Aydemir Güler yazdı: 'Fenerliysen boyun eğmeyeceksin, boyun eğiyorsan Fenerliyim demeyeceksin'

'Fener'den AKP'ye oy çıkmaz AKP'ye oy veren Fenerli renklerine ihanet eder. Fenerliysen boyun eğmeyeceksin. Boyun eğiyorsan Fenerliyim demeyeceksin! Bu kadar basit.'

(soL - Haber Merkezi) TKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Aydemir Güler'in Facebook sayfasında ve blog'unda yayınladığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.

Aydemir Güler

Şu Fenerbahçe meselesi...
Dün Fener'in yürüyüşüne ilişkin sosyal medyada kimi kaygılar kendini gösterdi. Ben bunları Haziran Direnişine ve Gazdanadam festivaline çeşitli ideolojik kulplar takılmasına benzetiyorum.

Fener'e politik destek acaba Aziz Yıldırım'a destek anlamına mı gelir? Fenerbahçe kulübü solun olumlayacağı bir yapı mıdır?.. Devam ettirebilirsiniz.

Belki bunlar, farklı dozlarda sizin de sorularınız...

Benim yanıtlarımın Fenerbahçeli olmamla bir alakası yok. Zaten aslında ilk önce, babamın izinden Vefalı olmuştum. Vefa o sezon küme düştü ve biz -o zamanın deyimiyle- birinci ligde tutacak dalımız olmamasını kabullenecek kadar vefalı değildik! Kadıköylüydük üstelik. Çocuktum ama Fener'den çok Fenerli olmaya hiç yeltenmedim. Her neyse notlar halinde yazayım...

İşin teorisine, dünya deneyimlerine falan gitmeyeceğim. Ne Portekiz'in şu ünlü “üç F” esprisine, ne futbolun işçi sınıfı oyunu olmasına, ne de profesyonel-amatör spor tartışmalarına...

Birincisi, gözlem: Fenerbahçe kütlesel olarak AKP karşıtlığının hüküm sürdüğü, damga vurduğu en büyük futbol kulübü, dolayısıyla taraftarlarıyla birlikte düşünüldüğünde en büyük muhalif kitle örgütüdür.

İkincisi, hatırlatma: AKP, cumhuriyet rejimini dağıtıp kendi sefil diktatörlüğünü kurmaya kalktığında üniversite, ordu, yargı vb ile birlikte sıraya futbolu da sokacaktı elbette. Futbol büyük bir endüstri, yani paradır. Yine futbol dev bir kitledir.

AKP'nin yağmacı ve yobaz müdahalesi bir sürü taşa çarptı. Sorun şu ki spor kapitalizm tarafından ne kadar kirletilmiş olursa olsun, insani, eğlenceli, kültürel ve modern yüzü örtülemez. Sporda umut öldürülemez. Oysa AKP rejimi, beraberinde her şeyin dine göre ayarlanmasını, spor etkinliklerinden ve ortamlarından kadının kovulmasını, otoriter, emir-komuta ilişkilerinin egemen kılınmasını, eğlenme faktörünün silinmesini, spor ahlakının tümden ve resmen reddini, ırkçılığı beraberinde getirir. AKP “sonuna kadar”cıdır ve bu alanda ayar kaçmıştır.

Galatasaraylıların stadyum açılışındaki muhteşem protestoları, Beşiktaş Çarşı'nın yükselişi, Fenerbahçe'de ibrenin gericilikten ilericiliğe göstere göstere dönmesi... Bunlar ve diğer kulüplerdeki tepkisel değişim rastlantı değil. Zaten muhalefet duygusu diğer spor dallarına da hızla bulaşmadı mı?

Geçen yıl “Türkiye AKP Anayasasına sığmaz” diyorduk. Futbol da AKP rejimine sığmadı.

Üç, bildik bir şey: Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın Tayyip Erdoğan'la girdiği çatışmanın, futbolun AKP rejiminden taşmasıyla birleşen ve ayrılan yanları var. Kulüp denen kurumsal yapılar, sporun para kazandıran ve kitleleri uyutan boyutunda iş görürler. Çoğu kulüp başkanı da bir sermayedar, yani bir sömürücüdür. Yıldırım'ın Erdoğan'dan kopuşuna ilişkin olarak bir dizi rivayet dolaşıyor. Bunları biliyoruz. Bilmediğimiz bir şey çıkarsa da şaşırmayız.

Dört, veri: Taraftar politizasyonu taraftarlık üstünden gitmedi, kulüp şovenizminin çemberinde kalmadı. Hızla insani değerlerle buluştu. Çarşı'nın Haziran'da vicdanın sesine uyup on binler halinde sokağa çıkması gibi. Fenerbahçe'nin sırf kendisi için adalet istemeyişi gibi.

Haziran Direnişinde toplumsal dayanışmanın en çarpıcı örneği rakip taraftarların kol kola girmesi oldu. “Renklerin kardeşliği” AKP karşıtıdır. Dün de Kadıköy'de sarı-kırmızı ve siyah-beyaz renkler hiç yabancılık çekmedi.

Beş, ilke: Sol, adaleti herkes için ister. Sol çifte standartçılığa yüz vermez.

Altı, bu ilkeden hareketle: AKP döneminin, hepsi manipülasyon, usulsüzlük ve hukuksuzluk içeren büyük soruşturma ve davaları yok hükmünde sayılmalıdır. Ergenekon da, KCK da, şike soruşturmaları da.

Cezalar kaldırılmalı, af ilan edilmeli. Sonra, AKP'nin verdiği tahribatı temizleyeceğimiz dönemde, tüm toplumun adil olduğunda ortak kanıya sahip olacağı perspektif, biçim, usül, kural ve kadrolar eliyle bunlar dahil tüm suçlar masaya yatırılacak. Bugünün talebi kararların iptali ve aftır. Yarın AKP'lileri ve diğer tüm suçluları yargılayacağız.

Yedi, tez: Ortada taraftar şovenizmi yokken, AKP dönemi uygulamaları büsbütün gayrı meşru haldeyken, “Fener'in adalet talebine omuz verirsem acaba Aziz Yıldırım'ın ihale hesaplarına destek mi vermiş olurum” kaygısı temelsizdir. Bizi adalet talebinden geri tutacak herhangi bir neden icat edilmedi! Hele Fenerbahçeli avukatlar “Türkiye için adalet” derlerken!

Bir de, unutmayın dertleri ihaleden ibaret olanlar, işlerine kitleleri karıştırmazlar. Dolayısıyla özetlediğim kaygı yersizdir de. Kimse böyle işler için yüz binleri kullanmaya kalkmaz. Halk düşmanıdırlar. Halkın uyumasını tercih ederler, aralarında konuşurken “milletin a... koyacağız” derler!

Sekiz, körlüğe yer yok: Fenerbahçe camiasında gericilik sinmiş, ilericilik hegemonya kurmuştur. Bu kolay kolay değişmez. Çünkü çok boyutludur bu durum.

Ali İsmail Korkmaz simgesi var bir kere. Bu çocuk Fenerbahçeliler için Lefter'den daha büyük bir değer haline geldi. Şaka değil!

Emel Korkmaz'a “hepimizin annesisin, ağlama, gurur duy” diye seslenenlerin geriye çekilmesi için tek bir neden yok. Bu kitle tabanının üstüne oturup AKP'yle pazarlığa kalkanı aynı taban sırtından atar.

Dünkü yürüyüş, açıkça Haziran Direnişinin devamıdır. Meclis'teki muhalefet partilerinin hiç olmadıkları kadar "Hükümet istifa"cıdır. Ölçek Temmuz başlarındaki Gazdanadam Festivaliyle eştir. Çarşı'nın Gezi'ye kazandırdığı kitlesellik, enerji ve meşruiyeti şimdi Fenerbahçe taraftarı temsil etmektedir.

Dokuz, son: Türkiye'nin -ve ben TKP'nin İstanbul adayı olduğuma göre ekleyeyim- İstanbul'un en büyük sorunu AKP diktatörlüğünün nasıl püskürtüleceğidir. Futbol taraftarlarının bu sorunun yanıtında yerleri var. Fener'den AKP'ye oy çıkmaz AKP'ye oy veren Fenerli renklerine ihanet eder. Fenerliysen boyun eğmeyeceksin. Boyun eğiyorsan Fenerliyim demeyeceksin!

Bu kadar basit!

Denebilir ki, “hani AKP diktatörlüğünün yerine herhangi bir başka şey değil, bir sol seçenek koyacaktık?” Böyle diyene de ben sorarım: İyi de, bütün işleri apolitik bulduğunuz taraftarlara mı yaptırmayı düşünüyorsunuz? Sol seçeneği de biz yükseltelim, bir zahmet...

* * *

Yazı yukarda bitti. Ama iki notum var.

On, kişisel not: Dün yürüyüşe ve maça gitmedim. Maça gitme adetim yoktur. Severim, ama az anlarım. Yürüyüşe katılmamın ise bir politik fırsatçılık algısı yaratabileceğini hissettim. Yürüyüş değil, işin bu kısmı içime sinmedi. Ama oradaydım sayabilirsiniz!

On bir, kaynak: Sol'da Tunç Sipahi'nin 22 Ocak tarihli yazısına göz atın. “Son 2.5 yılın şimdilik 3 büyük iç olayı şunlar: (1) Fenerbahçe’ye yapılan operasyon ve 3 Temmuz sürecinin devamı. (2) Haziran direnişi -ki adı Gezi olamaz çünkü ülke çapındadır ve herkesin sokağa çıkma nedeni ayrıdır. (3) 17 Aralık.

Birincisinde olayı FB taraftarı süzebilmiş, kumpası çözmüştür. Fakat diğer takımların taraftarlarının konuya taraftarca yaklaşmakta ısrar etmeleri -ve kamuoyundaki Aziz Yıldırım algısı- bu olayı sanki sadece FB’lileri ilgilendiren bir olay gibi gösterebildi. ”http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tunc-sipahi/siyasi-bilanco-86361

Tunç, yazmaya devam et.

Yoksa ben anlamadığım konularda kalem oynatmak zorunda kalıyorum :)