurettin Paşa girdi. Ali Kemal’i trenden indirip, karargahına götürürler. Paşa hakaretler yağdırdı yüzüne karşı, sonra binadan çıkarıp, hazır kıta bekleyen kalabalığın önüne attırdı. Oracıkta linç edildi. Cesedi ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldı. İsmet Paşa’nın müdahalesiyle kaldırılıp bir çukura gömüldü. 

***

Ali Kemal Avrupa’ya gidiş gelişleri sırasında, 1903’te, İsviçre’de annesi İngiliz, babası İsviçreli Wnifred’le evlendi. Wnifred biri küçük yaşta kaybettikleri 3 çocuk doğurduktan sonra 26 yaşında öldü. Ali Kemal, çocukları İngiltere’deki anneannelerine bırakıp İstanbul’a döndü. Anneanne, Osman ve Selma’yı İngiliz gibi yetiştirdi. Çocuklar anneannelerinin soyadını almıştı. Osman Johnson İngiliz ordusunda subay oldu. 1940’ta oğlu Stanley, 1964’te torunu Boris dünyaya geldi. Torun Boris 2008’de Muhafazakâr Parti’den Londra Belediye Başkanı seçildi. Yakın zamanda da İngiltere başbakanı oldu. 

Ali Kemal, İstanbul’a döndükten sonra Sabiha Zeki hanımla ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten 1914 yılında Zeki Kemal adını verdikleri bir oğlu daha dünyaya geldi. Ali Kemal linç edildikten sonra annesi 8 yaşındaki oğlunu alıp ülkeyi terk etti. Zeki Kemal eğitimini tamamladı, 1938’de Türkiye’ye döndü, Kuneralp soyadını aldı. Hariciyede hızla yükseldi. 1978’de Madrid Büyükelçisi iken ASALA’nın saldırısına uğradı, eşi Necla Hanım o saldırıda hayatını kaybetti. Ali Kemal’in Sabiha’dan olma oğlu Zeki Kuneralp 1998’de öldü.

***

Boris ve Zeki’nin ünlü bir kuzenleri daha var; Öğretmen, yazar, çevirmen Adnan Cemgil. Eğitimini Paris ve Moskova’da tamamladı o da. 1950’de “Barışseverler Cemiyeti”ni kurdu, Kore’ye asker gönderilmesine karşı bildiri dağıttığı için tutuklandı. Ardından eşiyle birlikte sürgüne gönderildi. Döndü, işsiz kaldı, müstear adla şiir ve yazılar yazdı, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda figüranlık ve sakalık yaptı. Türkiye İşçi Partisi saflarına katıldı sonra. Seçim çalışmaları sırasında Komünizmle Mücadele Derneği’nin yönlendirdiği bir grubun saldırısına uğradı. Adnan Cemgil, Ali Kemal'in babası Hacı Ahmet Efendi'nin ilk eşinden torunuydu. Ailenin soyağacını Orhan Karaveli'nin “Ali Kemal” çalışmasından aktardım.  

Adnan Cemgil’in oğlu Sinan Cemgil 12 Mart Muhtırasından sonra Nurhak dağına çıktı, orada Deniz Gezmiş’le buluşacaktı. Gezmiş Gemerek’te yakalanınca buluşma gerçekleşemedi. Bunun üzerine Sinan ve arkadaşları Malatya Kürecik’teki ABD radar üssünü basmaya karar verdi. Amerikalıları rehin alacaklar, karşılığında Denizleri isteyeceklerdi. Konakladıkları köyün muhtarı jandarmaya haber verdi, kuşatıldılar, çatışma çıktı. Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga o çatışmada öldürüldü. Ağır yaralanan Mustafa Yalçıner ve Hacı Tonak yakalandı. 

Sinan'ın cenazesini almaya annesi Nazife öğretmen geldi. Köylüler etrafta kümelenmişlerdi. Şöyle dedi kederli anne köylülere karşı: “Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları Kadir ve Alpaslan. Onlar da benim çocuklarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar…”

***

Sinan Cemgil dağda çatışarak öldüğünde 27 yaşındaydı. Askerler cebinde kâğıda yazılı bir şiir buldu. Yazarı Kurmay Albay Erdoğan Çokduru’du. Hikâyenin uzununu “Yeni Gelen”e “Sinan Cemgil’in cebindeki Albay” başlığıyla yazdım. Albay-Şair Çokduru “teröristin cebinde şiirinin ne işi var” diye sorguya çekildi, kıdem indirimi cezası verildi. Ürktü, bir daha şiir yazmadı. 

Ama şiir bu, kâğıda yazıldığı gibi durmaz. Albayın kaleminden havalanır, Sinan Cemgil’in gönlüne konar, her şey mümkündür. Şöyleydi şiir: 

“Bir adam öldü
Gazeteler bile yazdı öldüğünü
Ajanslar bile verdi
Ama gömülemedi
Ne bok yesin mezarcı başı
Nasıl örtsün toprağını
Adam ha babam bağırmakta
Batan güneşe karşı
Nüfusunu düşseler kütükten
Helvasını kotarsalar
Vasiyetini yazsalar
Adam ha babam ummakta
Doğan güneşe karşı
Adam adam değil ki
Adam kurtuluş marşı.”

Kurtuluş Savaşı’nın en karanlık zamanlarında başlayan bu hikaye böylece Nurhak’ta kurtuluş marşı gibi bir direnişle sona erdi. Her hikaye gibi bunda da, içinde baş eğmez kahramanlarımız var, tabii ömrünü İngiliz muhibbi olarak tamamlayan anti kahramanlarımız da. Soyun, sopun, ailenin, varlığın, eğitimin bir önemi yok. Ta o zamandan beri iyiler ve kötüler, namuslular ve namussuzlar, dik duranlar ve eğilenler, direnenler ve yamananlar olarak birbirimizden ayrılıyoruz.  

Ali Kemallere, Borislere, uyurgezer çakma Abdülhamitlere bakıp kederlenmeyin sakın. Bir gün yeni Sinanlar gelir, kol kola girer, direnir, yener hikâyenin makus talihini!