Özkan Öztaş göçen Nusaybin'i yazdı: Rengarenk Nusaybin

Özkan Öztaş, Nusaybin'i yazdı: 'Nisêbin’e rengin'den 'xemgin'e uzanan bir mevzu. Xemgîn, Farsça ve Kürtçe’de hüzünlü, kederli manasındadır. Nisêbîne Rengîn’dir tamlamanın aslı yani rengarenk bir memleketi anlatır. İlçeye rengini verenlerin listesinde hüzün de yazılır ama sanatçı hüznü değil rengi yazmıştır başa.

soL - Özkan Öztaş

“Nisêbin’e rengin”den “xemgin”e uzanan bir mevzu. Xemgîn, Farsça ve Kürtçe’de hüzünlü, kederli manasındadır. Farisi şarkılar arasında sevilen, sayılan bir ezgidir örneğin “Ey sharghi e ghamgin”. Esasında Nisêbîn ya da Nusaybin ile yan yana gelmez “edebiyatımızda” keder.

Nisêbîne Rengîn’dir tamlamanın aslı yani rengarenk bir memleketi anlatır. İlçeye rengini verenlerin listesinde hüzün de yazılır ama sanatçı hüznü değil rengi yazmıştır başa.

DÜNDEN BUGÜNE GÖÇ VE "KADER"

Nabula, Naşipina, Nisibis, Nasibeyn ve günümüzde Nusaybin olarak bilinen bu yerleşkenin tarihin ilk anlarından bu yana hep savaşla anılması coğrafyanın kaderindendir, kadere inananlar için. Ama dün göç ve paranın yol kavşağında, bugün ise akarsuyun, tarımın ve petrolün üçgeninde bir diyar olması yakın kısa tarihimizde dahi bir nice savaşa tanıklığımıza nedendir.

İlçede yaşanan acılara ve göçlere bakmak için 1990’lara falan gitmeye gerek yok. Henüz birkaç yıl önce yaşanan ve “Hendek Savaşları” olarak bilinen olaylarda bile kentten on binlerce insan farklı yerlere göç etti. Yitip gidenlerinse sayısı hâlâ net değil. Göç edenlerin bir kısmı hayatı yeniden kurma çabasında bir kısmı hâlâ arafta.

Bu sabah 11 yaşında beşinci kez göç edişini anlatan bir kız çocuğunun haberi yayınlanıyordu ajanslarda. Nâzım’ın dizelerindeki gibi kapıları birer birer çalan çocuklar artık açılan kapıların ardındaki ölü gözleriyle boşlukta asılı değiller. Görünür haldeler sokaklarda ya da iş yerlerinde yanı başımızda ve bekliyorlar öylece. Sadece kapıyı açanların sayısı azaldı, çocuklarsa sıkı sıkıya kapatılan kapıların ardında bekleme nöbetindeler.

Savaşın ve sermayenin nasıl örüldüğünü önemsizleştiren her türlü vicdanın kuruduğu gibi bu da eriyip gidecek hafızalardan. Üzülmeyin. Üzülecek olsaydık yayınlamazlardı. En azından videonun sonunda “yardımlarınızı filanca İslami kuruluşa iletmek için ilgili hesap numaraları” paylaşılmadı. Demek ki üzmek için değil unutturmak için yayınlıyorlar bu videoları.

SON BİR HAFTADA NUSAYBİN'DEN GERİYE KALAN

Rengarenk Nusaybin’de küçük çocukların ve yaşlı bedenlerin kederli bekleyişleri var. Savaşsa sınır denilen bir yol ortası mahallede devam ediyor. Gidenlerimiz olmuştur, memleketlisi de çoktur, ama bilmeyenler evlerinin penceresinden görünen ilk boşluğun sınır olduğu bir manzara hayal edebilir.

Nusaybin’e düşen roketler ve havan mermileri ise son günlerin artık “alışıldık” haberi. Öyle ki artık fırından ekmek almaya gidenlerin sofrasına düşen acılar, sıcak ekmek kadar sıradan. İlçeden son bir haftada 20 bine yakın insan daha göç etti. Yakın ilçelere ya da kent merkezlerine gidenlerin yeni bir hayat kurmaları bekleniyor, bir sonraki göçe kadar. Mevsimlik göçlerden alışık emekçilerin açmadığı kutularda bekliyor göç kaygısı. Ha bugün ha yarın.

Sokaklar bomboş, dükkanlar kapalı. Güzel şekerler de renkli balonlar da kapalı dükkanların ardında bekliyor. Hastanın ilacı da öyle, karnı acıkanın ekmeği de. İki bin yılı aşkın bir tarihi olan bu manzaranın insanları, iki bin yıldır benzeri şeyleri yaşayıp duruyor. Umutla, hasretle. Her şeyi deneyerek daha iyi olsun diye.

Ve geriye bu topraklarda denenmemiş tek bir şeyi bırakarak.

Onun da sırası gelir elbet. Kurulur eşit ve özgür bir dünya. Nisibis’ten Nusaybin’e “renkli” bir memleket sadece şarkılarda değil, sokaklarında da yeşerir. Eşitliğin ve özgürlüğün ülkesine, işçilerin yönettiği bir Türkiye’ye verilecek emek, acıları aşmak için verilecek emek kadar kıymetlidir. Üstelik zamanıdır da.

Emekçi halkımız sebatkardır. Ekmeği bölüşür gibi bölüşür dertleri ve zahmeti. Keder sadece şarkılarda kalsın diye.